Pazartesi, 09 Haziran 2014 14:53

Peki ne olacak şimdi? Ya da hangi sath-ı maildeyiz?

İnsanlar bu karışık durumlarda birbirlerine soruyorlar?
Ne olacak şimdi?
Biz ne yapalım?

Siz eğer bir işin ne durumda olduğunu, yani “vaziyeti” iyi anlayıp olayı doğru tanımlamışsanız gerisinin nasıl geleceğini zaten onun kendi “mantığı” içinde görebilirsiniz.
Bu mantık, “sath-ı mail” mantığıdır.
Bugünün Türkçesi ile “eğimli yüzey” ya da dilimize yerleşmiş biçimiyle “eğik düzlem”

Mesala, diyelim ki bir yokuşun başındasınız, elinizde de koca bir karpuz.
Karpuzu yokuşun başından bıraktınız… ne olur?
Kendiliğinden yuvarlanmaya başlar ve aşağıya inene kadar da bir taşa çarparak parçalanır değil mi? Karpuzun kırılgan yapısı ile fıtri kanunu böyle der.

Diyelim ki bir kış günü denize düştünüz. 
Islanır ve üşürsünüz 
Sonrasında hastalanacağınız daha denize düştüğünüz anda bellidir.

Diyelim ki deli dolu araba kullanıyorsunuz.
Bir gün başka araca, bir duvara toslayacağınız, birkaç kişiyi ezip “içeri” gireceğiniz de.

Su testisiyseniz suyolunda kırılacağınız da...

Sosyal hadiselerin ya da siyasetin tabiatında da aynen bu türde kanunlar vardır.
Belirli siyasetler, belirli şartlarda, belirli sonuçlara varır; netice hiç şaşmaz.
Hele bu sath-ı mailler birden çok ve hepsi de mevcut “durumu” belli sonlara vardıracak türdense…

 

Peki, dönelim şimdi insanlarımızın sürekli bir birlerine ve hatta kendi kendilerine bile sorduğu soruya:
Ne olacak şimdi? 
Önce bir tesbit yapalım: 2014 Türkiye’si hangi sath-ı maillerde? 
Yani hangi eğik düzlemler üzerinde ve oradan aşağıya doğru kaymadan durmaya çalışıyor?

Ortadaki  birinci gerçek, bugün Türkiye’de iktidarla muhalefet arasında olan güvenin sarsıldığıdır.
Siyasi iktidarın “kalıcılığı” konusunda endişeler mevcuttur.
“Dış mihrak”lardan Amerika ve AB her vesile ile bu iktidardan hoşnut olmadığını sezdirmektedir.
- Çevre ülkeler ve Ortadoğu Türkiye’nin komşuluk ilişkilerini beğenmemektedir.
- Sıcak ve küresel sermaye, o eski günlerin geride kaldığını, Türkiye’ye verdiği ya da 
vereceği paranın geri dönme riskinin arttığını düşünmektedir.
- İçerideki işadamları bu hükümetin ve oluşan ortamın bir garantisi olmadığı endişesindedir.
- Büyümenin dinamosu olan “inşaat” sektörü durma noktasına gelmiş, Sektör kamu eliyle “dev” projeler üretilerek kurtarılmaya çalışılmaktadır. Bu durum dalga dalga diğer sektörleri de sıkıntıya sokacaktır.
- İthalat ihracatı aşmaya devam etmekte, dış ticaret açığı bir türlü kapatılamamaktadır.
- Dünya’daki kredi daralması Türkiye’yi de etkilemektedir. Bu yıl kamunun ve özel sektörün “çevireceği” yani faizini ödeyip yenilemek isteyeceği kredi tutarı 200 milyar dolar seviyesindedir ve bu şartlarda iş çok sıkıntılıdır.
- Özelleştirme adı altında hazineye “gelir” getirdik denen cumhuriyet mirasımızın dibi görünmüş, kalıcı yatırımlara bu gelirler aktarılamamış, bütçe deliğini kapatmaya da yaramamıştır.
- Güneydoğu, çözüm sürecinde ne yapacağını neredeyse İmralı’dan dinler hale gelmiş, “çözüm” giderek “çözülme”ye dönme istidadı göstermeye başlamıştır.
- Güney sınırımızda devletin denetim imkânı giderek azalmakta, sınır ötesindeki iki karşıt grup kapıştığında olaylar bizim için neredeyse “iç işlerimiz” haline gelmektedir.
- Halk, tüketici kredisi ve kredi kartı ile kullandığı “kredi”sinin artık sınırına geldiğini, bu ekonomik şartlarda da işin sonunun bir gün karakolda biteceğini görmektedir.
- Rant paylaşımı ve yolsuzluk söylentileri son dönemde daha da artmıştır. Bu konuda halkı tatmin edecek açıklamalar yapılamamaktadır.
- Bütün bunlardan bunalan kitleler her fırsatta protestoya,  sokaklara dökülmeye, meydanlarda toplanmaya başlamışlardır.
- İktidarın siyaset tarzı, bu gelişmeler karşısında alttan almaya, kitlelerle uzlaşmaya, ekonomik gidişi tersine çevirmeye, tahrik edici söylem ve eylemlerden kaçınmaya uygun olmadığı için durum her geçen gün biraz daha gerilmeye devam etmektedir.
Bu konuda daha pek çok başlık açılabilse de, ana hatlarıyla “vaziyet” aşağı yukarı budur.

 

Peki, “Ne olur?“ sorusuna tekrar dönersek; tabii ki bu işler kendi tabiatına uygun olarak kendi sath-ı mailinde yuvarlanacak ve  üst üste yaşandıkları için de belki kartopu etkisi ile birbirlerini büyüterek gelişecektir.

Bu gelişmelerin varacağı son nokta merak edilirken; kastedilen durum eğer ekonominin sakinleşip üretir hale gelmesi, insanların huzura kavuşması gibi bir şey ise; şimdiden söyleyelim ki, bana göre bu iş ancak alternatif siyaset ve alternatif kadroların buna hazır olup olmadığı ölçüsüne göre belirlenecek ve sanırım oldukça uzun sürecektir.

-  Çünkü  “lobi”sine yani bu işin esnafına çakmakla faizler inmez,
- Dünyada para daralırken kimse bize bol para vermez.
- Üretim olmadan hiç kimse sırf istihdam olsun diye yanına iki adam daha almaz.
- İstihdam olmayınca kimsenin cebi para görmez,
- Cepler para görmeyince insanlar girdikleri borç batağından kurtulamaz.
- Halk bu kadar sıkıntıya düşünce ortada düzen de, huzur da kalmaz; herkes “Sen bırak 2023’ü kardeşim, ben bu akşam ne yapacağım” arayışına girer.

Bu şartlarda işler “eskisi gibi” gitmeyeceğine, üzerinde yuvarlandığınız sath-ı mailin boyu hayli uzunca olduğuna göre, bu arada; ülkenin, iktidar partisinin, iktidar partisi içindeki kadroların, muhalefet partilerinin, parti içlerindeki iktidarların, Güneydoğu halkının, güneydeki insanlarımızın, sanayicimizin, esnafımızın, “boşta gezer”lerimizin, hatta dış güçlerin dahi “kendi içlerindeki sath-ı mailleri” de bu “gidişat”ı ayrıca hem hızlandıracak hem renklendirecektir.

Öyle ya da böyle, Dünya ve 2014 Türkiye’si; nisbeten sakin günlerini geride bırakmış, içeriden ya da dışarıdan kendini etkileyen dinamiklerin bu kadar çeşitliliği dolayısıyla nerede ve hangi koşullarda duracağı belli olmayan bir biçimde, ama şimdi bir sath-ı mailin, bir eğik düzlemin tepe noktasında tehlikeli biçimde sarsılmaya, aşağıya doğru kaymaya başlamıştır.

Bu durumda, başta sorduğumuz sorunun en kolay cevabı nasıl olsa “hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır” da, etkenlerin çok çeşitliliği karşısında nasıl bir şey olacağını söylemek pek kolay olmayacaktır.

Öyleyse yapılacak olan en doğru şey; 
- Bu toplumu ayakta tutam mili ve manevi dinamiklerin, yetişmişlerinin, siyasetçilerinin, sanayici, sanatkâr ve esnafının asla “Acaba biz bu selden bir kütük kapabilir miyiz?” demeden, 
- Böyle diyenleri aralarından ayıklayarak ve sadece ülke çıkarını esas alarak, 
- Kendi aralarındaki ufak tefek görüş ve çıkar ayrılıklarını bir kenara bırakıp kenetlenmeleri, gayretlerini birleştirmelerdir.

Bütün bunlar olup biterken “ben bu işlere karışmam, siyasetten hoşlanmam” demek de akıl karı değildir.
O sath-ı mailde tepelerden kopup gelen taşların kimleri ezerek geçeceği hiç belli olmaz.
Dolayısıyla şu anda herkes şöyle ya da böyle bu gelişmeler karşısında en azından kendini kollamak için bir “vaziyet almak” durumundadır. 

Siyasi iktidar eğer tekrar referandum sonrası yani 2010 Ekim ayındaki duruşuna dönmezse, bütün milleti kucaklayıcı projelere sarılmazsa, milli birlik ve beraberlik misyonuna bürünmezse, iç ve dış siyasetteki oyunlara karşı milleti de arkasına alacak aktif hamleler yapmazsa, en mühimi de iktidar içindeki duyarsız kadroları tasfiye etmez, PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK diye feryat eden, milleti ile birlikte olan sivil toplum kuruluşlarına kulak vermezse…

İŞTE O ZAMAN;

O SATH-İ MAİL’DEN KOPUP GELEN TAŞLAR MAAZALLAH KÜLLİ BİR MUSİBET OLARAK KARŞIMIZA ÇIKAR VE ŞEFKAT TOKADINDAN DA DAHA ŞİDDETLİ SONUCU OLUR DİYE ENDİŞELERİM VAR…

Son Düzenlenme Cuma, 27 Haziran 2014 11:34
Mehmet Kanmaz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...