Cumartesi, 20 Nisan 2013 13:37

ARAŞTIRMACILAR (6191) NE YAPMALIDIR?

 

TSK' lerinden ayrıldıktan sonra her birimizin imtihanı farklı farklı oldu. Kimimiz yeni işine, yeni hayatına çabuk adapte olarak, belki de TSK' daki stresli, sıkıntılı çalışma hayatından kurtulmanın, buruk sevinci ile yeni  başladığı işine dört elle sarıldı, kimimiz işsiz kaldı, geçim derdine düştü.

Bulabildiğimiz her işi makam, mevki düşünmeden, az çok demeden  kabul ettik, kimimiz pazarda gözleme sattık, kimimiz seyyar satıcılık, pazarcılık, güvenlik gibi aklımıza, hayalimize gelmeyen işler yaptık,  yeter ki rızkımızı çıkaralım, çoluk çocuğumuz namerde muhtaç olmasındı.

TSK' lerine özellikle orta okuldan sonra giren askeri  lise ve hazırlama okulu mezunlarının sivil hayatla ilgili en ufak bir tecrübesi yoktu. Liseyi sivilde okuyan, üniversite sınavında şansını deneyen, umduğunu bulamayan veya imkansızlık neticesinde, yatılı ve daha masrafsız, iş garantisi veya askerliği sevdiği   için, Harp okullarını veya Astsb sınıf okullarını tercih edenlerin bir parçada olsa sivil hayatı daha fazla tanıma fırsatı olabilmişti.

Sivil çalışma ortamlarında azda olsa makam sahibi olanlarımızın, her bulunduğu ortamda, asker olduğunu hissettiren, TSK’daki gibi kendisine emredersin denilsin,  her dediği olsun isteyenlerin çizdiği olumsuz tablo belki de aynı kurumda, asker parantezi içinde her birimizi etkilemiş, gelmemiz gereken konumlara gelememiş, daha alt pozisyonlarda çalışmak zorunda kalmış ama bunları pekte önemsememiştik, yeter ki helalinden rızkımızı kazanalım, gerisi önemli değildi.

 TSK’da iken  bir çoğumuzun özlemini çektiği, iyi bir  eğitim aldık, yabancı dilimiz var, hayatta mutlaka başarılı olmamız gerektiğini düşünerek ticarete atılan bir çoğumuz, kazın ayağının öyle olmadığını anladığımızda  ödememiz gereken yüklü miktarda borçla ne yapacağımızı ve  nereye gideceğimizi şaşırmış, azda olsa maaşlı iş arar olmuştuk.

Bakmamız gereken ailemiz ve çocuklarımız vardı, her birimiz çok genç yaşlarda, kundaktaki bebeğimize süt alamamanın, ilk öğretim çağındaki çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılayamamanın acısını yüreğimizin en derinliklerinde hissettik ve tüm acılarımızı gene yüreğimizin en derinlerine gömerek en yakınlarımıza bile bir şey hissettirmemeye çalıştık.

Bir çoğumuz anne-babamızdan ve kardeşlerimizden maddi destek göremediği gibi manevi olarak da yalnız bırakılmanın, aranıp sorulmamanın çaresizliği içerisinde, hayatın tüm yükünü omuzlamak zorundaydık.

Yıllar geçip gitmiş her birimizin sivil hayatı, askeri hayatına galip geldiği yıllarda; hiç birimizin aklına gelmeyen , gelse de belki bir nesil sonra olabilecek gelişmeler hızla olmuş, hak ve hukuk mücadelesi için 12 yıl yılmadan çalışan Asder gönüllüleri ve yürekli bir Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, daha önce olduğu gibi gene bizlere sahip çıkmış ve 6191 Nolu yasa mecliste oylanıp, 22 Mart 2011 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

6191 Nolu yasa;  Y.A.Ş kararı ile ilişiği kesilen Subay/Astsb lara MSB Lığının KABUL  şartı ile birlikte, emeklilik ve özlük hakları TSK' da görev yapan emsalleri ile aynı olmak kaydı ile kamu kurum ve kuruluşlarına “ARAŞTIRMACI” ünvanı ile göreve başlama hakkı vermişti.

Özel sektörde çalışan ve emekliliği hak edenler genellikle emekliliği tercih ederek,  zor hayat şartlarında mevcut işlerine devam  etmeye çalışıyorlar. Kamuda araştırmacı olarak görev almak isteyenler ise, Devlet Personel Başkanlığı tarafından 26.08.2011 tarihi ile ilk atamaları yapıldı. Ataması yapılanların göreve başlamaları aralık ayına kadar devam etti ve her birimiz yeni görev yerlerinde çalışmaya başladık.

6191 Nolu yasanın çıkmasının üzerinden iki yıl, kamuda araştırmacı olarak çalışmak isteyenlerin atanmaları ve göreve başlamalarının üzerinden  bir yıldan fazla zaman geçti.

Yeni iş, yeni ortam, yeni insanların olduğu, belediye gibi kamuda görev alamayanlarımız için tekrar memuriyete dönüşe alışmak hiç de kolay değildi. Her şey bitmiş değil, yeni yeni sorunlar ve sorumluluklarla karşı karşıya gelmiştik. Her bir kurum ve idarecilerin bizlere bakışları farklı farklı olmuş, kimisi bizlere yeni  işe başlamış vasıfsız memur olarak bakmış, kimisi kendine rakip olarak görmüş , kimisi de iyi niyetine  rağmen bizleri nasıl değerlendireceğine, nasıl görevlendireceğine  karar vermekte zorlanmıştır.

Kurumlardaki idarecilerin bu tutumu bizlerinde kafasını karıştırmış, çalışıp, çalışmamak, risk alarak aktif görev yapmakla, risk almadan sabah gelip-akşam gitmek, suya sabuna dokunmadan günleri geçirmek arasında sıkışıp kalmış, arzu edilen şekilde verimli olamadan işyerinde olmanın imani ve vicdani rahatsızlığını duyanlarımız ne yapacağını nasıl davranacağını bilemez duruma gelmiştir.

Kurumlarda çalışan diğer memurların, genellikle maaş ve özlük haklarının bizlerden daha düşük olması, üstüne birde aldığımız maaşın karşılığını veremediğimiz görüntüsü oluşunca ister istemez dedi-kodular, hasetlik ve çekememezlik gibi durumlar meydana geliyor.

Sadece iş yerlerinde değil, toplumda da aynı minval üzere sorulan “Nerede, ne iş yapıyorsunuz, işe gidiyor musunuz, göreviniz nedir?” gibi sorulara net cevaplar veremediğimiz zaman, yakın çevremizde ve toplumda da boşuna maaş ödenen, işe yaramayan, vasıfsız, değersiz, olsa da olur olmasa da, arzu edildiği şekilde verimli olamayan, durumuna düşmek bizleri derinden üzmektedir.

İnsan nefsi tembelliği sever ama   “O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş.(İnşirah-7) ayeti kerimede belirtildiği gibi çalışmak için yaratılmıştır ki, ürettiği, başardığı, geliştiği zaman daha mutlu ve huzurlu olur. Bizler şimdiye kadar aleyhimizde, olumsuz bir haber yaptırmadığımız gibi, şimdiden sonra da aleyhimize olabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmalı, çalışkan, sevilen, kimsenin aleyhine konuşmayan, yük alan, yardımcı olan, dik başlı değil ama başı dik olarak, gelene ağam gidene paşam demeyen,  gerektiği yerde tavır alabilecek cesarette, misyon ve vizyonumuzu oluşturmalıyız.  

Bulunduğumuz kurum veya birimde her birimiz temsil ettiğimiz misyon gereği eğitimimiz, bilgimiz, tecrübemiz ve kadromuza uygun işleri üstlenmekten kaçınmamalıyız. Bağlı olduğumuz Müdürlük'lerden bu konularda talepte bulunmalıyız, gerekirse bağlı olduğumuz Bakanlık, Rektörlük makamlarına resmi dilekçe ile müracaat etmeliyiz, bizlerin her zaman çalışmaya, görev almaya hazır olduğumuzun, kurum  çalışanlarının ve toplumun  bilmesini sağlamalıyız ki, aleyhimizde oluşabilecek menfi düşüncelerin önüne geçebilelim.

Hayata bakış açımız bizim hareket tarzımızı ortaya koymalıdır.

Son Düzenlenme Salı, 23 Nisan 2013 11:37
Aytekin Kalay

İstanbul Üniversitesi, İktisatçı/Araştırmacı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

4 yorum

  • Yorum Linki AHMET GÜNDÜZ Pazartesi, 29 Nisan 2013 09:04 yazan AHMET GÜNDÜZ

    Sayın AYTEKİN BEY;Anlatmak isteyip te anlatamadıklarımızı bu sitede dile gtirmiş olmanız bana da cesaret verdi.Başımdan geçenleri kısa olarak değinmek istedim ,açıkçası desarj olmak istedim.1977 yılında çok sevdiğim Askerlik mesleğimden ayrılmak zoeunda bırakıldım.Asb. yasal olmayan işlere karışmamak adına tırcı oldum,hocam yoktu boş alanlarda direksiyon hocası ben oldum kendimi yetiştirdim.çocuklarıma helal lokmayı getirme adına meşakkatli bir uğraş verdim.SSK dan emekli oldum ama gel bana sor.Eski toroslardan tekir den inerken bazen direksiyona sağa kırıp her şeyi bitirmek istedim ama ailem beni devamlı frenledi.Bu uğurda çaılşan her arkadaşıma ve köşede bizlerin dertlerini dile getiren yazar kardeşlerimize ve dernek yöneticileri ve hizmetini esirgemeyen değerli mensuplarımıza ve sizler saygılarımı arz ederim.BEN DEDE/ESK

    Raporla
  • Yorum Linki Hüseyin YAKA Salı, 23 Nisan 2013 19:40 yazan Hüseyin YAKA

    Aytekin Kardeşimizden Allah CC razı olsun. Çok önemli bir hususa değinmiş, kendisine yürekten katılıyor ve alkışlıyorum.
    Dostlarım biz bir camiayız, insanın yoklukla imtihanı muhakkak zor, fakat nefsi zayıf, imanı kuvvetli, imtihanı kazanma ihtimali yüksektir. Allah CC şükürler olsun ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiği kesilip de yüzümüzü kızartan işler yapan birileri çıkmadı.
    Ama insanın bollukla imtihanı daha zor, nefsi azgın, şeytanı çılgın ve çok daha sinsi, imanı çok da büyük tehdit altındadır. Bu yüzden Peygamber Efendimiz SAV Tebük Seferi dönüşünde “küçük cihaddan büyük cihada geldik.” buyurdular. Kardeşiniz olarak hatırlatmak istedim.

    Raporla
  • Yorum Linki Ceyrullah Pazartesi, 22 Nisan 2013 11:46 yazan Ceyrullah

    Aytekin bey yazdıklarınıza hepsine noktasına varana kadar katılıyorum.Yalnız bir rahatsızlığımıda ifade etmeden geçemeyecegim oda şudur sivil iktidar bizleri kamuda bu şekilde degerlendirecegine çalışmadıgımız yıllardaki tazminatlarımız verseydi ve herkes gözünün önüne bakıp kamuda vasıfsız personel durumuna düşmeseydik daha iyi olurdu diye düşünüyorum Allahın bu gününe de şükürler olsun halimde kesinlikle şikayetçi değilim haklarımız alınmasında emeği geçen herkesden Allah razı olsun inşallah bizimle aynı durumda olupta haklarını alamayanlarda haklarını alırlar.

    Raporla
  • Yorum Linki Bayramali Cumartesi, 20 Nisan 2013 21:17 yazan Bayramali

    Sayın Aytekin KALAY 6191 sayılı yasadan siz yararlandınız.Ancak kararname ve bakanlık onayı ile ayrılanlar bu yasadan yararlanamadı.Biz bu acıyı ve çileyi çekmeye devam ediyoruz.Malesef bu yasa kapsamı dışına itilmemizin hiç bir şekilde haklı gerekçesi bulunmamaktadır.6191 sayılı yasaya güvenmiş ve umut bağlamıştık.Yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte idareye yaptığımız müracaat red edilmiş redde karşı idari kararın iptali için askeri yüksek idare mahkemesine açmış olduğumuz davanın da red edilmesi üzerine tamamen hayal kırıklığına uğrayarak hayata küsmüş bulunmaktayız.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...