Cuma, 25 Temmuz 2008 23:48

Gündemden notlar

Daha önce zaman zaman yaptığımız gibi, bugünkü ve müteakip yazımızda gündemdeki bazı önemli gelişmeler hakkında özet değerlendirmeler yapmak istiyoruz.
- üç oğlunu Allah yolunda şehit verdiği için Filistin’in Hansa’sı olarak ün kazanan ve HAMAS’ın Islah ve Değişim listesinden Filistin milletvekili seçilmiş olan Ummu Nidal Meryem Ferahât, ağır bir kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı. Biz bu yazıyı yazdığımızda Filistin direnişinin fedakâr annesinin tedavi için Gazze dışına çıkarılmasına imkân tanınması amacıyla Mısır’la irtibatlar sürüyordu. Ne kadar acıdır ki; Filistin direnişiyle işgal devleti arasında ateşkese aracılık eden Mısır yönetimi, işgal devletinin taahhütlerini yerine getirmemesine rağmen onun hesabına Rafah Sınır Kapısı'nda gardiyanlık yapmaya devam ediyor ve ağır hastaların çıkarılması konusunda bile onun iznini bekliyor. Filistin halkını en çok perişan eden de budur. İşgale karşı mücadelede büyük fedakârlıklarda bulunan örnek anne Ummu Nidal’ın hayatı ve mücadelesi hakkında Filistin Enformasyon Merkezi’nin web sitesinde bir dosya yayınlandı. Dosyanın Türkçe'sini www.filistinhaber.com adresinde bulabilirsiniz. Mutlaka okunmasını ve gerek web sitelerinde, gerekse diğer medya organlarında iktibas edilmesini tavsiye ediyoruz.
- ABD Başkan adayı Barak Obama, seçim yatırımı için bir yurtdışı atağı gerçekleştirdi ve atağını Irak’tan başlattı. Fakat gezisinin Irak ve ürdün bölümü büyük ölçüde stratejik, biraz da kamuflaj amaçlıydı. Onun asıl amacı Amerika’daki Siyonist lobiyi memnun edebilmek ve onların tam güvenlerini kazanmak için işgalci Siyonistlere desteğini bir kez daha ilan etmekti. Bu kez Amerika’dan mesajlar göndermek suretiyle değil, bizzat işgalci saldırganların ayağına gidip önlerinde eğilerek yapmayı tercih etti. ABD Başkan adaylarının propaganda faaliyetlerindeki tavırlarını incelediğimiz zaman, sanki Amerika'ya değil de, İsrail'e başkan seçilmek için yarışıyorlarmış gibi bir hava içine girdiklerini görüyoruz. Yalakalığın bu kadarını ülkedeki Yahudilerin oylarını almak için yapmaları anlamsız. çünkü ABD her ne kadar dünyada en fazla Yahudi'nin yaşadığı ülke olsa da, nüfusları yine tüm nüfusun sadece yüzde 2'sine tekabül ediyor. Birçok yorumcunun görüşüne göre adayların Siyonist lobilere kendilerini kabul ettirmeye çalışmalarının sebebi, bu lobilerin maddi desteklerini elde etmek. Belki bu desteğe ihtiyaçları vardır. Ama bizim anladığımız kadarıyla bunun en önemli sebebi Yahudi lobilerinin Amerika'da köşe başlarını tutmuş ve geçenden 5, geçmeyenden 10 akçe alan çeteyi çok müşiş bir şekilde oturtmuş olmaları. Bunu nasıl başarabildikleri hakkında fikir edinmek isteyenlere bizim web sitemizdeki (www.vahdet.com.tr) şu iki dosyayı okumalarını tavsiye ediyoruz: ‘Gizli Dünya Devleti ve Siyonizm’; ‘Türkiye'de Yahudi Lobiciliği’.
- Bosnalı Müslümanlara yönelik birçok katliamdan sorumlu olması sebebiyle savaş suçlusu olarak aranan Sırp Milis Lideri Radovan Karadziç’in yakalanması bütün dünyada bayağı yankı buldu. Onun yakalanması hakkında muhtelif yorumlar var. Birçok yorumcunun ortak görüşüne göre onun yakalanmasını sağlayan, yine şimdiye kadar himaye altında tutan Sırbistan gizli istihbaratı oldu. Sırbistan, AB’ye girme çabalarında önünün açılması için Karadziç’i kendi eliyle teslim etti, ama “yakalandı” süsü verdi. Böylece şimdiye kadar resmî organlar tarafından himaye altında tutulduğu gerçeğini de biraz perdelemiş oldu.
Karadziç’in yakalanmasıyla birlikte savaş suçlarına karşı uluslararası yargının işletilmesi konusu yeniden gündeme gelmiş oldu. Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) mutlaka Karadziç’in üzerine gitmekle savaş suçlarına karşı mücadelede inandırıcı olmayı amaçlamıştır. Ama işgalci Siyonistlerin Filistin’de, ABD’nin Irak ve Afganistan’da, Rusya’nın çeçenistan’da işlediği savaş suçlarının üzerine gitmediği, buralarda tam anlamıyla vahşet sergileyen savaş suçluları hakkında tutuklama kararları çıkartmadığı sürece ICC yargı faaliyetlerinde inandırıcı olamayacak, ikiyüzlülüğünü, çifte standartçılığını koruyor olacaktır. Keşke Karadziç gibi canavarların, katillerin yargılanması için emperyalizmin sopası olarak kullanılan ICC gibi göstermelik yargı organlarına ihtiyaç duyulmasaydı da, gerçek anlamda adaleti icra eden bir kurum vasıtasıyla bu yargılama yapılabilseydi.
Uluslararası Ceza Mahkemesi ve genelde emperyalizmin yargı mekanizması hakkında da Ribat’ın Ağustos sayısı için bir yazı yazdık. Dergide yayınlandıktan sonra inşallah web sitemizde de bulabileceksiniz.

Gündemde yer alan bazı önemli gelişmeler hakkında kısa değerlendirmelerimizi aktarmaya devam ediyoruz.
* Uluslar arası emperyalizmin sopası görevi gören Uluslar arası Ceza Mahkemesi (ICC)’nin Sudan cumhurbaşkanı el-Beşir hakkındaki kararı etrafında tartışmalar devam ederken o da söz konusu kararla ilgili iddialara mesnet teşkil eden meselenin mahalli olan Darfur’a bir çıkartma yaptı. El-Beşir bölgeye yönelik ziyaretinde bir yandan Darfur’a barışı hâkim kılma yönünde çağrılar yaparken diğer yandan ICC’nin çağdaş emperyalizm hesabına aldığı karara tepkilerini yüksek sesle dile getirmeye çalıştı.
Bu arada ICC’nin kararının uluslar arası platformda sadece tartışma değil aynı zamanda sorun kaynağı olmaya başladığı görülüyor. Arap Birliği teşkilatı, kararın haksız olduğunu ve Sudan Cumhurbaşkanının onurunun rencide edilmesinin tüm Arap dünyasını ilgilendiren bir olay olduğunu dile getirdi. Afrika Birliği kararın askıya alınması için BM’ye başvurdu. BM ise mahkemenin kararına herhangi bir şekilde müdahalede bulunulmayacağını bildirdi. Sanki Uluslar arası Ceza Mahkemesi “bağımsız” yargıyı temsil ediyor da BM’nin ona herhangi bir müdahalede bulunmaması gerekiyor. Söz konusu mahkeme gerçekten bağımsız yargıyı temsil ediyor olsaydı Bush ve Olmert’in tarihte benzeri görülmemiş türden savaş suçları hakkında da dava açarak bunu gösterebilmesi gerekirdi.
çin’in, BM Güvenlik Konseyi’nin el-Beşir aleyhine alacağı herhangi bir karara karşı veto hakkını kullanacağı yönünde haberler yayınlandı. Bu ülkenin Sudan’la birtakım menfaat ilişkileri olduğundan bunu yapması mümkündür. Ama Amerikan emperyalizminin özellikle ekonomik alanda hâlâ önemli baskı araçlarına sahip olmasının çin’in gözünü korkutup korkutmayacağını bilemiyoruz. çünkü Sudan’la menfaat ilişkileri uluslar arası piyasayla menfaat ilişkilerinin yanında çok basit kalır. Dolayısıyla uluslar arası piyasada ABD çiftesine maruz kalmamak için Sudan’la ilişkilerinden sağladığı menfaatleri feda edebilir.
* Yeni Zelandalı üniversite öğrencileri sembolik anlamda da olsa güzel bir sivil eylem gerçekleştirdiler. Dün bu ülkeye ziyaret düzenleyen ABD Dışişleri Bakanı Condoleza Rice’ı yakalayıp kendilerine teslim edenlere 3700 dolar mükâfat vereceklerini açıkladılar. Gerçi bu para biraz çok. çünkü Rice’ın kellesi bu kadar etmez. Ama eli kanlı savaş suçlularının yargılanabilmesi için daha fazlasını da vermek mümkündür. Bugün için böyle bir sivil eylem semboliktir. Ama Allah’ın adaletinden hiç kimse kaçamayacaktır.
* Son dönemde işgalci Siyonist devlete çağdaş emperyalizmin başını çeken ülkelerden arka arkaya ziyaretler yapılıyor ve Siyonistlerin kürsülerinden sağa sola tehditler savruluyor. Bunlar biraz hasta ziyaretlerine benziyor. İşgal devletinin geleceğiyle ilgili endişeler arttı mı ki böyle art arda ziyaretler düzenlenmesine ve moral takviyesi yapılmasına ihtiyaç duyuluyor? Son dönemde Siyonistlere moral ziyareti düzenleyenlerden biri de İngiltere başbakanı Gordon Brown’dı. O da kendinden öncekilerin izinden giderek Siyonist işgalcilerin kürsüsünden etrafa tehditler göndermeye çalıştı. Bunu çok da yadırgamıyoruz. çünkü İsrail, İngiltere’nin gayri meşru çocuğudur. İsrail işgal devleti İngiltere ile Uluslar arası Siyonizm arasındaki gayri meşru ilişkiden doğmuştur. Uluslar arası Siyonizm böyle bir ilişkiyi önce Osmanlı devletine teklif etti. Ama Osmanlı devletinin o zamanki sultanı II. Abdülhamit onlarla görüşmeyi bile kabul etmedi, kendilerine hiçbir şekilde yüz vermedi ve başbakanı Tahsin Paşa vasıtasıyla kapıdan kovdu. İngiltere ise reddetmedi. Şimdi de gayri meşru çocuğunun yaşaması için elinden geleni yapıyor. Fakat benim kanaatime göre işgalci Siyonist devlet artık AIDS virüsü kapmıştır. Sürekli yıpranmakta, takati azalmaktadır. İbnu Haldun’un devletlerle ilgili teorisine kıyas yaparak devletlerin de insanlar gibi hastalanmalarının, virüs kapmalarının mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Bazıları tedavi edilir, bazıları edilemez. Ama devletlerin çökmesi, fertlerin çökmesinden uzun sürer doğal olarak. Siyonist işgal devleti de AIDS’e yakalandı, sürekli çöküyor. Allah tez zamanda, sadece Filistin halkının değil tüm insanlığın ondan kurtulmasını nasip eder inşallah. Böyle sürekli güç kaybeden bir işgalci devletin İran’a saldırabileceği endişesini de taşımıyorum.
Bir hatırlatma: önümüzdeki Salı gecesi İsra ve Mirac gecesidir. Bu vesileyle düzenlenecek programlarda Kudüs ve Mescidi Aksa davasının da gündeme getirilmesinin bir sorumluluk olduğunu hatırlatmak istiyorum.


Son Düzenlenme Cuma, 25 Temmuz 2008 23:52
Ahmet Varol

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...