Bugün, yavrularımı doğdukları ve açlığa mahkum edildikleri yere, Kırklareli’ne götürdüm.
17 Haziran 1998 de tebliğ etmişlerdi, zalimler Y.A.Ş kararı ile ihraç edildiğimi.
Biri elimde, biri kucağımda iki minik yavrum ve yanımda eşimle beraber çıkmıştım lojmanlardan, tüm acıları geride bırakarak.
Peygamber (S.A.V) ve dostlarının Mekke’den çıkarıldığı gibi sürüp çıkarmışlardı.
Her yere talimat vermişlerdi zamanın kudretli generalleri; iş, aş verilmeyecek, yardım edenler, iş verenlerde aynı şekilde fişlenecek ve gereği yapılacaktı.
Tam 15 yıl sonra aynı tarihte 17 Haziran 2012 de;
Yanımda dağ gibi duran iki delikanlı oğlum ve her türlü olumsuzluğa beraber göğüs gerdiğimiz eşim ile beraber, aynı kapının önünde durduk.
Her yer bom boştu, Yasir’imin sallanarak uyuduğu salıncak yoktu yerinde.
13 Apartman ve 12 daireden oluşan ve tek dairesi boş olmayan lojmanlarda in-cin top oynuyordu.
Terk edilmiş, adeta çöle dönmüş halde görünce “neler olmuş buralara” demekten kendimi alamadım.
Yasir’im hayal meyal hatırlar gibi olsa da daha dört yaşında idi, buraları bırakıp gittiğimizde.
Fırtınalı bir günde, giriş kapısındaki nöbetçi kulubesinde mahsur kaldığı günü unutamıyor ve “şurası mıydı”?
“Ne kadar yakınmış, bana çok uzak gelmişti” dediğinde, mink adımlar için uzaktı tabiiki sevgili oğlum.
Sen artık taşı sıksan suyunu çıkaracak, dağ gibi delikanlı oldun.
Mesafeler senin için kısaldı, zorluklar kolaylaştı.
İman ile yürü oğlum, zalimler görünce titresinler.
Yusuf’ um ise kucağımda taşıdığım, yeni yeni yürüyen, iki yaşında bebekti, hiç hatırlamıyor bile.
Hatırlamasa da haksızlığın, zulmün boyutunu O da biliyor.
Bu duygular içinde lojmanlar bölgesini, beraber olduğumuz dostları hatırlayarak , “şurada Hüseyinler, şurada Mustafalar, şurada Melek Teyzeler , şurada Zekiler oturuyorlardı “diyerek, onlar için, bu günleri görmemize vesile olanlara hayır dualar ederek ve sonsuz kerem sahibi Rabbimize şükrederek gezdik.
Bizim zamanımızdaki kantinden çok küçük olan kantinden birkaç şey alıp, bahçede oturan birkaç Astsubayın meraklı bakışları ile lojmanlar bölgesi gezimizi tamamladık.
Binalarda mı küsmüştü ne, iman erlerine uygulanan baskıya, zulme onlarda mı sessiz kalmamışlardı ki içindekileri çıkarıp atmışlardı.
İman erleri yoksa içimizde sizin ne işiniz var, haydi sizi de biz istemiyoruz mu demişlerdi?
Kırklareli gezimizi tamamlayıp, Edirne'ye doğru yol alırken;
dünyanın, hırsların ne kadar boş ve geçici olduğuna bir kez daha şahit olduk . . .