Pazar, 02 Mayıs 2010 14:22

Kendi hainlerine bak Paşam

Kendi hainlerine bak Paşam  

Şamil TAYYAR

Star Gazetesi 03 Mayıs 2010

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un terörle mücadele laflarının arasına sokuşturduğu şu cümle çok ağırdı: “Türkiye’de basının bir bölümü, çok açık söylüyorum, İstiklal Savaşı’ndaki mütareke basınını dahi aratacak seviyede. Ben inanıyorum ki mütareke basını dahi bu kadar hain bu kadar önyargılı değildi.”

Açıklamayı duyan gazeteciler beni aradı “Başbuğ’un açıklamalarına ne diyorsun?” diye sordular. Açıklamayı satır satır okudum, benden söz etmiyordu. Ne hikmetse, herkesin aklına “muhatap” olarak ben geldim.

Sonuçta, Başbuğ’un sözlerinden Şamil Tayyar çıkarılıyorsa ve kamuoyunda bu yönde bir algı oluşuyorsa, bir iki satır cevap vermem gerekir.

Neden Şamil Tayyar?

Belki birikimden söz etmek mümkün ama temel neden 26 Nisan’da yazdığım Kaos Planı... Demişim ki, yeni anayasayı ve demokratik açılımları engellemek isteyen devlet ve PKK içindeki Ergenekon uzantıları Türkiye’yi kaosa sürüklemek isteyebilir.

Bir de istihbarat birimlerine ulaşan ihbarları hatırlatarak tek tek muhtemel eylem yerlerini sıralamışım.

Peki ne oldu?

Giresun’dan, Tunceli’den ve Diyarbakır Lice’den şehit cenazeleri geldi. Üç adres de yazımın içinde yer alıyor.

Daha vahimi, benim köşeme taşıdığım bu notlar, devletin tüm istihbarat ve operasyon ekiplerinin elinde var. Zaten bana da oralardan geldi.

Keşke “yalancı” çıksaydım, vatan evlatlarının bir damla kanı akmasaydı. O halde soruyorum: Burada hain kim?

Kan akmasın diye çırpınan gazeteci mi, yoksa karakollarını bile bile koruyamayanlar mı? Askerin eline el bombasını tutuşturan veya kendi askerinin ayakları altında mayınları patlatan komutan mı? Yüksekova’da askeri helikopterle uyuşturucu taşıyan asker mi? Ergenekon mu? Kafes mi? Balyoz mu?

Paşam, önce içinizdeki hainlere bakın...

Sarıkamış’ta binlerce vatan evladını bile bile ölüme sürükleyen ittihatçı Enver Paşa’ya özenenler bilsinler ki, felaketin faturasını bu millet öderken, o ittihatçı paşa Alman denizaltısıyla kaçtı.

Mustafa Kemal maskesiyle Enver Paşa rolüne soyunanların maskesi er geç düşecektir, düşmeye başladı. Felaket senaryoları tutmadı, tutmayacak...

Başbuğ’un görev süresi doldu mu?

Bugün Gazetesi’nde Güngör Ergün, İlker Başbuğ’un 29 Nisan 1943 doğumlu olduğunu hatırlatarak görev süresinin dolduğunu, bundan sonraki kararlarının hükümsüz olduğunu yazdı. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt da bu habere destek veren yazı kaleme aldı.

Yiğidi öldür, hakkını teslim et derler...

Bu haber ve yorumların doğru olmadığını düşünüyorum. Genelkurmay Başkanlarının görev süresi en fazla 4 yıldır ve yaş sınırı 67’dir. Diğer kamu çalışanlarından farklı olarak, bu sınırı tayin etmede belirleyici unsur YAŞ takvimidir.

Başbuğ, 29 Nisan 2010 tarihinde 67 yaşını doldurmuş olsa bile Ağustos’taki Şura’ya kadar görevde kalır. Emeklilik işlemi 1 Eylül itibariyle yapılır.

Bugün Gazetesi’nin mantığıyla hareket edecek olursak, eski Genelkurmay Başkanlarının neredeyse tümünün işlemlerini hükümsüz kılmak gerekir.

Sözgelimi; Yaşar Büyükanıt 1 Eylül 1940 doğumludur. Bu hesaba göre, 1 Eylül 2007 tarihinde 67 yaşını doldurduğu için emekli olması gerekirdi. Ama 2008 Ağustos’una kadar görevde kaldı. 1 gün yüzünden 1 yıl o koltukta kaldı. Büyükanıt, 1 gün önce doğsaydı, 2007 Ağustos’unda emekliydi.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün...

Aralık 1934 doğumlu olan Hüseyin Kıvrıkoğlu, 1998’de Genelkurmay Başkanı oldu. 2001 yılı Aralık ayında 67 yaşını doldurduğu için emekli olması gerekirdi, 2002 Ağustos’unda görevi bıraktı.

O nedenle, Başbuğ’un görev süresini tartışmaya açmak yersizdir. Dün Meclis’te Başbakan Erdoğan’la karşılaştım. O da görev süresiyle ilgili iddianın doğru olmadığı kanaatindeydi, “Yasa açık, görev süresi Ağustos’ta dolar” dedi.

 Geri adım atarsam namerdim

Cuma sabahı yine Ankara Adliyesi’ndeydim. İki ayrı soruşturma nedeniyle ifade vermeye gittim.

İlki, 24 Mart tarihli ve “Sürpriz tahliye olabilir mi” ara başlıklı yazımdı. Yazımının tamamı şöyle: “Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 2009 yılı yaz kararnamesiyle Diyarbakır’dan İstanbul’a atamasını yaptığı Hakim Oktay Kuban, biliyorsunuz özel yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi...

En önemli ilk icraatı, Albay Dursun Çiçek hakkında verdiği tahliye kararıydı. Sonraki icraatı ise Kafes Eylem Planı’na

muhalefet şerhi koymak oldu. Kuban, şimdi nöbetçi hakim. 22 Mart’ta başlayan nöbet, 29 Mart’ta doluyor. Merak ediyorum, bu arada sürpriz tahliye kararları çıkabilir mi?” 

Sonra neler olduğunu biliyorsunuz? Kuban, 19 tahliye başvurusunun tamamını kabul ederek sanıkları serbest bıraktı veya tutuklama talebini reddetti.

İkinci soruşturma konusu, bu yazımın sonuçlarına ilişkin 29 Mart tarihli devam yazısıydı. Şahsıma atfedilen suç ise hakime basın yoluyla hakaret etmek... Bir de adil yargılamayı etkilemek.

“Sürpriz tahliye olabilir mi?” diye soracağım, Hakim Oktay Kuban 19 şüphelinin tahliye talebinin tamamını kabul edecek, gel gör, ben hakime hakaret etmekle suçlanacağım!

Pes doğrusu...

Herkes şunu bilsin ki, her yazımdan resen 1 milyon dava üretilse bile Ergenekon’un üzerine gitme kararlılığımdan bir milim geri adım atarsam namerdim.

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 03 Mayıs 2010 14:22
Şamil Tayyar

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...