1997 sonu askeri şurasının YÜKSEK kararları çerçevesinde; ALÇAKÇA ordudan koparılan 56 inançlı, vatansever askerlerden birisi olarak kaderim/rızkım beni İstanbul’a sürüklemişti…
İlk yılların şokuyla hayatla boğuşurken haberdar olmuştum ASDER’in fikir mimarlarının birkaçından. Lakin takip eden yıllarda; kadere razı olmuşluk içinde, çaresizlik ve ihtiyaçların şiddetini artırarak devamıyla hayatımız bir mecraya sürükleniyordu. Ara sıra kaderdaşlarımızla yollarımızın kesişmesi halinde birbirimize; “Allah büyüktür, biz devletin temellerine dinamit koymadık ya, elbet bir gün aklanırız” tesellisinden başka, herhangi bir maddi destek veremezken, bir mücahitler ordusunun nüvesi olacak birkaç adalet savunucusu YİĞİT çıkmış, ASDER’i kurarak yıllar sürecek haklı mücadelesine başlamıştı. Kuruluşundan haberdar olsam da, ilk yıllarında ne merkezine uğrayabilecek ve ne de faaliyetlerini takip edebilecek imkanlarım olmamıştı…
2008 yılı sonlarına doğru, normal emekli astsubay arkadaşım Rıdvan ÇAYHAN’ın gayretleri ile yeniden ASDER’in faaliyetlerinden haberdar olup, iki ayda bir yapılan konuklu seminerlerini takip etmeye çalıştım. Daha ilk toplantılardan itibaren çabaların ibadet şuuruyla ve asla tavizsiz ADALET savunuculuğu olarak yürütüldüğünü görerek huzur ve mutlulukla devam etmeye ve bu arada gönüldaşları yavaş yavaş tanımaya başlamıştım...
2010 yılında referandum çalışmalarına aktif katkı sağlama gayretleri, YAŞ kararlarına yargı yolunun açılması, ASDER’in yıllardır sürdürdüğü misyonunun meyvesi olarak sonuçlandı. 12 Eylül 2010 tarihi, halkımızın hüsn-ü kabulüne mazhar olan referandum sonrası, acıların bitmeye doğru yön değiştirmesinin başlangıcı ve ümidi olmuştu. Bunda ASDER’in mevcudiyeti ve STK’ları içindeki etkin rolü en önemli amil olmuştu…
6191 sk. uygulamadaki haliyle hedeflenen anlamda çıkmadığı ve aynı mağduriyeti yaşayan, hile-i askeriye olarak, yargı yolu açık (kararnameyle) ilişiği kesilenlerin müracaatının reddi, askeri öğrenci, uzman çavuşlar ve emekliliğe zorlananlar ile OYAK haklarının kapsam dışı kaldığı görüldü. Daha ilk aksaklıklar görülür görülmez, hukuk danışmanları vasıtasıyla oluşturulan 32. maddenin revizesi olmak üzere, yeni kanun taslağı hazırlanmış ve Sivil Anayasa ASDER teklifiyle eş zamanlı olarak ilgili makamlara ulaştırılmış, ancak uygun zaman ve zeminin beklenmesi icap ediyordu…
Yaklaşık dört yıllık ASDER camiasıyla süregelen irtibatım sırasında, dışarıdan takiple yetinen ve bu arada menfi gibi görülen haberlerden etkilenen çoğunluktaki YAŞ mağduru arkadaşların gözünde, yönetimin belli bir gruptan oluştuğu kanaatine cevap olmak üzere, bu ön yargının yanlış olduğunu ve hiçbir gönül erinin menşei sorgulanmayıp aksine kucak açıldığını ispatlama sadedinde bir hatıramla bitirmek istiyorum:
Henüz çok kimseyi şahsen ve ismen tanıyamadığım günlerde telefon ile Asder Genel Merkezini aramıştım. Sesimden algılamak zor olabilir diye kendimi tanıtmaya çalışırken, “ha bizim Osman” cevabıyla karşılanınca, öyle mutlu oldum ki anlatamam. Yunus’un Taptuk Emre dergahına kabulü sevincini yaşadım.
STK’larda sonuç beklemeyi hak edebilmek için taşın altına elini koyarak imkanlar dahilinde destek sağlanmalıdır. Yoksa hiçbir şey kendiliğinden oluvermiyor.
Selam ve dualarımla…