Cuma, 19 Nisan 2013 10:37

KUTLU DOĞUM

Son dönemde bütün müesseselerimizde görülen  özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğümüz ile Diyanet İşleri Başkanlığımızdaki; bariz bir şekilde hissedilen müspet yöndeki gelişmeler, iyileşmeler, asla uygun hizmetler, esâsâta muvafık güzellikler, herhalde bütün insaf sahibi kalp ve gönüller tarafından fark ediliyor ve o canlı gönüllerde ayrı bir bahar rüzgârının esmesine sebep oluyordur. Nimet şükür ister, şükür nimeti ziyadeleştirir.

 

Devlet - millet - ümmet kaynaşması sonucunda, Rabbimizin inâyetiyle tabii olarak ortaya çıkan muazzam sinerji ve enerjiyle; kalp ve gönüllerimizdeki tutukluklar giderilerek, ayaklarımızdaki kirli ve paslı prangaların sökülüp atılması yönündeki gelişmeler farkında olunması gereken çok ciddi güzelliklerdir.   Mevlam, rıza ve muhabbetine uygun böyle güzelliklerde cümlemizi daim etsin, mübarek kılsın. Her türlü kötü ve kötülüklerden de muhafaza eylesin. Amin. 

 

Diyanet işleri Başkanlığımızca yapılan bir çok hayırlı ve bereketli hizmetlerden birisi de, tüm ülke sathında, yurtdışında en güzel bir şekilde icra edilmeye çalışılan ' Kutlu Doğum ' etkinlikleridir. Baştan beri emeği ve katkısı olan herkesten Rabbim binlerce defa razı olsun.Amin.

 

Kutlu doğum hakikâtını, bütün yönleriyle ele alıp, o kutlu doğumla, o muazzam İlâhi rahmetin tecellisiyle, kıyamete kadar insanlık âleminde meydana gelen ve gelecek olan aydınlığı, bütün karanlıkları yok edecek şekilde tekrar ihyaya böylece yeni kudsi doğumlara vesile kılmalıyız. Dünya - ahirette felaha kavuşmamız bu kutlu doğumlara bağlıdır.

 

Bediüzzaman ne güzel ifade eder;

'İnsan için en mühim, âli maksat, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine mazhar olmasıdır... O matlab-ı âlanın yolu Habibullah'a ittibadır ve Sünnet-i Seniyyesine iktidâdır. '

 

Buna bağlı olarak diğer çok önemli bir meselemiz şudur; ne kadar emekli de olsak, fiili görevlerden uzak da kalsak, geldiğimiz yeri yani kışlalarımızı unutamıyoruz, unutmamalıyız. Dünyanın meşgâle ve zevklerine kapılarak oraları unutmayı ihmal etmeyi kabullenemiyoruz. Daha doğrusu oralarda yapılan tahribatın tamiratı için kendimizi vazifeli biliyor ve İlâhi bir sorumluluk taşıdığımızı hissediyoruz.En azından şahsen bu sorumluluğumu taa ruhumun derinliklerinde duyuyorum.

 

Kalp ve ruhlarımızın tırpanlanarak hoyratça ve zorla uzaklaştırıldığımız o mukaddes ocağın yani kışlalarımızın da, aslına rücu ederek, Peygamber Ocağı olması, şanlı tarihindeki gibi Allah aşkıyla, Peygamber sevgisi ve bağlılığıyla, İ'lâ-yı  Kelimetullah yani Allah kelâmını, İslâmiyetin ulviyetini ve hakikatlarının kıymetini bildirmek ve yaymak, Hakâik-ı Kur'âniye ve imaniyenin neşir ve tâmimine cehd ile çalışmak hususunda yani oralarda da, tekrar tam bir 'Mehmetçik' olarak 'Kutlu bir Doğum' olmasını rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz. İstanbul'un fethiyle Peygamber senâsına mazhar olmuş olan bu kutsal ocağın, bundan sonra da öylece ulvi hizmetler vermesini bütün ruh-u canımızla Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz. Güzellikten güzellik gelir.

 

Bu 'KUTLU DOĞUM' tabirinin bile insanlarımızın dünyasına sokulması başlı başına bir güzellik. Tatlı bir heyecan vesilesi. Kutlu doğum, sadece bir insanın dünyaya gelmesi değildir.Peygamberimizin S.A.S. şahs-ı manevisini çok iyi öğrenip, insanlığa O'nun vasıtasıyla gönderilen candan aziz değerleri, güzellikleri önce kendimiz belleyip hayata geçirmeliyiz. Rabbimiz, bizleri bu mukaddes yolda muvaffak eylesin. Amin.

 

'Kutlu Doğumun', bir damla hükhmündeki şahsi alemimde meydana getirdiği rüzgârla kaleme aldığım mısraları dua vesilesi olması için nazarınıza arz ediyorum.

 

 

 

UÇMAK 1

 

Köyümüzdeki binamızın çatısında;

kurulmuş bir leylek yuvasında,

bir bahar havasında,

bir bayram edâsında,

mâsum bir çocuk hayretinde,

yeni yürümeye başlayan bir bebek şirinliğinde,

yeni yürüyen yavrusuna,

nasıl sevineceğini bilemeden coşkuyla bakan,

genç bir anne sevgisiyle,

toy bir baba havasında,

nice uçma taliminden sonra,

yeni uçan o bahtiyar yavru  leyleği,

öylece hayretle seyrettim.

 

İçinden çıktığı kırık yumurtaya,

bir de şimdi,

‘hak… hak’ diye,

gök de semâlara kanat çırpan,

0 aziz kutlu uçucuya baktım!...

Uzun uzun...

Uuup uzun !….

 

Ona imrendim,

Onu hayranlıkla izleyip,

Ona gıpta ettim...

 

Birden,

o göklerde  uçanlar,

gökler ötesi alemlere pervaz edenler

gözüm önünde canlandılar…

Gönül semâsında seyerân ettiler.

Tayerân ettiler…

 

Bütün hissiyatımla,

ben de ,

bende onlar gibi,

nefsin balçığından kurtulup,

akıl ve kalp kanatlarımla,

kanat çırpıp ulvi semalara

uçmağa meylettim…

 

İçim bir hoş oldu…

İçim neşe doldu…

Ruhum kıpırdadı,

serhoş oldu!…

 

Damarlarımdaki kanım,

bir başka kaynadı,

sanki çağladı !...

 

 

HAKK’a varan  insanlar gibi,

Uçmak uçmak istedim,

Taa ötelerin ötesine…

Kanatsız olarak,

Mîr’aca uruç eden,

En  büyük Rehberi ( S.A.) rehber ederek…

 

 

Söylenip durdum,

Yükselmek ve yüksekler varken,

Alçaklarda işim ne ?

Alçaklarda,

alçaklarla işimiz ne ?

 

Ne olur,

Ne hoş olur,

Ne güzel olur…!

Bizim de başımız değse,

taa semâlara,

nasıl da isterim…!

 

Çok isterim Mevla’mdan…

Kâinatı şenlendiren,

rahmet sahibinden,

Rahmetiyle,

hepimizi yokluktan var eden,

merhamet sahibinden,

böylece,

duama icâbet etmesini dilenirim. 

                                                             

 

 

 

UÇMAK 2

 

Uçmak uçmak isterim,

Gökler ötesi âlemlere,

Yıldızlarla yaldızlanan yerlere…

 

Bütün sevdiklerimle,

Rabbimin bütün sevdikleriyle birlikte...

Rızasına ve muhabbetine,

nâil olmuş olarak…

 

Dur dinle ! Şu kutlu sesi,

Bak nereyi, hem de nereyi gösteriyor?

Hangi kutlu yere işaret ediyor;

 

‘Zât-ı Ahmediye A.S.,

O yolu açmış,

Velayetiyle gitmiş,

Risaletiyle dönmüş ve

kapıyı da açık bırakmış.

Arkasındaki evliya-yı ümmeti,

Mi’rac-ı Nebevinin gölgesinde

Seyr ü sülûk edip

İstidatlarına göre

Makamat-ı âliyeye çıkıyorlar.’

 

 

 

Niçin alçaklarda,

Alçaklarla kalalım…

 

A’lâ-yı İllîyine yol açıkken,

Esfel-i sâfiline düşmek de nedendir?

Hangi aklın kârıdır.

 

 

Yüce Rabbimiz,

kullarını Cennetlere davet ederken,

kulların Cehennemi tercihleri de neyin nesidir?

 

 

 

Bende,

Uçmak uçmak istedim….

Görmeden âşık olduğum,

Hiç görmediğim o yerlere…

Davet beklerim rahmetten;

ümit beslerim,

şefkât ve merhametin kaynağından,

Gitmediğim o kudsî illere

Tatmadığım nurânî hallere…

 

Daha nice nice,

göz görmemiş  âlemlere

Uçmak uçmak istedim…

Haddim olmadan,

Pür melâl hâlime bakmadan

 

‘Vermek istemeseydi,

İstemek vermezdi…’

 

Her şeyin bedeli var,

İsteyenden de,

istenenler var...

 

Dediler;

‘Önce maddilikten kurtulup,

Kalp ve rûhun daire-i hayatına,

girmek gerekir.

O âlemin anahtarı da,

‘Marifetullah ve vahdaniyet sırlarını ifade eden

‘Lâilâheillallah’ kelime-i kudsiyesiyle,

kalbi söylettirmek

ruhû işlettirmektir.’

 

Döndüm kendime baktım,

O perişan hâlimden,

bir an dehşette kaldım.

Rahmeti—i İlâhi imdâda geldi.

Yapmam gerekenleri,

tek tek heceledim…

Yapıp ettiklerimi;

zerre zerre elekten geçirdim eledim,

inceledim…

 

Önce; en önce,

her türlü günah kirlerinden,

paklanarak, aklanarak,

göz ve gönül yaşlarıyla guslederek,

nedâmet ateşinde pişip,

tevbeyle temizlenip,

ruhumu esir eden bağlardan sıyrılmalıyım,

 

Tertemiz yerlerden,

Tertemiz gönderilenler,

Ancak tertemiz  olarak

O tertemiz yerlere dönerler,

O pâk alemlere kabul edilirler…

 

Rabbim ALLAH C.C.

Mühlet verdi…

Ye’is yok,

Rahmetten ümit kesmek yok…

Daha güneş batıdan doğmadı,

Can boğaza dayanmadı…

Azrail daha görünmedi…

 

Uruç etmeliyim,

Kanatlanıp pervaz etmeliyim,

İnsanı yücelten semâlara;

Marifet semâsına,

İlim semâsına,

Ubûdiyet semâsına…

 

Taa  a’lâ-yı illîyine

Taa  arş-ı âlâya…

Refik-i  â’lâya…

 

‘Erhamürrahimin’ olan Rabbimden,

‘Ekremülekremin’ olam Mevlam’dan,

Bütün ruhumla istemeliyim,

Bütün kalbimle,

en büyük vuslat için yanmalıyım,

Bilfiil olmazsa da,

Binniyet , bilkast bu kutsî ateşle kavrulmalıyım…

 

Hidayet ehli gibi,

Yakîn erbabı gibi,

Tevbeleri kabul olan Tevbekârlar gibi,

Takva ehli gibi,

İrfan sahibi âlimler gibi,

Muhsin kullar gibi,

Vuslata erenler gibi,

HAKK’ın kitabında,

HAKK’ın övdükleri gibi…

Âmin..Âmin…Âminn

                                                                    

                                                                          

 

 

 

UÇMAK 3

 

İstemem; demirden kanatları da,

Demirden kanatlıları da,

Uçakları, füzeleri, daha nice maddilikleri…

 

Ürküp terk etmek isterim,

beni dünyaya bağlayan,

o menhus tuzaklardan,

binbir türlü,

nefsin ve iblisin hilelerinden…

 

Onlarla çıkılmaz o yüksek   yerlere,

Ulaşılmaz büyük hedeflere…

 

Götüremezler ruhumu, canımı, kalbimi

Gidilmesi gereken o canım yerlere,

Madde ötesi  nurlu alemlere…

 

Gidemezler onlar,

kördürler,

ruhları  körertirler,

Ne canları vardır,

Ne de mecalleri…

 

Her şeyi maddede arayanlar;

Maddede boğulanlar,

Delip geçemezler,

Perdeleri, berzahları…

Aşamazlar,

o hesaba gelmez mesafeleri…

 

Zulmâni âlemlerden

Nurânî âlemlere,

Varamazlar hiçbir zaman..

 

Peygamberi aydınlık olmadan

Ulaşamazlar,

HAKK’a ve hakikâta…

İbrahim Töre

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...