Pazar, 13 Şubat 2011 00:19

Demokrasilerde Darbeci Partiye Yer Var mı?

Türkiye gerçekten de değişiyor. En hızlı değişen kesim de muhafazakâr kamuoyu.

Süheyl Batum'un 301'den yargılanma ihtimali karşısında ortaya konan tepkilere baktığınızda apaçık görünüyor bu değişim.

Muhafazakâr siyasetçilerin açıklamalarına bakın.

Muhaliflerin "yandaş" olmakla suçladığı medyaya bakın.

"Dinci" diye suçlanan sivil toplum kuruluşlarına, insan hakları örgütlerine bakın.

Hepsi ağız birliği etmiş gibi, Batum'un orduya hakaretten yargılanmasının doğru olmadığını, söylediği sözün hesabını siyaseten vermesi gerektiğini vurguluyor ve uyarıyorlar: Sakın ola Adalet Bakanlığı yargılama izni vermesin!

Bu konudaki en doyurucu açıklamalardan birini Mazlum-Der yaptı. Bakın Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Av. Emrullah Beytar ne diyor:

"CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum'un ordunun siyasete ve yargıya müdahalesini isteyen ve bunu yapmadığı için onu 'kağıttan kaplan' olarak niteleyen sözleri, militarist zihniyetin ve demokrasi hazımsızlığının somut bir göstergesidir.

Bu sözlerin yaygın bir biçimde eleştirilmesi ve kamu vicdanında mahkûm edilmesi, darbe ve muhtıra dönemlerinin geride bırakılması, ordunun anayasal sınırlarına itilmesi ve normalleşme sürecinin tamamlanması bakımından önemlidir.

Ancak Batum'un sözlerinin tam da böyle bir kamusal eleştiriye tabii tutulduğu bir ortamda, onun 'orduya hakaret' iddiasıyla TCK 301'den yargılanmak istenmesi, adalet ve hukuk açısından karşı karşıya bulunduğumuz sorunun militarizmden ibaret olmadığını göstermektedir. Demokrasilerde ordunun siyasete ve yargıya müdahalesini istemenin ahlaki meşruluğu yoktur ve bunun kamusal bir tartışmayla mahkûm edilmesi gerekir. Bunu yapmak yerine Batum'un 'orduya hakaret'ten yargılanmak istenmesi, herhangi bir hukuk devletinde kabul edilebilecek bir talep değildir.

Demokrasilerde hiç kimse, devlete veya onun herhangi bir kurumuna saygı duymaya zorlanamaz. Araçsal bir değer olarak devletin kurumları da en ağır biçimde eleştirilebilir, hatta suçlanabilir. Kurumları 'hakaretten korumak', şeffaf ve hesap verebilir bir devlette değil, otoriter ve totaliter rejimlerin egemen olduğu devletlerde rastlanan bir yaklaşım ve uygulamadır.

Bu çerçevede Adalet Bakanlığı'nın yargılama izni vermesinin kabul edilemez olduğunu bildirir, bunun hukuksuzluğuna dikkat çeker, bu yolun açılmasının ardından gelebilecek ifade özgürlüğü mağduriyetleri konusunda da kamuoyunu uyarırız."

Geleneksel olarak yoğun bir kutsal devlet anlayışıyla malul olan merkez sağdan ya da muhafazakâr kesimden bundan 10-15 yıl önce devleti "araçsal bir değer" olarak tanımlayan ve "demokrasilerde hiç kimse devlete veya onun herhangi bir kurumuna saygı duymaya zorlanamaz" diyen bir açıklama duymak mümkün müydü?

Böylesine önemli bir değişimi başka hangi kanatta görebiliyoruz?

İşte ben, Türkiye'de otoriter bir rejim kurulma tehlikesi yoktur derken en çok buna bel bağlıyorum. Türkiye'nin ana kitlesini oluşturan muhafazakâr kitlelerde ve onlara öncülük eden muhafazakâr demokrat sivil toplum kuruluşlarında yaşanan rönesansa güveniyorum.

x x x

Aslına bakarsanız, Batum'un sözleri üzerine bir hukuk tartışması başlayacaksa, bunun "Batum orduya hakaret etti mi, etmedi mi" değil; "demokrasilerde darbeciliği savunan bir partiye yer var mıdır, yok mudur" tartışması olması gerekirdi.

Malum, biz bu tartışmayı "dinci partiler" bağlamında çok yaptık. Ak Parti'nin siyaset sahnesine çıkışından itibaren, bu partiyle siyaset kulvarında hesaplaşmayı göze alamayanların rakiplerini yargı yoluyla elemine etmek için başvurdukları argümanı hatırlayın: "Demokrasi, onu yıkacak bir düşünceye izin veremez. İktidara gelince gitmeyecek partilere izin vermek aymazlıktır!

AK Parti de şeriatçı bir parti olduğuna göre, demokratik düzende yeri olmamalıdır." Sürekli söylenen buydu.

AK Parti'nin şeriatçı bir parti olup olmadığı sanırım sekiz yılda çıktı ortaya.

Ama eğer bu argüman doğruysa, yani demokrasi onu yıkacak bir düşünceye izin vermezse, demokrasiyi yıkacak düşüncenin en alası olan darbeciliğe de izin vermemek gerekmez mi? Sühely Batum'un savunduğu alenen bu olduğuna; parti yönetimi de onun söylediklerini resmen mahkûm etmediğine göre, bu parti hakkında demokratik düzeni darbe yoluyla ortadan kaldırma kışkırtması yapmaktan dava açılması gerekmez mi?

Refah-Fazilet-AK Parti çizgisinden kurtulmak için yıllardır bu argümana sarılanların, biraz tutarlılık endişesi taşısalar bugün de CHP'nin darbecilikten yargılanması gerektiğini kabul etmeleri gerektiği açık. Ama tabii böyle bir endişe taşımıyorlar.

Biz ise geçmişle tutarlı biçimde davranmaya devam ediyoruz; ne o zaman demokrasinin onu yıkma tehlikesi taşıyan düşünceyi yasaklamasını savunmuştuk ne de şimdi savunuyoruz.

Zira hep söylediğimiz gibi, özgürlüğün olduğu yerde risk de vardır ve demokrasi risk alma rejimidir. Bugün içinde taşıdığı ciddi darbeci eğilimlere rağmen CHP'nin parlamenter sistemde yer almasının riskini taşıyabiliriz. Çünkü bu eğilimlere karşı verilecek doğru bir siyasi mücadeleyle darbeciliğin galebe çalmayacağına; uzun vadede yenilmeye mahkûm olduğuna inanırız.

Gülay Göktürk

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...