Uyarı

JUser: :_load: 989 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Salı, 20 Ağustos 2013 16:47

KIZIL SOKAK VESAYETİ Mİ? (2)

Osmanlı, İngiltere ve Fransa arasında gizli olarak imzalanan, Sykes- Picot /1916 antlaşması ile önce pay edilmiş sonra parçalanarak kaos coğrafyası haline getirilmiştir.

Osmanlı yıkılınca, mirası üzerine taklitçi ve batıya hizmet eden ulusalcı diktatörler, krallıklar kuruldu.

Arap Dünyasında Baas Rejimi ve Krallıklar vs. Türkiye’de ise Kemalist Rejim.

Bu rejimlerin hepsinin ortak yönleri diktatör, batıcı ve ulusalcı olması idi.

Bu rejimler sayesinde İslam dünyası “düşman kardeşler” haline gelmiştir...

İslam Halkları önce bu yönetimleri tanımış, sonra bunları yönetenleri tanımıştır. Halklar,  yönetenlerin kendisine değil efendilerine yani onları yönetenlere hizmet ettiğini gördü.

Bu farkındalık İslam Dünyasındaki Muhalif Hareketlerin yerli ve milli bir çizgiye oturmasını sağlamıştır. Arap dünyasında İhvan-ı Müslimin, Türkiye’de Serbest Fırka ile başlayan ardından Demokrat Partiyle gelişen, Milli Görüş hareketi ile ete kemiğe bürünen, bu gün ise Ak Parti’yle halkın % 50 teveccühüne ulaşan iktidarlar ortaya çıkmıştır.

Önemli Tarihçilerimizden Kemal Karpat “Osmanlıdan Günümüze Kimlik ve İdeolojiler” isimli kitabında Türkiye Muhalefeti ile ilgili şu tespitleri yapmaktadır.

 “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk muhalefet, sağlam temellere dayanarak ortaya çıkmış fakat iktidar tarafından susturulmuştur. Her muhalefet ‘dinci yobaz’lara mal edilerek, bunlara karşı her tedbir ‘ileri medeniyet’ uğruna mubah sayılmıştır. Neticede devleti idare eden hükümet vatandaşın düşüncesini koruyan bir kurum olmaktan çıkarak ideolojileri yürütme ve gerçekleştirme aracı olmuştur. Türkiye’de hakim elit felsefesi, daima tepeden inme ve devleti araç haline getirerek idealize edilmiş soyut bir medeniyet oluşturmak istemektedir. Hâlbuki halkın medeniyet anlayışı somuttur ve refah, adalet, güvenlik gibi pratik amaçları öngörür. Ben şahsen halkımızın olgunluğuna, dengeli hareket edeceğine, temelde demokrat ruhlu olduğuna ve gerçek demokrasinin Türkiye’de insanlara sonsuz maddi ve manevi ufuklar açacağına inandığım kadar birçok aşırılıkların ve eski yaraların demokratik bir hava içinde tartışılarak çözümleneceğine ve kimlik ve kültür bunalımına son verileceğine de inanmaktayım.”demektedir.

Bu öngörü ve tespit İslam Dünya’sında da benzer şekilde gerçekleşmiştir.

Muhalif Hareketler, İslam Dünyasında İktidar olmaya başladı.

Mısır 70 yıllık diktatörlük döneminden sonra ilk kez demokratik seçimlerle yöneticilerini seçmiş ve sandıktan Cami çıkmıştır.

Her yerde demokrasi havariliği yapan batı İslam dünyasındaki sonuçlara tahammül gösterememektedir.

Zira batı için DEMOKRASİ, işine gelen yüzünü kullanacağı bir ETİKET’tir.

Batı, İslam Dünyasını artık yöneticiler eliyle yönetememektedir. O halde yapılacak şey içten darbeciler, vesayetçiler, azgın terör maşaları vs. ile müdahale de bulunmaktır. Türkiye’de ve Mısır’da yapılmak istenen budur. Ellerini soğuktan sıcağa sokmadan halkın seçtiklerini iktidardan uzaklaştırmak istemektedirler. Mısır’da sokak gösterileri ile başlayan durum askeri darbeyle sonuçlanmıştır. Türkiye’de de ise aynısı prova edilmiştir…

Mısır’da bir kesim muhalif gösterilerin başlangıç nedenini ANAYASA yapım surecinde muhalefetin görüşünün alınmadığı, ekonomik taleplerden önce Şer’i Anayasayı Mursi’nin sadece kendi ekibiyle birlikte hazırlayıp yürürlüğe koyduğu ifade edilse de gerçek bu değildir.

Mursi seçimleri kazandıktan sonra batının ve İsrail’in hoşuna gitmeyecek iki şey yaptı.

1) Ülkenin parasını beş –on oligarde yedirtmeyeceğini beyan etti.

2) Refah Kapısını açarak Mısır’ın Filistin Politikalarını değiştireceğini gösterdi. Bunlar hem İsrail hem de batı için kabul edilemezdi.

Ardından Tahrir Mitingleri ve sonuçta halkın %52 desteği ile iktidara gelmiş bir Cumhurbaşkanı darbe ile alaşağı edildi.

Erdoğan ise halkın parasını faiz lobisine yedirmeyiz dediği ve Yerli ve Milli üretim modeline geçileceğinin sinyallerini verdiği için Gezi Eylemleri başlatıldı.

Hatırlayalım, Başbakan Amerika’da iken “Ne pahasına olursa olsun yerli otomobil üretimini gerçekleştireceğiz” demişti. Mustafa Koç ise “yerli otomobil üretmek intihar olur “demişti. Hemen ardından Gezi başlatıldı. Gezi Eylemlerinde sermaye –marjinal terör örgütleri el ele kol kola idiler.

Türkiye ta baştan beri kendi milli üretim ve finans modelini kurup geliştirme konusunda engellenmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kendi uçağını yapabilen, silah sanayini kuran bir ülke 1950‘lere gelindiğinde toplu iğneyi dışardan ihraç eder duruma düşürülmüştür...

İslam ülkelerinde demokratik sonuçlardan batı kadar o ülkenin ULUSALCILAR’ı da pek hoşnut olmamıştır. Ulusalcılar, İslam dünyasının hemen hemen tamamında benzer tepkiler veriyor.2002’de başlayan Türk baharı ve 2012 de başlayan Arap baharını batı projesi olarak nitelendirmektedirler.

Oysaki bu doğru değildir. Hatta iftiradır.

Hem Türkiye’de hem de Mısır’da görüldüğü üzere Seküler Ulusalcıların karşı konulmaz bir postal aşkı vardır.2007 yılında sahnelenen Cumhuriyet mitinglerinde bu aşkı bariz bir şekilde görmekteyiz.

     Ancak kuruluşundan bu yana 90 yıl gibi uzun bir zaman geçmiş, toplumun tamamında kabul görmüş bir rejimin silahla korunmaya çalışılması akla mantığa sığmayacak bir hadisedir. Allah’a hamd olsun ki Türkiye bu konuda oldukça mesafe kat etmiştir.

12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinin kudretli MAŞALARI, eğer biz darbe (balans ayarı)  yapmasaydık Şeriat gelecekti demektedirler. Sanki darbe Şeriat’tan daha iyi bir şeymiş gibi. Oysa darbeyle gelen sadece küresel sermayenin soygunu olmuştur. Eğer darbeler özgürlük ise Kenan Evren özgürlük abidesi olmalıdır.

Doğrusu İslam coğrafyasında sömürü düzeni ulusalcılık temelinde inşa edilmiştir.

Osmanlı bu zeminde yıkılmış, ulus devletler bu zeminde inşa edilmiştir. Onun için batı başından beri ulusalcı-seküler yapıları hep desteklemiştir.

Ülkemizde sömürü düzeninin emniyet supabı ulusalcı hüviyetteki sermaye, sanayici, bürokrat, siyasetçi, sanatçı, sendikalar, askerler olagelmiştir. Milli refleksleri kör bu güruhlar bilerek veya bilmeyerek sömürü düzeninin taşeronluğunu yapmaktadırlar.

Devam edecek…

Fiemanillah…

19.08.2013

Nejat ÖZDEN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...