Çarşamba, 18 Temmuz 2012 16:15

NATO ve TSK’daki yabancılaşma

NATO 1949 da’’ Sovyetlerin Kominizmi yaymasına engel olması, ABD’nin Avrupada varlığını sürdürmesi, Almanya’yı kontrol altında tutması’’ gibi üç temel amaç üzerine kurulmuştur. (1)

Bu süreç içinde NATO’nun en başarılı yaptığı iş Kominizme karşı mücadele değil, NATO’ya bağlı orduların ABD’nin değerleri ve kültürü doğrultusunda asimile edilmesi olmuştur. 

Bu bağlamda birçok üst düzey TSK mensupları da kendi ordusunun asli değerlerinden koparılmış,  batı kültür ve medeniyetinin birer askeri haline getirilmiştir. 

TSK içinde İslami değerleri öne çıkan personelin şaibeli YAŞ kararlarıyla atılmaları, bazı ordu mensuplarının kendi halkını iç düşman olarak algılaması vs. gibi… Sayabileceğimiz onlarca gerçek bu tahribatın eseridir. 

Birçok TSK mensubunun kendi halkına ve halkının değerlerine karşı yabancılaşmasının altında NATO’nun sinsi ve planlı asimilasyon stratejisi yatar. 

Bu asimilasyon sırasında TSK içinde kendi öz değerlerimizi kaybetmeyen ordu mensupları; ya çok güçlü aile terbiyesi, kültür ve geleneğinden gelen veya İslami sivil toplum kuruluşları ve cemaatleriyle gönül bağları olan insanlardır. 

Askeri Lise ve Harp Okullarına alınan öğrencilerin çok ince istihbarat, inceleme ve elemelerden geçirilerek sudan sebeplerle filtrelenmesi de bu asimilasyonun bir parçasıdır. 

Askeri okullara girmek isteyip de babasının hacı, hoca veya İslami kimliğe bağlı bir aileye mensup olmasından dolayı bu okullara alınmayan, daha küçük yaşlarda haksızlığa uğratılan binlerce mağdur genç vardır. 

Kim olursa olsun bu milletin çocukları aileleri tarafından Allah, Kuran, Peygamber ve İslam sevgisiyle yetiştirilir. Onu bu değerlere yabancı ve düşman eden aldığı eğitim, sosyal çevresi ve içinde bulunduğu ortamın baskı ve kalıplarıdır. 

İnsanlarımızı kendi değerlerimizden koparan seküler (laiklik) devlet anlayışının İslam düşmanlığı şeklinde, algılanması, yansıtılması ve pratikte de devlet kurumlarında bunun dayatılmasıdır. Bu da, NATO eksenini oluşturan ana güç ABD’nin askerlerimizi asimile etme ve kendine benzetme operasyonunu kolaylaştırmıştır. 

Birçok karargahta mescid olmasına rağmen askerlerimiz üstlerinden korkarak namaz kılmaya gidemiyorsa, hala askeri birliklerde askerimiz toplu halde Cuma vakti gelince Cuma namazlarını kılamıyorsa, 

Peygamber ocağı dediğimiz Ordu içinde birçok üst rütbeli subay ramazanda çeşitli zorluklar ve darlıklar içinde oruç tutan askerlerimizin gözüne baka baka -dalga geçercesine- açıktan oruç yiyebiliyorsa, 

Baş örtüsüyle Analar evlatlarını, hanımlar beylerini, evlatlar babalarını, kardeşler kardeşini askeri alanlarda ziyaret bile edemiyorsa, 

Hanımı, çocukları namaz kıldığı, oruç tuttuğu ve İslami tesettüre büründüğü için kocası, babası subaylıktan çeşitli bahanelerle onca hizmetine rağmen ordudan atıldı veya atılabiliyorsa, 

Ordu Generallerinden birçoğu darbeci, cuntacı, komplocu, devlet içinde çete kurmak, devlete rağmen gizli bir devlet gibi organize suçlardan, halkın iradesiyle iktidar olan hükümeti yıkmakla suçlanıp yargılanıyorsa, 

Allah Allah diye düşmana saldıran bir ordu kendi içinde Allah Allah diye ibadet eden, zikreden, dua eden kendi personelinin, askerlerinin üstüne düşmanın üstüne gider gibi gidebiliyorsa… Böyle bir ordu hala Peygamber ocağı mıdır sorusu akla geliyor. 

Kendi halkıyla, halkının kültürüyle, ahlak ve maneviyatıyla dokuları uyuşmayan hatta ters düşen bir ordu -hangi ordu olursa olsun-hiçbir cephede savaş kazanması mümkün değil. 

NATO’nun beyni ABD’de bile ‘’Güçlü ordu güçlü Amerika’’ demeye kimse cesaret edemez. Ama bizdeki yabancılaşma/yabancılaştırma virüsü atanmışların seçilmişlere üstünlük taslaması şeklinde hala inatla Güçlü ordu güçlü Türkiye diye yansıtılmaya çalışılır. 

Mesele yumurta civciv hikayesi değil. Civcivin yumurtadan çıkıp kendi kabuğunu beğenmemesi, büyüyünce anne ve babasına horozluk yapma meselesidir. Bu da bu düşüncede olanların kendi köklerine ve asılarına ne kadar yabancılaştığının/ yabancılaştırıldığının göstergesidir. 

Batılılaşmak/çağdaşlaşmak adına yabancılaşmak/yabancılaştırılmak Tanzimat’tan bu yana Osmanlı ve Türkiye’nin başının en büyük beladır. 

Bu gün Türkiye olarak çektiğimiz sıkıntıların en büyük nedeni yabancılaştırılıp Mankurtlaştırılmamızdır. 

Arif Altunbaş - Haber 7 

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 18 Temmuz 2012 16:34
Arif Altunbaş

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...