Cumartesi, 28 Mart 2009 04:31

Suikast olabilir mi

En yakınlarından BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır, helikopterle seyahat konusu ilk açıldığında, Muhsin Yazıcıoğlu'ndan aldıkları tepkiyi şöyle aktarmış:

En yakınlarından BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır, helikopterle seyahat konusu ilk açıldığında, Muhsin Yazıcıoğlu'ndan aldıkları tepkiyi şöyle aktarmış: "Bırakın bu helikopter işlerini, hava koşulları kötü olunca uçamayız. Tehlikeli bir şeyler olur. Beni öldürecek misiniz?"

Kırmızı helikopteri TV'de ne zaman görsem bu tepkiyi hatırlıyorum. Siyaset böyle bir şey, siz istemeseniz -hatta itiraz etseniz- de sizi o helikoptere bindirirler...

Son zamanlarda devlet adamlarının yediği-içtiğine dikkat ediliyor; cumhurbaşkanı ve başbakanın yanında gözleri yediklerinde olan insanlar var. Bugün en kolay suikast türü 'gıda zehirlenmesi' çünkü... Yakın geçmişin muhataralı günlerinde, Org. Hilmi Özkök de, bir süre sefertasıyla ev yemeği taşımıştı Genelkurmay Başkanlığı'na...

Benzer bir tedbir binilen araçlar için de düşünülmeli, düşünülmüşse daha dikkatli olunmalı; özellikle de tekerlekleri yerden kesilen araçlar için... Org. Eşref Bitlis'i kendisine en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda garip bir uçak kazasında kaybetmiştik (17 Şubat 1993). Pakistan lideri Ziya-ül Hak olağanüstü dikkatliydi; dikkatinin dağılması için Amerikan Büyükelçisi Arnold Raphel ile birlikte seyahat etmesi gerekmişti... Herkesin 'tuhaf' dediği bir uçak kazasında (17 Ağustos 1988) birlikte öldüler...

Siyasetçiler son zamanlarda daha fazla uçakla ve helikopterle seyahat ediyorlar, onların bindiği araçlar normalin üzerinde kaza geçiriyor. Amerikalı politikacıların maruz kaldığı uçak/helikopter kazalarına şöyle bir göz attım, ortaya çıkan tablo beni ürküttü: Çoğu Temsilciler Meclisi üyesi, birkaçı ise senatör ve vali konumundaki politikacıların son 30 yılda uğradığı uçak kazası sayısı 20'ye yaklaşıyor...

Reagan döneminin 'İran/Kontra Skandalı'nı araştıran 'Tower Komisyonu' başkanı Senatör John Tower bunlardan biri (5 Nisan 1991).

Bir diğeri de Başkan John Kennedy'nin uğradığı suikastı soruşturan 'Warren Komisyonu' üyesi Hale Boggs... Komisyon Kennedy'yi öldüren Lee Harvey Oswald'ın tek başına hareket ettiği kanaatini raporlaştırmıştı; Boggs ise suikastın çete işi olduğuna inanıyordu. O yolda açıklamalar yapmaya başlamasından kısa süre sonra uçağı düştü (16 Ekim 1972).

İçinde iki önemli politikacı bulunan Boggs'un uçağının enkazı o gün bugündür bulunamadı.

John Kennedy'nin kendisiyle aynı adı taşıyan oğlunun hayatı da bir uçak kazasında sona erdi (16 Temmuz 1999). Karizmatik bir kişiliği vardı yakışıklı Kennedy Jr'un; politikaya da yakın duruyordu.

Genel kanaati 'bizim ülkemizde uçak veya helikopter kazası cinsinden ince suikastlar sahneye konulamayacağı' olan, ama yine de böyle alengirli konularda akıl danıştığım bir dostum, “Ben olsam, bu olayda iki konu üzerinde yoğunlaşırdım” dedi bana: “İlki şu: Neden ilk gelen haberler aramayı geciktirecek türdendi? 'Muhsin Bey iyi durumda, şu anda hastanede dinleniyor' bilgisini kim pompaladı?”

Gerçekten önemli bir nokta bu. Yeni Şafak Ankara Bürosu ne zaman '155' ile temas kursa, bilgi veren görevli, “Henüz helikoptere ulaşılamadı” diyordu; ama aynı saatlerde birileri ısrarla farklı bilgi sundu kamuoyuna...

Dostumun ikinci yoğunlaşma alanı da helikopterin uyduruk oluşuydu. “Havanın iyi olduğu bir gün İstanbul üzerinde turistik geziler için tercih edilebilecek uyduruk bir araç, nasıl olur da, hâlâ kış şartlarından kurtulamamış bir dağlık bölgede uçuş için kiralanabilir?”

Siyasi romanlar da yazan BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır'ın aktardığı Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterle taşınmaya gösterdiği tepki bu bakımdan önemli. Onun helikopterinin düştüğü gün arama faaliyeti yapması beklenen askeri Skorsky helikopterleri 'hava uçuşa elverişli değil' diye kalkamıyordu.

İnsanın aklı bu tür noktalar üzerinde yoğunlaştıkça çaresizliğini daha da anlıyor...

Biraz önce Senatör Boggs'un Alaska üzerinde düşen uçağının enkazının bugüne kadar bulunamadığına işaret etmiştim. Amerika'da oluyor bu.

Görüştüğüm dostum siyasi suikastlar tarihinde benzer vak'alara fazlaca rastlandığı görüşünde. “Siyasi suikastlarda hedef bazen suikasta uğrayan kişidir, bazen de onu sevenlerin vereceği tepkilerle doğması beklenen infiali elde etmektir” dedi. Ona göre, Çetin Emeç şahsen hedefmiş, Necip Hablemitoğlu da öyle; buna karşılık Bahriye Üçok ile kitlesel infial amaçlanmış... “Uğur Mumcu ise hem şahsen hedefti, hem de suikastıyla kitlelerin sokaklara dökülmesi planlanmıştı” dedi.

“Suikast mı?” sorusuna cevap olarak, Muhsin Yazıcıoğlu'nun kayınbiraderi de olan Ak Partili TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, “Belki pilotaj hatası olabilir, ama suikast olacağını sanmıyorum” demiş...

Bu arada Zaman yazarı Ali Bulaç da konuya ilişkinki yazısında şunlara değindi.

"Evet, helikopter olayı tabii ki salt bir kaza olabilir. Ama 'tuhaf" gelen bazı noktalar var:

1) Yazıcıoğlu, helikoptere binmek isteyen biri değil. Basına da yansıdığı kadarıyla, bunu kendisine teklif edenlere, "Beni öldürmek mi istiyorsunuz?" demişti.

2) Bu model helikopterlerin çok güvenli olmadığı yolunda söylentiler var, acaba kiralanırken yeterince araştırmalar yapıldı mı?

3) Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını almadan önce helikopterin bulunduğu yerden ayrılıp bir müddet sonra döndüğü söyleniyor. Helikopter sadece yakıt mı aldı, kimler yanına yaklaştı?

4) Helikopterin düştüğü bilgisinin gelmesiyle ciddi olarak aramalara başlanması arasında geçen zaman aralığı ihmal edilmeyecek kadar önemli. Bu arada bir tür "bilgi kirliliği" ortalığı kapladı, helikopterin bulunduğu, yaralıların Kayseri'de tedavi altına alınmak üzere yola çıkarıldığı söylendi. Ciddi arama, karanlık bastıktan sonra başladı. Bu bilgileri kim ve hangi amaçla yaydı?

5) İlk aramada yanlış koordinatların kullanıldığı söylendi, 1,5 gün sonra başka yönde arandı. Bu, bariz bir hata değil mi?

6) Bunca dinleme sistemleri ve yüksek teknolojinin geliştiği bir dünyada –Ergenekon davasında bu teknolojinin ne kadar başarıyla kullanıldığını görüyoruz- koca bir helikopterin ve cep telefonları olan beş kişinin –İHA muhabiri 112'yi arayıp dakikalarca konuşuyor- bulunamaması 'tuhaf' değil mi?

Bu istifhamlar olmasa bile, ortada bir yetersizlik olduğu açık. İçim rahat değil. Yazıcıoğlu, önümüzdeki dönemde siyaseti "Sivas ve Orta Anadolu'dan çıkarıp Türkiye'nin saşına yaymak" istiyordu. Bu kadar önemli bir şahsiyetin bir kazaya kurban gitmesi bana inandırıcı gelmiyor. Muhsin Yazıcıoğlu, 'Sonsuzluğun Sahibi'ne giderken bu gökkubbede hoş bir seda bıraktı. İla rahmetillah!..

28 Mart 2009 08:36

Fehmi Koru

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...