Salı, 11 Aralık 2012 09:12

Ortadoğu, "Vazgeçilmezlik" ve Suriye

Ortadoğu, her ne kadar İngilizler kendilerine göre yaptıkları bir coğrafi bölümlemenin ismi ise de, bu coğrafya dünyaya hükmetmenin de bir merkezi olmuştur. Tarih içerisindeki Medeniyetler sürecinde bunun örneklerini çokça görmekteyiz. Günümüzde de yine bu değerinden en ufak bir şey kaybetmiş değil hatta daha da artmış durumdadır.

Bunu çok değişik açılardan mülahaza edebileceğimiz aşikârdır fakat şimdilik Ortadoğu’nun “ VAZGEÇİLMEZLİĞİ” ni iki bakış açısından değerlendirmenin önemli olduğu kanaatini taşıyorum.

Birincisi malum olunduğu üzere İsrail’in, “ Vadedilmiş Topraklar”  mülahazasıyla bakıp stratejiler oluşturduğu ve bu bağlamda geliştirdiği politikalar çerçevesinde coğrafyada yayılma ve yerleşme eylemleridir. Bizce gözü dönmüşlük kendince hak edilmişlik (!)değerlendirmeleri kapsamında saldırganlıkları ve coğrafyada huzursuzlukları artık iyice bıkkınlık vermiş durumdadır. Bu bağlamda İsrail, coğrafya da yer alan Diğer Devletler ve Batılı güçler burada yeni bir dizayn içerisindeler. Huzursuzluklardan etkilenen ve bugüne kadar dikta rejimi ile idare edilen Coğrafyanın güçlü devletleri, Mısır, Irak, Suriye Halklarının başlattığı “ BAHAR” değişimleri neticesinde ortaya çıkacak demokratik oluşumlar bu halkların kendilerine bırakılacak kadar önemsiz olmadığı için yine İsrail, Coğrafya Ülkeleri ve Batılı güçler tarafından kontrollü bir şekilde demokratik geçişler sağlanmaktadır. Tabii ki İsrail’in hedeflerini bozmayacak, hayat ve güvenlik sahasını tehdit etmeyecek oluşumlar bu ülke ve Batılı yandaşları tarafından yönlendirilmektedir. Bu yüzden bu demokratik geçişler sürecinde bölge devletlerinin halklarına acılar yaşatılmakta, zulümler yapılmakta veya zulümlere göz yumulmaktadır.

İkincisi ise; değerli, zengin tabii yeraltı kaynaklara sahip bir coğrafya ve bunun neticesinde zengin coğrafya devletleri. Bu zenginlik coğrafyanın “vazgeçilmezliği” bağlamında demokrasi ile yeniden dizayn edilmesinin de ana unsuru olacaktır. Öncelikle bazı verilere bakmakta fayda var. Şu an itibariyle Müslümanların nüfusu dünya nüfusunun % 20 sini oluşturmaktadır. Bu da dünya ticaretinin yıllık 12 trilyon USD ile % 9 karşılık gelmektedir (1) . 2050 yılı hesaplandığında dünya nüfusunun % 30 nu Müslümanların oluşturacağını yani her 3 kişiden birinin Müslüman olacağı beklenmektedir(2). Bununla birlikte yine IMF verilerine göre; ABD 1985 yılında Dünya Ekonomisinden % 22,95 pay alırken, bu 2010 da %19,59 düşmüştür(3). Çin, 1985 te % 2,89 pay alırken bu 2010 da % 12,72 ye yükselmiştir(4). Türkiye ise 1985 te % 1,02 pay alırken bu 2010 da 1,35 yükselmiştir(5).

Görüldüğü üzere Süper Güç ABD ekonomik olarak güç kaybetmiş ve dünya pazarında Çin’e karşı yara almıştır. Çin’e karşı yarayı tedavi etmenin yolunu ise Ortadoğu Coğrafyasında ve diğer coğrafyalarda yükselen Müslüman nüfusu kendine pazar olarak kullanmak istemektedir. Bunun yolunu da Ortadoğu’nun demokrasi ile yeniden inşası içinde siyasi rol oynayarak halklara kendini sevdirmek ve de Ortadoğu’nun zenginliğinin halklara yansıtılarak oluşturulacak orta sınıflarla kendisine olumlu bir pazar kazanma da görmektedir. Kaybettiği Dünya Ekonomisi payını bu şekilde yükseltmeyi planlamaktadır. İşte Bu plan içerisinde Coğrafyanın demokratikleşme mücadelesi veren devletlerinin ABD’ye olan antipatisini zulme uğratılan ve acı çeken halklarının yanında görünmek suretiyle yeniden sempatiye en azından düşman olmamaya dönüştürmek istemektedir. Çünkü altında büyük bir Müslüman pazarı bulunmaktadır. Ve Çini’nin de talip olacağı bu pazarı yukarıda bahsedildiği üzere siyasi manevralarla kendi lehine çevirmeye çalışmaktadır.

Suriye’ye gelince bu dizayn içerisinde Halkı en çok acı çeken ve zulüm gören devlet. Maalesef Batılı Güçler özellikle ABD bu zulüm karşısında pasif kalmaktadır. Anlaşılan o ki; yukarıda bahsedilen ilk bakış açısına göre, dizayn edilecek yeni Suriye İsrail’in Güvenliği ve Hayat Sahasını tehdit edecek bir pozisyon almasın. İkinci bakış açısına göre ise ABD’nin  Pazar çalışmalarında yeni demokratik Suriye yılların birikimi ile ABD ye düşman değil dost olmalı en azından düşman olmamalı. Bu da iyice ezilmiş bir Suriye halkına siyasi bir manevra ( gerekirse askeri) ile dikta rejiminden kurtulmasına ve de demokratik bir yönetime kavuşmasına en kritik bir zamanda yardım ederek onların güvenini kazanmak ile olabilecektir. Aynı zamanda Suriye iyi bir Pazar olmanın yanında jeopolitik değeri ile de Ortadoğu’nun en kritik Lojistik güzergâhı ve merkezi durumundadır. Bu da Pazar oluşturma açısından çok önemli bir detaydır.

Tabii bu beşeri ince siyasi planlar ne kadar sonuca ulaşır bilinmez. Çünkü Allah C.C de bir planı vardır. İnşaAllah O’nun planı bu beşeri planları İttihat-ı İslam’a vesile kılacaktır. Demokratikleşerek veya tam demokrasiye geçiş yaparak özgürlüklerine kavuşan ve kavuşacak olan Ortadoğu Coğrafyasının Devletlerinin Halkları yıllardır bu baskıcı rejimlerinin engellediği ve de özlenen İttihat-ı İslam’ı tesis ederek, istikbalde en gür seda yalnız İslam’ın olacaktır müjdesini gerçekleştireceklerdir.

Kaynak:

(1)    Süleyman Kızıltoprak , Todays Zaman, 10 Aralık 2012 tarihli yayın

(2)    A.g.e

(3)    A.g.e

(4)    A.g.e

(5)    A.g.e

Sadık Güray Balatekin

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...