Cuma, 08 Şubat 2008 14:37

Mahcup Muhalifler

Gülay Göktürk

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.


Herhangi bir özgürlüğe karşı olup da bunu açıkça ortaya koymaktan çekinenlerin çok sık başvurdukları bir gerekçe vardır: "Şimdi sırası mı? Şu şu meseleler dururken siz nelerle uğraşıyorsunuz" Bu itiraza genellikle talep edilen özgürlük doğrudan karşı çıkılamayacak kadar haklı ve güçlü olduğu zaman başvurulur.

İlk bakışta kullanışlı görünen ama aslında pek naif olan bu argümanın dünkü Meclis konuşmalarında da haddinden fazla kullanıldığına tanık olduk. Kimisi Kürt meselesi dururken türbana el atılmasını eleştirdi. Kimisi 301 dururken bu meselenin gündeme getirilmesini samimiyetsiz bulduğunu söyledi. Ak Parti'nin özgürlükler meselesini bir bütün olarak ele almadığını, bütün özgürlükleri bir arada ele almadığı sürece de "kendine demokrat' olmaktan kurtulamayacağını ve inandırıcı olmayacağını iddia etti.

Kimisi ise işi "işsizlik yoksulluk dururken nelerle uğraşıyorsunuz" demeye kadar vardırdı ( Bu tekerlemenin vazgeçilmez unsuru enflasyon canavarıydı eskiden, neyse ki artık tarih oldu) Aslında biz bütün bu bahaneleri yıllardır çok yakından tanıyoruz. Zamanında 141-142'nin kaldırılması ne zaman gündeme gelse, aynı yaveleri dinlerdik. Ne zaman ifade özgürlüğünden bahsedecek olsak, birileri çıkar ve "halkımız yiyecek ekmek bulamazken, ifade özgürlüğünün lafı mı olur" diye girerdi lafa.

Ne zaman modern kadının bir sorununu gündeme getirsek, "Anadolu'da töre cinayetine kurban giden kadınlar dururken bu ne fantezi böyle" diye itiraza kalkarlardı. Hatta sadece özgürlükler söz konusu olduğunda da değil; ne zaman yapılmasını istemedikleri bir icraat olsa; yapılması gereken diğer işleri sıralar ve "Bunlar dururken siz nelerle uğraşıyorsunuz" diye başlarlardı.

Bunlardan en meşhuru, "Boğaz'a köprü yapacağınıza Zap Suyu'na köprü yapın" sloganıydı ki, bu engelleme taktiğinin simgesi olarak tarihe geçti. Şimdi de aynı mahcup muhalefetin türban konusunda bol bol kullanıldığına tanık oluyoruz. Evet, çok sıkıcı ama ne yapalım ki, "mahcup muhalifler" bu tür itirazlardan vazgeçmediği sürece, bizim de cevap vermekten sıkılma gibi bir lüksümüz yok.

Öyleyse sıralayalım: Bu tip itirazlar karşısında ilk olarak söylenmesi gereken temel ilke, özgürlükler arasında hiyerarşik bir ilişki; bir öncelik- sonralık sıralaması yapılamayacağıdır. Hele hele temel bir hakkın ihlali söz konusu ise, hiç kimse hiç kimseye "sen şimdi bekle, sıran daha gelmedi" deme hakkına sahip olamaz. Herkes için kendi can acısı en önemlisidir ve diğerlerini beklemek zorunda değildir. Çünkü bu hakları sağlamak lütuf değildir, zaten ondan gasp edilen bir şeyin iadesidir.

İkinci olarak, Ak Parti'yi diğer özgürlükler konusunda kayıtsız kalırken sadece türban konusunda hassasiyet göstermekle eleştirmek biraz olsun hakkaniyet duygusu olan hiç kimsenin yapabileceği bir suçlama değildir. Bu parti, birinci iktidar döneminde, dostun düşmanın kabul ettiği devrim niteliğinde birçok reforma imza atarken, birçok alanda özgürlükleri genişletirken, kendi çekirdek seçmeninin en temel talepleri -türban ve katsayı- konusunda parmağını bile kıpırdatmadı.

Bunu da sırf kurumlar arasında yeterli mutabakat sağlanmadığı için yapamadı. Türbanlıları kayırmak bir yana, onları bekleterek haksızlık etti. Şimdi bu gerçek orta yerde dururken, bu partiyi "sadece kendine demokrat" olmakla suçlamak en hafifinden insafsızlıktır.

Üçüncü olarak (belki de en zor kavranacak nokta) tutarlı bir demokrat, bir hakkı savunmak için, hakkını savunduğu kişinin de demokrat olması şartını ileri süremez. Bu karşılıklı bir alışveriş değildir, koşullu bir destek değildir, bir pazarlık konusu hiç değildir. Siz, kendi dünya görüşünüz, kendi vicdanınızın sesi, kendi inandığınız ilkeler yüzünden savunursunuz özgürlükleri.

Bu sizin hayata bakışınız, sizin duruşunuzdur; muhatabınızın ne kadar özgürlükçü ya da özgürlük karşıtı oluşuyla değişmez. Aksi olsaydı, mesela iktidara gelirse eline geçirdiği zanlılara işkence yapacağı kesin olan faşizan bir akımın mensuplarına bugün sizin de işkence yapmanız mübah olurdu.

Ya da, "PKK'lılar örgüt içi infaz yapıyorlar, yargılamadan öldürüyorlar dava arkadaşlarını; o zaman biz de onları yakalayınca yargılamadan öldürelim" demeniz gerekirdi. Ve son bir nokta: Ak Parti'nın tutarlı bir özgürlükçü-demokrat olmadığını varsaysak bile, bunda başörtülü kızların suçu ne? Siz nasıl bir anlayışla Ak Parti'nin bir eksiği yüzünden onları cezalandırırsınız?

Unutmayın; biz Ak Parti'ye bir hak iadesine çalışmıyoruz. İade etmeye çalıştığımız örtünme hakkını kullanacak olanlar bu kızlardır. Ve Ak Parti'nin politikalarına da onlar karar vermiyorlar.

Son Düzenlenme Cuma, 08 Şubat 2008 14:48
Gülay Göktürk

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: Toplumsal çatışma korkusu »

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...