Çarşamba, 02 Ekim 2013 13:21

28 Şubat Moğol İstilası

Bu nasıl bir devlet anlayışıdır ki, yeni doğan çocuğuna anne ve babası istediği adı koyamaz. Yok, o Arapça, yok o Farsça, yok o Kürtçe… İsim diye devlet kararnamelerinin ve devlet memurlarının muhalefeti ve direnişiyle karşılaşır.

Bu nasıl acayip bir devlettir ki, kendi ordusu içindeki subaylarını hanımlarının, kızlarının, annesinin başörtüsünden dolayı yargısız infazlarla cezalandırır.

Sudan, uydurma, yakıştırma sebeplerle subaylarına hapis cezası verir, tenzili rütbe yapar, sürgün eder, en aktif ve başarılı olanları inancından dolayı kızağa çeker veya YAŞ adındaki sulandırılmış engizisyon mahkemelerinde cezalandırır. Birçoklarının da görevlerine son verir? Daha sonra da hiçbir devlet dairesinde çalışamamaları için adım adım onların izlerini sürer.

En anlaşılmazı da burası bin yıldan bu yana İslam dini, kültürü ve medeniyeti temelleri üzerinde kurulan, %99'u Müslüman bir ülke olan Türkiyedir.

Bu nasıl bir Üniversitedir ki, namaz kılan, sakal bırakan, Cuma namazına giden öğretim üyelerini fişleyerek onları göz hapsine alır?

Yıllarca bu akademisyen ve bilim adamlarının Doktora, Doçentlik ve Profesörlük unvanlarını geciktirir, vermez. Hatta dindar oldukları için Üniversitedeki görevlerinden el çektirir. Akademik çalışmalarını engeller olur, bilimsel araştırmalarının önünü tıkar.

Bu nasıl bir devlet mantığıdır ki, kılık kıyafetlerinden dolayı kendi vatandaşlarının çocuklarını okullara almaz, en tabi okuma haklarını ellerinden alır. Anadolu'nun dindar evlatları yurt dışında okumak zorunda bırakılır.

Devletin en tepesinde oturan Cumhurbaşkanı İslami kıyafetlere göre okumak isteyen öğrencilere, ‘'Bu kıyafetlerle okumak isteyenler Suudi Arabistan'a gitsin'' diyecek kadar alçalır.

Hitler faşizminde, Stalin despotizminde, Mao baskısı altında, Missolini diktatörlüğünde böyle uygulamalar görülmüş değildir.

İşin en garibi insan Hakları ve evrensel insani değerlere karşı olan bu despot uygulamaların ‘'Demokratik, laik bir hukuk devleti'' denilen Türkiye Cumhuriyetinde demokrasi adına yapılmasıdır.

Bu nasıl bir devlet babadır ki,  kendi evlatlarını faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırır? Katlettikleri bir sürü insanın mezarının nerede olduğu bile bilinmez.

Ve bu nasıl devlet anadır ki, ana rahminde iken hiçbir şeyden haberi olmayan daha doğmamış masum çocuklarını Firavun mantığı ile kürtaj masalarında parça parça ettirip, lime lime katlettirir.

Şom ağızlı bazı bayanların, sokak kadını edasıyla sağda solda salyalarını akıtarak ‘'Vücut bizim vücudumuzdur. İstediğimizi yaparız'' demeleri ve bunların bu densizliğine onay veren bazı öküz başlı babaların bu vicdansızlığa bu ülkede ortak olması medenilik diye pazarlanmaya kalkılır.

Bütün bunlar ve bunlara benzeyen insanlık dışı cinayetleri işleyenleri hoş gören, ama ‘'Allah, peygamber, din iman'' diyen insanların üzerine çullanan bir devlet Müslüman milletimizin devleti olabilir mi?

28 Şubat zulmünün üzerine ne söylense, ne yazılsa azdır.  Bu zulüm tarihte eşi benzeri gaz görülen zulümlere eş değerde bir felakettir.

Türkiye bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat zulmü gibi Moğol ve Timur istilasından sonra böyle bir zulüm görmemiştir.

Ne yazık ki her iki dönemde de işkence, zulüm ve katliama uğrayanlar Müslüman Selçuklunun, Osmanlının çocuklarıdır. Zulmedenler ise, Anadoluyu işgal edip taş üstünde taş, omuz üstünde kelle bırakmayan vahşi Moğol orduları ve onların bin yıl sonraki çağdaş temsilcileri Ergenekoncular, batı çalışma gurubu ve 28 Şubatçılardır.

Ergenekon ve 28 Şubat yargılamalarında adalet önüne getirilenler bu yılanın sadece % 25 i kadarıdır. Peki, geri kalan % 75 i oluşturan medya, basın, bürokrasi, patronlar, bürokratlar, satılmış kalemler, ekranlar, mikrofonlar, finans kurumları ve bunların dış ayak ve bağlantıları ne olacak?

28 Şubat yargılamaları bin yıllık tarihimizi içerden karartmak, dışarıdan katletmek isteyen iç ve dış düşmanlarımızın yargılanmasıdır. Bu yargılanma bin yıl sürse azdır.

Bu zulme uğrayan herkese ve her kesim mutlaka, ama mutlaka bu zalim ve hainlerden haklarını almak için ellerinden ne geliyorsa yapmaları, asla pasif davranıp işin ucunu bırakmamaları gerekir.

Dün milletimize karşı devlet terörü yapanların adı ‘' Süleyman Demirel'' bile olsa yaptığının hesabını bu gün, adalet önünde mutlaka vermek zorundadır.

Kim haksızlık karşısında susarsa, bu zulüm bumerang gibi döner dolaşır onu da vurur.

Susma! Sustukça sıra sana gelecek.

Korkma! Korktukça zulüm seni bulacak.

Arif Altunbaş

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...