Çarşamba, 19 Mart 2008 16:46

Irakın Geleceği

Irakın Geleceği

IRAK HAKKINDA SÖYLENENLER NEREYE KADAR…

            Devlet olmanın ilk şartı önce millet olmaktır. Ancak yeterli olmadığı herkes tarafından ifade edilebilir.

            Irak suni bir devlettir. İngiltere tarafından zorla teşkil edilmiş yapay bir egemenliktir. İngiltere kendi mandaterliğini teşkil ederken halktan tam bir onay alamamıştır. Etnik ve dini kökenleri farklı Arap, Kürt, Türkmen ve Arami (Süryani)  halkları, farklı lisanları kullanarak, bir otoriteye bağlı olarak yaşamaktadırlar.

            Osmanlı imparatorluğunun parçalanmasından sonra Musul, Basra ve Bağdat eyaletleri bir baskıyla birleştirilmiş ve Irak devleti meydana getirilmiştir. Bu devletin, İsviçre‘de olduğu gibi, halklarının huzuru temin edilmemiştir. Devamlı kargaşa, terör, baskı ve ihtilaller yaşanmıştır.

            Osmanlı imparatorluğu 30 ekim 1918’de Mondros mütarekesiyle dağılma sürecine girmiş ve Lozan antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti devleti adı altında bugün ki sınırlarını taahhüt altına almıştır.

            T.TC’ni kuranlar çoğunluğu Müslüman (%99.8) olan halktır. Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. T.C anayasa madde :66’da Türklükle ilgili sınır açıklanmıştır. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkez’i, Abazası, Çeçeni, Gürcüsü, Arnavutu, Arabı, Acemi, Pomağı ve Boşnağı ile  bir millet ve ümmet olarak bir takım hadiselerden (musibet, felaket) geçiş yaparak bugünlere ulaştığımızın gerçeğini kimse yadsıyamaz.

            Emperyalist devletlere karşı birlikte savaş verdiğimiz gibi Cumhuriyeti de beraber kurduk ve benimsedik. Türk milleti olarak aynı lideri benimsedik, ayrı gayrı bilmedik. Ayrılık teranesi çalanlar geçmişlerine baksınlar. Tarihte onları kimler kandırdı, kimlerin oyununa geldiler. Hangi devlet veya devletler, neleri sömürerek onlara yaklaşarak düşüncelerini isyana dönüştürmek istediler. Yüz yıl önce Mekke Şerifi Hüseyin halife makamı ile kandırılmış, sonucu hüsran olmuştur.

            Aynı yıllarda kuzey Iraktaki Kerkük Sancağı (Osmanlı imparatorluğu devrinde Musul vilayetine bağlı bir sancaktı.) hakkında Musul-Kerkük ile ilgili arşiv belgesine (başbakanlık devlet arşivleri genel müdürlüğü yayın no: 11) müracaat etmeleri yeterlidir. Aşağıda bir paragrafı okuyucuların takdirine sunuyorum. (giriş bölümü sayfa 37)

            “17 kasım 1918’de şeyh Mahmut isminde bir şahıs ahalisinin büyük çoğunluğu Türk olan Süleymaniye, Kerkük, Tuzhurmatu, Kifri, Zaho, Bana, Remandaz, Duhak, Nebiyunus, Erbil, Altınköprü ve Sina’yı nüfuz sahası içine alan İngiliz himayesinde bir “Kürt hakimliği” kurmuştu. İngilizler bu bölgede Türkçe konuşmayı dahi yasaklamışlardı.”

İngilizlerin bu baskıları sadece bir örnektir.

Aynı arşiv belgeleri kitabının 93 numaralı belgede dikkate değerdir.

“Tarih 4 kasım 1919 İngilizlerin Süleymaniye yi işgale kalkışmaları üzerine buradaki Arap ve Kürtlerin Osmanlı idaresini istemeleri”

Arap ve Kürtlerin isteklerine ait belgenin tarihine bakmak gerekir. 4 kasım 1919 yani Mondros mütarekesinden bir yıl sonra, işgal edilmesi gereken bölgeler. Antlaşmaya uymayan emperyalistler K. Iraktaki Kürtleri esas kandırma, 10 ağustos 1920’de imzalanan ve kabul etmediğimiz Sevr antlaşmasıdır. Zamanın ABD başkanı Woodrow Wilson Kürtlere yeşil ışık yakmış, ancak Irak bağımsız devlet olarak 1932’de milletler cemiyetine başvurduğu zaman Kürtleri desteklemiştir.

İngiltere Irak’taki Kürtlere verdiği sözü tutmadılar ve sorunu yapay Irak devletini kurarak olayları seyre başladılar. Kurdukları devlete verdikleri silahlarla ezilmesine seyirci kaldılar.

Bugün de aynı oyunun oynanmadığını zaman ve kuvvet yönünden az bir farkla kim söyleyebilir.

Tarihi derinliği olmayan Irak’ın her durumda arşivi Türkiye’dedir. Ekonomik ve sosyal olanak, aynı zamanda Avrupa’ya  açılmak için ülkemize ihtiyacı vardır.

ABD ne zamandan beri Kürt aşiretlerini desteklemektedir. İran-Irak savaşında Irak’ı desteklerken Kürtlerden söz ettiği görülmemiştir. Veya tutumu medyaya yansımamıştır.

ABD ve batı emperyalizmin klasik ve kimyasal silahları Kürtlere karşı kullanılmadı mı? Şu anda Irak’ın devlet başkanı ve K.Irak’ın lideri durumundakiler bunları ve olanları bilmiyorlar mı?

Bu zatı muhteremler kendilerinin de kullanıldıkları, zamanı gelince iplerinin çekileceklerinin farkında değiller mi? Benim tavsiyem; Irak’ı bir bütün olarak muhafaza etsinler. Türkiye ile karşı karşıya gelebilecek politikalar oluşturmasınlar. K.Irak’ta bağımsızlıktan söz etmesinler. Kerkük’ün eski statüsünü muhafaza etsinler şeklinde olacaktır.

Ayrıca; her iki lidere zamanında yapılan kıyağı (kırmızı pasaport verme ve her ikisini barındırma) unutmasınlar. Türkiye’nin bunun aksini de yapabilecek gücünün olduğunu göz ardı etmesinler. Yapay bir devlet olan bu Irak’ın başına hiç akıllı lider geçmeyecek mi? Sekizinci Cumhur başkanı merhum sayın Turgut ÖZAL’ın 15 şubat 1991 yılında Harp Akademileri Komutanlığında yaptığı konuşmaları incelerken geldi bu soru aklıma. Sayın ÖZAL kendisine yöneltilen “……… Arap milliyetçiliği gelişirse, Türkiye’nin Ortadoğu’daki menfaatlerini korumak maksadıyla ne gibi tedbirler alınabilir.” Şeklindeki soruya şu cevabı veriyor. Mısır’ın eski devlet başkanı Nasır’ın Arap milliyetçisi olarak iyi işler yapmak istediğini Arap İsrail savaşında (1967 yenilince) İstifa ettiğini, Mısır halkı onu yine bağrına bastığını ve sonunda unutulduğunu söyleyerek;

“Ben Saddam’ın da unutulacağını tahmin ediyorum. Oturup  biraz düşündüğünüz zaman, Saddam’ın ne kendi ülkesine, ne Arap alemine bir fayda sağlamadığını, bilakis çok büyük zararlar verdiği görülecektir. Bugün Irak’ta eğer doğru dürüst bir idare olsaydı, akıllı bir idare olsaydı, Irak Körfez Ülkeleri kadar, hatta ondan daha zengin bir ülke olurdu. Çünkü Körfez Ülkelerinden farkı su kaynaklarının olmasıdır.”

Zamanın liderinin ne kadar ileri görüşlü olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Geleceği görüp ülke yönetiminde esas alınması için geçmişte bir çok liderimiz özellikle Mustafa Kemal ATATÜRK çok şeyler söylemiştir. Bunları burada ifade etmek için sayfalar yetmez sanırım.

Gelelim Saddam’a, neden akıllı davranmadı ve etrafındaki destekçilerinin kendisini kandırdığını anlayamadı. Olan oldu ona. Ya bu günkü yöneticiler çok mu uslu davranıyorlar? Karşılarına aldıkları devlet kim? Hiç tarih okumuyorlar mı? Destekçileri (ABD ve İngiltere, İsrail) Saddam’ı destekledi. Sonu ne oldu. Sizinde sonunuz ne olur? Iraklı yöneticilere Türkiye ile uğraşmayı bırakmalarını ve karşılarına almamalarını tavsiye ediyorum. Harap olmuş ülkenizi el birliği yaparak huzura kavuşturunuz. ABD’ye karşı ortak bir karar alarak ülkenizi terk etmesini söyleyiniz. Ülkenizi işgal edenlere güvenmeyiniz. Onların ipi ile kuyuya inilmez. Komşularınızla sıkı temasa geçiniz.

Tekraren ifade etmek istiyorum, Irak’lı yöneticiler; ayrılığı gayrlığı, bağımsızlığı, bölünmek düşüncesini, federalizmi bırakınız. Halkınızın temel ihtiyaç maddeleri nereden geliyor düşünün. Kapılar kapanırsa haliniz nice olur. İfade etmekte zorlanıyorum birlikte olmakta hayır ve kuvvet vardır.

Irak’lı yöneticiler, ülkelerine sahip çıkmalı ve hiçbir kimse veya devletin kendi çıkarlarını düşünmekten geri durmayacaklarını değerlendirsinler. İşgali protesto etmek başlıca siyasetleri olmalıdır

Biz Müslüman Türk halkı olarak Irak halkının 1991 yılından bu yana ambargolarla çektiklerine üzülüyoruz. Sayın ÖZAL’ın  1991 yılında yaptığı Harp Akademileri konuşması bölge ülkelerince yeterince değerlendirmeye tabi tutulsaydı, günlük ve kısır düşünülmeyip, en azından10 yıl sonrası düşünülseydi, bu günkü hallere düşülmezdi. Artık geri dönülemeyeceğine göre paradoksu bırakıp ne yapmamızın gereğini incelemeliyiz. Ülkemiz için Irak’a dikkat sarf etmemizin tarihini İran-Irak savaşına (1979-1987) kadar geri götürmeliyiz.

Savaş sekiz yıl sürmüş, bir milyon insanın yaşamını yitirmesine, iki milyon insanın yaralanmasına ve sakat kalmasına neden olmuştur. Ekonomik maliyeti bir trilyon dolardan fazla olduğu değerlendirilmektedir.

O dönemde ülkemiz Irak’ı taraflı tarafsız olarak desteklemiş, hatta İran’ın Irak’a karşı kimyasal silahları kullandığını dahi söyleyip ifade edemedik. Olayların nasıl geliştiği o zaman için menfaatimize uygun olmuş olabilir. Sonuç ortada kim kaybetti kim kazandı. Bunun yarını da var. Allah’a kimler hesap verecek stratejik görüşü olmayan ve bilgiden yoksun, ilerisini göremeyen, aklını kullanamayıp egosunu tatmin için çabalayan liderlerin elinde ülkelerinin ne hale geldiği ortada. Tarih örneklerle dolu. En yakın örneği Saddam’ın halini  ifade etmeye çalışıp soralım: Saddam;

*          İran’a neden taarruz etti

*          Neden Kuveyt’i işgal etti

*          Türkiye’ye karşı komşuluk ilişkilerini zedeleyici sözleri hangi nedenle sarf etti. Soruların cevapları herkesin kendi değerlendirmesine göre değişebilir. Fakat ortada bir gerçek var. Saddam idam edildi.

Ülkeleri açısından sorunları tespit etmek ve çözüm yolları bulmak yöneticilerin en önemli görevi olduğunu söylemeye gerek var mı? Yıllardır K.Irak’la yoğun olarak ilgileniyoruz. ABD siyasi sınırlarımıza geldi. Komşuyuz artık. İngiltere 1926 yılına kadar Irak’ın mandateri idi. Şu anda adını koymuyor fakat ABD mandater mi? ABD işgali sürdükçe, Türkiye sınır komşusu Irak’taki oluşumların dışında kalmaya mahkum görülmektedir.

K.Irak’taki otonom idarenin bağımsızlığa dönüştürülmesi, bölge dışı ülkeler tarafından teşvik edilmektedir. Irak’ın parçalanıp üçe ayrılması ihtimaline karşı, Kuzey Irak’ın himayesinin Türkiye’ye bırakılmasını sağlayacak politikalar, tarafımızdan oluşturulmalıdır.  

Feşi KIRAN

   E.Kur. Alb.

ASDER Strj. Krl. Üyesi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 19 Mart 2008 16:50
Fethi Kıran

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...