ASDER üye ve gönüllüleri olarak 23 Mayıs 2014 tarihinde, maden kazası sonucu vefat eden kardeşlerimizin yakınlarına taziye ziyaretinde bulunmak amacı ile SOMA ya gittik.
Ziyaretimize ilk olarak Soma Kaymakamlığından başladık, kazanın yaşandığı günden itibaren çok yoğun ve üzüntülü günler geçirdikleri her hallerinden belli olan Kaymakam Mehmet Bahattin ATÇI, Belediye Başkan Yrd. Musa MAMAN ve ilçe Müftüsü Mehmet KARATUĞ ile görüşülerek;
“Soma da yaşanan elim kaza sonucu vefat eden kardeşlerimizin acısının sadece Somalıların acısı olmadığını, tüm ülkenin acısı olduğunu, Türkiye genelinde selaların verildiğini, gıyabi cenaze namazları kılınarak dua edildiğini, hatimler okunduğunu, hepimizin yüreğinin yandığını, Allah’tan daha büyük kazaların yaşanmaması için dua edildiğini kendilerine ilettik ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Miraç gecesi programının Soma Merkez Camiinde yapılacağı müjdesini alarak müftülükten ayrıldık.
Maden faciasında hayatını kaybeden kardeşlerimizin topluca defnedildiği Soma Mezarlığına vardığımızda asıl acının burada yaşandığını, kabristana geldiğinde ayakta durmakta zorlanan eşleri, anneleri, babaları, kardeşleri gördüğümüzde anladık. Mezarlık başında öylece oturan, dua eden, eşini, babasını, abisini, kardeşini, amcasını, dayısını kaybedenlerin, minik minik ellerin yazıp mezarlar üzerine bıraktıkları mektuplarda, çaresizliği, yürek yangınını, en derinlerde hissedilen acıları okuyorsunuz.
Maden faciasında kaybedilen evlatların, eşlerin, amca, dayıların yakınlarına yaptığımız taziye ziyaretlerinde, onlar benim ikizlerimdi, ben onları hiç ayırmadım, beraber büyüttüm, beraber askere yolladım, beraber evlendirdim, beraber kabre mi koyacaktım diyerek ağlayan, “babaanne ağlama, gözüne toz mu kaçtı” diyen dünyalar tatlısı ikiz torununa, “ağlamıyorum”, derken bile ağlayan annenin yüreğindeki yangını kim hissedebilir?
İkiz oğlunu beraber kabre koyan babanın, yüzündeki çaresizliği, yüreğindeki yangını, içine akıttığı gözyaşlarını, garibanlığını, tüm bunlara rağmen hiç isyan etmeyen, yardım geldi, gelir hiç endişe etmiyorum diyen, henüz kaymakamlığa dahi müracaat etmeyen, acelesi yok giderim diyen, giden yavrularının acısı ile adeta nutku tutulan, ne diyeceğini ne yapacağını bilemez hale gelen, gidenlerin ve kalanların tüm yükünü omuzlarında hisseden babanın yüreğindeki feryadı kim duyar, kim hisseder?
Gidebildiğimiz diğer evlerde de aynı şekilde yanık yüreklerle, taziyeye geldik dediğimizde, ağlamaya başlayan, anaların gözyaşları, babaların mazlum, mağdur halleri ile karşılaşıyorsunuz.
Hallerine şükreden, isyan etmeyen bir o kadar da kanaatkâr, elinin emeği, alnının teri ile geçinmeye çalışan, belki de madenden çıkan kömürün yakıldığı sobalarla ısınan, otuz yıllık arabaların kullanıldığı köylerin çocuklarıydı onlar.
Elim bir maden faciasında el emeği alın teri ile rızklarını kazanırken hakka yürüdüler, Rabbim günahlarını affetsin, korktuklarından emin, umduklarına nail etsin, şehitler ile beraber haşretsin.
Kalan eş ve yetimlere sahip çıkmak, onlara destek olmak, yardım elini uzatmak, kardeş aileler oluşturmak da kalanların üzerine yüklenmiş bir vazifedir. Tüm vakıf ve derneklerin maddi, manevi desteklerini, şefkat ellerini yetimlerin üzerinden çekmemeleri, bir süre sonra acıları ile terkedilen konumuna düşmemeleri için her türlü maddi, manevi, ilmi, sosyolojik, psikolojik desteğin hem devlet hem de sivil toplum kuruluşları tarafından hızlı bir şekilde yapılması gerekmektedir.
Tüm halkımızın başı sağ olsun. 26.05.2014