Çarşamba, 12 Mart 2008 12:48

Durumdan vazife mi?

Durumdan vazife mi? 

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

09/03/2008

Sevgili okuyucular, bu pazar sohbetinde geçen hafta yaşadığımız garip olayları tartışmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, TSK, Hükûmet'in TBMM'den aldığı yetkiye göre, 22 Şubat'ta Kuzey Irak'taki terörist hedefler üzerine bir sınır ötesi kara harekâtı başlattı. Harekât, 8 gün devam etti ve 29 Şubat'ta birliklerimizin yurda dönmesiyle sona erdirildi.
Harekâtın yürütülmesinde, başlama ve bitiş tarihleri de dahil olmak üzere her türlü karar yetkisi, tabiî olarak bu konudaki uzman kuruluş Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne aitti. Genelkurmay Başkanlığı, harekât müddetince yaptığı yazılı açıklamalarda, kamuoyunu şaşırtacak, beklentiye sokacak ve yanıltacak hiçbir bilgi vermedi. Sadece, operasyon yapılan kamplar, imha edilen terör yuvaları, tesirsiz bırakılan teröristler ve şehit sayısı hakkında istatistikî bilgiler verilmekle yetinildi. Bundan daha fazlasını açıklamanın, harekâtın selameti ve başarısı bakımından ne derece mahzurlu olduğu herhalde kabul edilecektir.

O halde bu tepkiler niye?
Efendim, Genelkurmay ayrıca, kendi açıklamaları dışında spekülasyon yapılmaması konusunda uyarılarda da bulundu. Lâkin, bizim anlı şanlı medyamız bir defa savaş tamtamlarını çalmıştı. Artık, PKK'nın kökünü kazıyanlar, Kandil'i yerle bir edenler, Kerkük-Musul'dan dem vuranlar mı istersiniz yoksa elinde haritalar TV ekranlarında boy gösterenler mi?... Öylesine bir hava estirildi ki hepimiz yanıltıldık ve sonunda harekât 8 günde bitirilince neye uğradığımızı şaşırıverdik. Tabiî bu arada gaza gelen bazı ilgililerin hamasî beyanlarının da bu şişkinlikte rolü vardı. Hele muhalefet sözcüleri, bu havanın doğmasında çok tesirli oldular.
Diğer taraftan, anasının gözü Amerikalıların, operasyonu takip ederek tamamlanmak üzere olduğunu anlayınca, 'Bak biz istedik, onlar da çıktılar' kurnazlığını göstermeleri de zihinleri bulandırdı. Halbuki, birliklerimizin çekilmesi daha evvel başlamıştı ve ABD sözcüleri ise 'birkaç haftadan' söz ediyorlardı.
Hülasa, bu işte bir halkla ilişkiler ve iletişim eksikliğinin dışında bir hata yoktu. Bu ise TSK'ya yüklenemezdi.

Bir zafer ancak böylesine gölgelenebilir
Efendim, bundan sonra olup biten garip hâdiseleri biliyorsunuz. Operatör doktor Deniz Baykal, içeride parça bırakıldı diye tutturdu. TSK'nın ve Genelkurmay Başkanı'nın bütün ayrıntılı açıklamalarına, hattâ 'ABD'nin etkisini ispatlarsanız üniformamı çıkarırım' demesine rağmen, muhalefet sözcüleri, özellikle CHP'liler, 'Muhatabımız Hükûmet' diyerek sınır ötesi kara harekâtına veryansın etmeyi sürdürdüler.
Sevgili okuyucular, elinizi vicdanınıza koyup düşününüz; siz bütün dünyanın parmak ısırdığı parlak bir zafer kazanıyorsunuz; hiçbir araç kullanmadan az sayıda askerle askerî tarihe geçecek bir harekât gerçekleştiriyorsunuz. Dostunuz düşmanınız size gıptayla bakarken, kendi ülkenizde Ana Muhalefet Partisi ve diğer bazı çevreler, sizi alkışlayacaklarına yerden yere vuruyorlar. Siz Genelkurmay Başkanı'nın ve TSK yetkililerinin yerinde olsanız ne yapardınız?..
Sakın yanlış anlaşılmasın, bu sözlerimle Genelkurmay'ın sert akşam bildirisini haklı gördüğümü zannetmeyiniz. Zira, benim demokrasi anlayışım, bürokratik mercilerin bu nevi bildirilerine ve beyanlarına cevaz vermez.
Lâkin, bir askerî zaferin de bu derece gölgelendiği görülmemiştir.
Bu arada, muhalefetin Hükûmete çatmasının da hiçbir mantığı yoktur. Çünkü Hükûmet, bu konuda TSK'yı yetkili kılmış ve görevlendirmiştir. Sanki Baykal, Erdoğan'ın yerinde olsaydı, Genelkurmay karargâhında harekât mı yönetecekti?!..

Bu bir muhtıra değildir
Bazı gazeteler, Genelkurmay bildirisini 'Muhalefete Muhtıra' olarak değerlendiriyor. Kardeşim, siz muhtıra görmemişsiniz... 12 Mart Muhtırası sonunda Demirel şapkasını alıp gitmeye mecbur bırakılmıştır. 28 Şubat'taki muhtıralarla Hükûmet devrilmiştir. 27 Nisan 2007 Muhtırası sonunda ise, TBMM erken seçim kararı almak zorunda kalmıştır. Muhtıralarda müdahale tehdidi vardır. Genelkurmay'ın son bildirisi ise -keşke verilmemiş olsaydı-, sadece bir gönül kırıklığının ifadesinden ibarettir. Ancak, bu hayâl sukûtu ifade edilirken 'hainlerle' mukayese, talihsiz ve maksadını aşan bir beyan olmuştur.
Lâkin, herhalde Genelkurmay'ın, muhalefete karşı, daha önce iktidarlara verilen muhtıralar gibi, bir tehditte bulunduğu söylenemez.
Bazen düşünüyorum da, CHP'nin bu saldırısının ardında, başörtüsü tahriki konusunda TSK'dan beklediğini bulamamanın da tesiri var mıdır, diyorum.
Son olarak, şu hususu altını çizerek belirteyim ki, halkımız askerin politikaya müdahalesini ve görev sahası dışına çıkmasını hoş karşılamıyor ama bu defa tamamen askerin vazifesi olan bir konuda acımasız eleştiriler sözkonusu. Bu üzücü polemikte, halkın TSK'yı haklı bulduğunu kimse aklından çıkarmasın. Bu, durumdan vazife çıkarmak değil, vazifenin gereğini yapmaktır.
Ayrıca, ben bu operasyonların bundan sonra da devam edeceğine ve PKK'nın peşinin bırakılmayacağına da yürekten inanıyorum.

Hasan Celal Güzel

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...