Pazartesi, 05 Ağustos 2013 15:17

Türkiye ve Mısır'ı boğma senaryosu

20. Yüzyıl'da kaldı dediğimiz askeri darbelerin küresel ölçekte bu kadar destek bulmasından daha büyük hayal kırıklığı olur mu? 21. Yüzyıl savaşlarla, işgallerle, örtülü operasyonlarla, elli yıllık emeklerin heba edilmesiyle, insanlığın ortak iyiliğini öne çıkaran değerlerin çıkarlar ve güvenlik paranoyasına heba edilmesiyle başladı.

Ama yine de, doğrudan askeri müdahalenin yadırganacağını, tereddütle karşılanacağını sanıyorduk. Bu durumun anlatılması zor olur diyorduk. Hiç de öyle olmadı. Mısır'da çokuluslu bir askeri müdahale yapıldı. Doğu da Batı da bu müdahaleye destek verdi. ABD de, Avrupa da, Arap dünyasının monarşileri ve zorba rejimleri de destek verdi. Hem de yüzleri kızarmadan.

Öyleyse bir yanılsama bir sahtekarlıkla yüzyüzeyiz.

Küresel ölçekte gördüğümüz bir çarpıcı, hazin gerçekliği kendi mahallelerimize de uygulayabilir, mikro düzeyde görebiliriz. Bu gerçek karşısında şapkaları önümüze koyup düşünmemiz lazım.

Demokrasi ve özgürlük algısı sadece güç haritasını şekillendirenlerde değil aydınlarda, düşünürlerde de yok. Herkes kendi çıkarı, güç ilişkileri çerçevesinde bir yol izliyor. Bulunduğu yerden, mahalleden, aşiretten, cemaatten, çevreden bakarak insanoğlunun ortak iyiliği adına aslında kendi iyiliklerinin hesabını yapıyor.

Milyonlarca insan, Mısır'ın dört bir yanında haftalarca özgürlük, adalet için sokaklarda. Bırakın onlara destek olmayı, onları anlamayı, kitlelere kurşun yağdıranlar, onları kıyıma uğratanlar alkışlanıyor. Ne hayasız bir dünya bu!

El birliği ile bir cinayet işleniyor. Mısır'ın ilk kez elde ettiği bu fırsat cezalandırılıyor. İnsanlık suçu işleniyor ve herkes bir şekilde buna ortak oluyor. Keskin nişancılarla insanlar öldürülüyor, meydanlara kurşun yağdırılıyor hepimiz suskunluğa bürünüyoruz. Daha arsızlarımız da bu insanların tehdit olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Bir dışişleri bakanı, 'Mısır ordusu demokrasiyi yerleştirmeye çalışıyor, kaosu önlemeye çalışıyor' diyebiliyor. Bunu en son söylemesi gerekenler dışişleri bakanları ve diplomatlardır. Herkes savaş istese, herkes askeri müdahale istese bile onlar başka bir çözümü aramak zorundadır. John Kerry'nin bu ayıpı, 21. Yüzyıl'ın siyasi tarihine not düşülecektir.

Ve darbeci general Sisi, 'Obama beni yalnız bıraktı, yarı yolda bıraktı' diyerek aslında cinayetin, kimler tarafından, nasıl tezgahlandığını açık ediyor.

İki durum da ABD ile ilgili. Elli yıldır bize demokrasi pazarlayan, bu pazarlama stratejisini kanla yoğuran, ülkelerimizi, halklarımızı birbirine boğazlatan ABD ile. Yakında Avrupa Birliği'nden de benzer açıklamalar gelir. Elli yıllık birlikte yaşama, demokrasi ve özgürlük gibi değerlerini bir kaç yılda çöpe atabilen, azıcık sıkıştığında kendine ihanet edebilen, eski faşist, acımasız tarihine dönen AB, darbecilere bir cümle bile söyleyemedi. Muhtemelen ABD'den aldığı talimatlar bu yöndeydi.

Bu coğrafyaya özgürlük ve adalet 'paket'lerle gelmeyecek. Buna hiç bir zaman inanmadık. İnananları da uyarmaya çalıştık. Çünkü dışarıdan gelen her 'paket' bir güvenlik stratejisidir, çıkardır, talandır, iç savaştır ya da işgaldir. Yani köleliktir.

'Kaos coğrafyası' olarak dizayn edilmeye çalışılan bu topraklarda her şey bizim elimizden olacak. Bizim sözümüzle bizim mücadelemizle olacak. Kimse artık bize bir şeyler pazarlamaya, akıl vermeye, ukalalık yapmaya, bizim için doğruları söylemeye kalkışmasın. Bütün bunları toptan reddetmek, durduğumuz yeri belirlemek için yapacağımız ilk iş olacaktır.

Mısır'da derbeyi yapanlarla, Türkiye'de benzer hayaller görenler aynı. Aynı adresten besleniyor. Üretilmiş ithamlarla, sembollerle, imajlarla benzer sonuçları zorluyorlar. Devlet de, ülke de, millet de onların isteği yerine geldiği müddetçe kutsaldır, değerdir. Aksi halde hiçbir anlamı yoktur.

Aslında yeryüzünün kırılma noktası olan bu hareketli çoğrafyada ülkeleri de aşan bir projenin savaşı veriliyor. Tahrir'den darbeci çıkaranlar, hemen her ülkede benzer senaryolar uyguluyor. Türkiye'de ya da Mısır'daki derin dönüşümü boğmaya, uyanışı engellemeye, kendine gelişi durdurmaya çalışıyor.

Bu savaşta ABD nerede ise S. Arabistan ve Körfez ülkeleri orada. AB ülkeleri nerede ise bizdeki darbeciler orada. Türkiye ve Mısır'ın bölgeyi değiştirmesinden korkuyorlar. Zorba rejimlerin, monarşilerin kitlesel uyanışla yerle bir olmasından endişe ediyorlar. Çünkü bu başarılırsa 1. Dünya Savaşı'ndan bu yana devam eden düzen, sömürge yönetimi son bulacak. Yüz yıldır bölgeyi dizayn edenler kapı dışarı edilecek. Onlarca argümanla bunu haklılaştırmaya, kitleleri bu şekilde yönlendirmeye çalışıyorlar. Türkiye ve Mısır, başarısız olursa bütün bölge başarısız olacak. Aynı zorba rejimler iktidarda kalacak.

Bırakın Batı'yı, Suudi Arabistan ve İran da aynı pozisyonda. Türkiye ve Mısır'ı boğma çabasında. Her ülke kendi hesabıyla bu kavganın içinde. S. Arabistan da İran da, ABD ve AB ülkeleri de… Ama ortak nokta bir devrimi, tarihi değiştirecek bir dönüşümü engelleme çabasıdır.

Mısır darbesine bu kadar desteğin altında yatan tek sebep budur.

Ama bir kere baraj patladı. Suyu tutmak da yönetmek de çok zor artık. Belki daha çok kan dökülecek, acılar çekilecek.

Ama bu devrim tamamlanacaktır.

Son Düzenlenme Pazartesi, 05 Ağustos 2013 15:37
İbrahim Karagül

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...