Üç önemli Coğrafya,
Üç önemli medeniyet beşiği,
Üç önemli çıkış noktası…
Ortadoğu (Arafat) ; İnsanların ve İnsanlığın merkezi, Semavi dinlerin çıktığı ve yayıldığı coğrafya, insanlığa bütün zenginlikleri ile cazibe noktası ve beraberinde kardeşçe Dünyanın Kaderi içerisinde çok büyük ve önemli olaylara mekân olmuş Balkanlar ve Asya Coğrafyası. İnsanlık Medeniyetinin bütün hassaları ile yoğrulduğu coğrafyalar. Günümüze kadar gelen ve bundan sonra devam edecek tarih süreci içerisinde birbirinden ayrılmayan birbirinin kaderini etkileyen coğrafyalar.
Hani derler ya “ Küfür üzerine devlet olurda, Zulüm üzerine olmaz…” işte adaleti tesis eden, devletlerin at koşturduğu hüküm sürdüğü coğrafyalar. İşte bu noktadan baktığımızda bu üç coğrafya da adaleti en güzel tesis ederek 600 yüzyıl gibi dile kolay bir zaman diliminde hüküm süren ecdadımız, onurumuz, şerefimiz OSMANLI İMPARATORLUĞU. Peki, bu muhteşem İmparatorluk şanlı tarih sürecinde adaletli hükmetmeyi nasıl başardı? Nasıl üç coğrafyada da talep edilen bir yönetim sergiledi?
İşte bu sır devletin her bir ferdinde ihlaslı imanından gelen ve her zerresine nüfuz etmiş adalet ve hakperest anlayışıdır. En alt yönetileninden en üst yöneticisine kadar Allah C.C nin rızasını kaybetme korkusuyla bu çizginin dışına çıkmamak için gayret sarf etmelerinin tezahürü olan bir İmparatorluk. Malumdur ki Fatih Sultan Mehmet Han tebdili kıyafet ile gezerken esnafların arasında yaptığı alışverişte gördüğü kanaatkârlık ve şükür anlayışı karşısında “Bu Milletle dünyayı fetih ederim.” diyerek , “ Layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz” Hadis-i Şerifinin gerçeğini de vurgulamıştır. Yine aynı dönemde haksızlığa uğrayan bir Rum’un Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmet Han’dan şikâyetçi olması üzerine aynı mahkemede yargılanarak, Padişaha karşı haklı bulunması, Resul-u Ekrem Efendimizin “ Hırsızlık yapan kızım Fatıma olsa yine aynı hükmü uygularım” emrinin en güzel şekilde bir devlet yönetiminde yansımasıdır. Bu adalet ve hakperest anlayışın toplumun bütün fert ve kurumlarına yerleşmesinin Cihan şümul bir devlet olmada Allah C.C nasıl iznine tabi olduğunun en güzel bir göstergesidir.
Suya hasret toprak gibi yüz yıllardır bu adaletli ve hakperest yönetimi tekrar büyük bir özlemle bekleyen ORTADOĞU, BALKANLAR VE ASYA Coğrafyası bizden bu değerlerle donanmış yönetimleri talep etmektedir. Son yakın zamanda bu coğrafyalarda bir Bahar havasının esmesi inşallah bunun bir müjdecisidir. Evet, biz Mirasçılara bu çok önemli Hizmet-i İlahi’yi üstlenebilmek adına nefsimizde, bütün zerre ve hassalarımızda adaletle ve hakperestle olma anlayışını yerleştirmeli, yaşamalı ve yaşatma gayreti içinde olmalıyız. Bu yapılamaz değil. Bu İmanımızın gereği ve mazeretimizin olamayacağı bir görevdir.
İnsanlığın her türlü zulüm içerisinde boğulduğu bu zamanda ( inançsızlık, sefahat, dünyevileşme vb.) bizler bütün fiillerimizle adaletli ve hakperest olmayı yaşayarak tekrar bu Coğrafyalarda Huzuru, Sulhu, Paylaşmayı ve Kardeşliği tesis eden yönetimler ve ittifaklar oluşturabiliriz. Bu bizim öncelikle Allah C.C ‘ye, Resul-u Ekrem Efendimize ve şanlı Ecdadımıza bir borcumuzdur.
Haydi, şimdi “ Önce Canan” diyebilelim, her türlü fitne ve fesada sebep olacak fiil ve söylemlerden kaçalım, Gönlümüzün en derinliklerine Ensar gibi kardeşlerimizi basalım, Ölsün karamsarlık yaşasın Ümit ve Sıdk inancıyla hedefimize koşalım ve İTTİHAT, UHUVVET, TESANÜD, MUHABBET bayraklarını her yere dikelim.” Mümin müminin kardeşidir.” İlah-i Emrini Allah Rızası için bütün benliğimize nakşedelim.
Mevlana Celalettin-i Rumi Hazretlerinin dediği gibi “ Zaten kaderin dediği olacak sen duan ile bunun neresindesin? “ sorusuna hep birlikte “ HAKKIN, ADALETİN, MAZLUMUN “ yanındayım cevabını ahvalimizle, fiillerimizle, kelamımızla verelim ki; ORTADOĞU, BALKANLAR VE ASYA Coğrafyasında üzerimizde duran mirası ihya edelim
