Cuma, 19 Ekim 2012 10:56

Dini önderlerin fonksiyonu

Benim, 2005'lerde "Uçuk öneri" dediğim şey..

O dönem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'di, onun için "uçuk"tu önerim.
Öneri şuydu, hatırlayanlar vardır:

- Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı, Diyarbakır Ulu Camii'nde bir bayram namazı kılsınlar, sonra avluya çıkıp halkla kucaklaşıp bayramlaşsınlar, sonra bir mezraya gidip...
Uçuktu, çünkü böyle bir şeye Sezer'in sıcak bakması mümkün değildi.
Ben bir şey daha söyledim o zaman:
Kürtler Tayyip Erdoğan'ı seviyorlar, bunun farklı sebepleri sayılabilir, en başında Tayyip Erdoğan'la dindarlıkta buluşmak geliyor.
Kaldı ki dindarlık, Türk-Kürt ya da başka etnik aidiyette bütün Türkiye'nin bir ortak paydasıydı.
Zaman zaman MGK'ya "dindarlık" konusunun getirilmesini ve Türkiye'nin bütünlüğü için değerlendirilmesini önerdim.
Hatta bir defasında "AK Parti, laiklik karşıtlığı suçlamasından endişe ettiği için bunu gündeme getiremiyor, bari Türkiye'nin bütünlüğü açısından hayati değer taşıyan bu konuyu CHP gündeme getirsin" diye yazdım.

Yıllar geçtikçe

10 yıl geçti. Soralım:
- AK Parti şu ana kadar, İslam'ın bu topraklar için nasıl hayati bir değer taşıdığı konusunu devletin gündemine getirebildi mi?
Tabii ki köprülerin altından çok sular aktı ve şu soru sorulabilir hale geldi:
- Acaba din hâlâ Kürtler'in Türkiye aidiyetinde etkin bir unsur mudur?
Bu, zaman içinde aidiyet noktalarının aşınması ihtimalinin ürettiği bir sorudur. Ama olaya başka açıdan da bakılabilir:
Bakın, Marksist Leninist bir örgütün uzantıları, Diyarbakır'da "Kürdistan İslam Konferansı" diye bir şey topladılar. Alternatif cuma namazları düzenlediler. Mollaları kürsüye çıkardılar. Yani dini aidiyeti, ayrılıkçılık için malzemeye dönüştürmeye yöneldiler. Gene de etkileri sınırlı kaldı.
Bir de şuna bakalım:
Peygamberimize hakareti protesto için Diyarbakır meydanında, bugüne kadar hiç kimsenin toplayamadığı kitleler toplanıyor. Hem de ismi cismi çok bilinmeyen birkaç derneğin çağrısıyla. Bu grubun, Marksist Leninist ayrılıkçı örgütle hiçbir alakası yok.
Evet biliyorum, bunu düzenleyenler, eski Hizbullah'ın uzantıları. Mustazafder ekseninde oluşan dernekler.
Ama Peygambere bağlılık, bu dernekleri aşan bir şey. Kürt halkı bu sevdanın peşinden yürüyenler.
Şimdi Marksist Leninist örgüt, bu halkı dönüştürerek, onun içinden, kendi politikalarına malzeme üretmeye yöneliyor. O insanlar da yarın başlarına ne gelecek endişesiyle, kendileriyle doğru bir iletişim kuracak devlet alakasını bekliyorlar.

Gerçek STK'lar

Cumartesi günü, Vatan Gazetesi'nde Deniz Güçer'in Ömer Vehbi Hatipoğlu ile yaptığı mülakat yayınlandı. Hatiboğlu, yılların siyasetçisi. Kürt. Refah'ta, HAS Parti'de siyaset yaptı, şimdi AK Parti'de... Bölgeyi iyi biliyor.
Diyor ki özetle:
"Bölgede en etkin STK'lar cemaatlerdir: Norşin, Menzil, Tillo... Bunlar manevi merkezlerdir. Bu saydıklarım o bölgenin yüzde 80'ini kapsıyor. Ama siz oradaki insanları etkisiz hale getirmiş, güçsüzleştirmişsiniz."
Hatipoğlu, "Bölgede bu manevi önderlerin katıldığı, ayrıca vali, müftü, emniyet müdürü, oda başkanı, insan hakları derneklerinin katıldığı barış komiteleri kurulmalı" diyor.
Nasıl, bunlar konuşulabilir mi, devlet nezdinde?
Bir soru sorayım:
Bölge insanının dini duyarlılıkla kız çocuğunu okutmama eğilimini gidermek için, sırf kız öğrencilerin okuduğu okullar açılabilir mi bölgede? Bunun için laik bağnazlığımızı aşabilir miyiz?
Bazı tabularla kendi elimizi kolumuzu bağlamışız ve kan kaybediyoruz. Medreseleri yeni keşfediyoruz, cemaatleri, tarikatları henüz meşrulaştırmamışız. Kan kaybediyoruz.
Son söz: Ankara'nın bölgenin manevi dinamiklerini "tanıma" ve etkin biçimde değerlendirme zamanı çoktan geldi ve geçiyor.

Ahmet Taşgetiren

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...