Cuma, 10 Ocak 2014 10:18

Operasyonun hedefi ve yanlış hamleler

2010 Referandumunda yüzde 58'lik bir çoğunluk, demokrasimizin vesayetten kurtulması için ‘yetmez ama evet' demişti.

Askeri vesayetin yargı desteği ile sürdürülebilir olduğu gerçeği, HSYK ve yüksek yargının yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılıyordu. Bu nedenle yargı, Anayasa değişikliğinin omurgasını oluşturdu.

Erkler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleriyle uyumlu özelliği öne çıkan yeni HSYK'nun “hesap verebilirlik” ayağının eksik oluşu, oluşumunun üçüncü yılında tarafsızlığını tartışılır hale getirdi. İdari yargı süreci devam eden ‘Adli kolluk Yönetmeliği' değişikliğinin Anayasa'ya aykırı olduğu görüşünü açıklayan 13 üye, davacı konumundaki TBB ve barolar ile aynı yanda yer alarak “taraf” haline geldiler.

17 Aralık operasyonu ile adli işlemleri tartışmalı ve şaibeli hale gelen bir kısım yargı mensupları hakkında inceleme, soruşturma ve yaptırım uygulama yetkisine sahip HSYK'nın çoğunluğunu oluşturan 13 üyesinin gayrı hukuki tavrı, sorunun sadece adli bir sorun olmadığını gösterdi. Toplumun en hassas olduğu yolsuzluk ve rüşvetle mücadele görünümü arkasında, bazı yargı unsurlarını araç olarak kullanabilme kabiliyetine sahip bir yapılanmanın, stratejik siyasal bir operasyonu olduğu gerçeği HSYK kararı ile ifşa edildi diyebiliriz.

Yargı ve polis içinde, yasal hiyerarşi dışında bir yapılanmanın ve eylemlerinin söz konusu olduğu iddialarına, Hükümetin ‘paralel devlet yapılanmasının gayrı meşru olduğu ve asla kabul edilemeyeceği, her türlü tedbirin alınacağını' açıklaması ve aldığı tedbirleri uygulamaya koymasına, içerden ve dışardan organize tepkilerin dozajının artarak devam etmesi, operasyonun ‘büyük hedef'in aracı olduğu kanaatlerini doğrulayan gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz.

Millet iradesinin iktidar olup muktedir olamadığı günlerden, 2010 referandumuyla gerçekten muktedir olmaya başladığı yolculukta, Ak Parti yanında yer alan Hizmet Hareketi'nin, son bir yıl içinde Hükümet aleyhtarı bir tavır sergilemesi, demokratik bir hakkıdır, yadırganmaması gerekir. Ancak destek verdiği Ak Parti iktidarında her eşit vatandaş gibi yargı, emniyet ve diğer kamu birimlerinde görev aldıktan sonra, hukukun öngördüğü meşru hiyerarşik yapı içinde görevlerini ifa etmek yerine, sebebi ne olursa olsun yetki ve görevlerini ‘adanmış ruhlar' anlayışının sevk ve idaresi ile siyasal iktidarı ve Türkiye'yi zayıf düşürecek bir operasyona vasıta olmaya dönüştürürlerse, bu tavır ve duruşu meşru görmek, demokratik bir hak olarak kabul etmek mümkün değildir.

Ecrini Allah'tan bekleyerek, bir gönül seferberliği içinde bedenen, malen özverili bir çalışma içinde öğrenci evleri, dershaneleri, okulları, medya kuruluşlarıyla bunca hayırlı hizmetleri yürüten Hizmet Hareketi'nin diğer cemaatler ve STK'lar gibi  en rahat çalışma zeminini, Ak Parti iktidarında gördüğünü sanırım inkar edecek yoktur. Esasen bu bir imtiyaz değil, demokrasinin ve hukuk devleti olmanın tabii sonucudur. Ancak yakın geçmişte yaşanan hukuksuzluklar, ayrımcılık, dışlanma, baskılar hatırlanınca Ak Parti dönemindeki özgürlük ortamının kıymeti daha iyi takdir edilebilir. Bu nedenle Hizmet Hareketi'ne gönül vermiş, maddi, manevi destek vermiş, aynı zamanda Ak Parti'ye siyasal destek vererek Başbakan Erdoğan'a teheccüd namazlarının arkasında dualar etmiş müşterek taban, Hizmet Hareketindeki değişim ve dönüşümü anlamakta  zorlanmaktadırlar. Gönüllerde kırgınlık, yüzlerde endişe  vardır.

Her boyutuyla kamuoyunda tartışılan Ak Parti iktidarıyla güçlenen Yeni Türkiye'yi kaosa sürüklemeye, yönetilemez bir ülke haline getirmeye ve bu yolla vesayet altına alınacak iktidarlar oluşturmaya yönelik bir operasyonu fırsat bilen güçlerin hemen harekete geçtikleri, Cemaat-Hükümet kavgasını olabildiğince büyütmek için her vasıtayı kullandıkları görülüyor.

Bu bağlamda Ergenekon ve Balyoz davalarında yeniden yargılama gündemli, TBB Başkanı Feyzioğlu'nun  Başbakanla görüşmesinden sonra, Silivri ziyareti ve sanıkları cezaevinden mutlaka çıkaracakları yolundaki açıklamaları, operasyonu yürütenlerin yeni bir hamle yapmalarına vesile oldu. Ergenekon ve Balyoz sanıklarına af getiriyor kabilinden cümlelerle hedef vurulmaya devam ediliyor.

Ortada ‘zorunlu yeniden yargılama' konusunda bir tasarı olmadan uçurumu derinleştiren hamleler ne derece yanlış ise, 17 Aralık operasyonunu, buna destek olan yargı ve emniyetteki paralel yapılanmayı bertaraf etmek için, yasada zaten var olan yargılamanın yenilenmesi sebepleri dışında Ergenekon, Balyoz davaları ve benzer davalarda  ‘zorunlu yeniden yargılama' yolunun yasa ile açılması aynı şekilde yanlış olacaktır. Sanıklar veya hükümlüler için yasanın aradığı, lehlerine olan yeni delil ortaya çıkması, hükme esas teşkil eden bir delil veya belgenin sahteliğinin anlaşılması gibi hallerde ise yargılamanın iadesi yoluna zaten gidilebilmektedir. Bu konu hukuk tekniği açısından ayrı bir yazı konusudur.

Netice itibariyle Türkiye'nin huzur ve istikrarına karşı başlatılan, çok yönlü, farklı taktikleri uygun zaman ve zeminde devreye sokularak devam ettirileceği anlaşılan psikolojik harekat destekli operasyona karşı, yanlış hamleler yapmamak, idari ve hukuki tedbirler yanında en  büyük meşru güç olarak halkın desteğini alarak hareket etmek gerekecektir. Demokratik meşruiyet ve hukuk içinde alınacak tedbirlerle Türkiye bu badireyi de atlatacaktır.

Reşat Petek

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...