Perşembe, 24 Temmuz 2014 14:47

BELH’İN KÖPEKLERİ GİBİ Mİ OLMAK……..

Hanıma söz geçiremiyoruz,Çocuğumuz bizi dinlemiyor, İşlerimiz pek yolunda değil, havalar çok sıcak,toplumun çivisi çıkmış, adalet manasını yitirmiş, aile bağları ve bizi biz yapan değerler unutulmuş,islam dünyası parça parça,yanıbaşımızda zulüm ve katliamlar devam ediyor,Siyonist rejim islam dünyasını kasıp kavuruyor,bizler ise seçimden seçime  koşuyoruz……! ve sair…

Şikâyet etmek güzeldir, bırakın çözümleri başkaları bulsun.

Sakın yolunda gitmeyen bir şeyi dile getirirken beraberinde bir yol düşünmeyin!…

Okullarda onlarca hocasının öğretemediğini siz mi öğreteceksiniz, eğitim okul karasularının sınırlarını taşmamalı.

Sakın evde çocuklarınıza eğitim vermeyin! BONZAİDE NE OLAKİ Zamanınız kendinize ancak yeter zaten…

Günde 12 ila 18 saat arası çalışıyoruz, üç kuruşa. Hayatın başka ne anlamı var ki?şükür edeceğim ama  Bir türlü yeteri kadar kazanamıyoruz ki….

Sakın şükür etmeyin! Hani olur da rızkınız bereketlenir…Meşhur bir hâdise vardır hani: “Hz. Ömer (R.A) zamanında bir vali haber gönderir ve halifeden zam ister. Emir verilir ‘Derhal maaşını yarıya düşürün’ diye. Vali şaşırır bir süre sonra tekrar aynı, istekte bulunur. Emir gelir; bu kez dörtte birine düşmüştür. Vali birkaç ay sonra bir mektup yollar halifeye: ‘Dörtte bir ile iktifa, şükür sihri ile öyle bir bereket sardı ki, mâişete fazlasıyla kâfidir. ‘ diye”

Havalar sıcak ya da soğuk gibi gereksiz konularda bile şikâyetten geri kalmamak lazım. Zira kâinatta bizden başka varlık yok, bize iyi görünen iyidir, görünmeyen değil.

Sakın zahirden içeri girmeyin! Olur ya derinlikte hikmetler çıkar karşınıza, aynı ısı derecesinde ortaya çıkan mineraller ya da tahrip gücü kırılan bakterilerle tanışırsınız, mana âleminize zenginlik gelir. Bu zenginlik size, ev ya da araba aldırmaz boş verin. 

Ülkedeki tek duyarlı kişi biziz ve elbette çakılması gereken çivileri biz görürüz. Nâra atmak en doğal hakkımız.

Sakın görme işini yapanın biz olduğunu hatırlamayalım, gördüğümüze odaklanalım! Aynı toprakta kaktüs yada gül bitebiliyor ya işte, Kara Sineğe sorsan; her yer tezek, Arıya sorsan her yer çiçek …

En âdil kişi bizizdir muhakkak biz olmasak kâinatta adalet olmaz. “Polis öyle maaş alırken,doktor şöyle, vekil böyle ,işçi neden bu maaşı alıyor” gibi klişeler olmazsa olmazımız olmalı. ‘Adalet eşitliktir’ softasını damarlarımıza zerk eden ideolojiler olmasaydı ne yapardık?

Sakın perdeyi aralamayın! Adalete değil de siyasete alet olduğumuzu görmek acıtabilir…

Bence böyle yazılar okumayın! Belki kalbiniz yumuşar, kibriniz sarsılır, güçlü duruşunuzun yerini acziniz alır. Belki sorular sormaya başlarsınız, kabuktan içeri…

“Mâdem bazı hasselerimiz var; adını kötü koyduğumuz, neden verildi?” dersiniz belki.Üstad Bediuzzaman Hz. veriyor cevabı:“Meselâ, iki dilenci bir şey istedikleri vakit, hırsla ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek, diğer sakin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder.

Hem meselâ, gecede uykun kaçmış; sen yatmak istesen, lâkayt kalsan, uykun gelebilir. Eğer hırsla uyku istesen, "Aman yatayım, aman yatayım" dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın.

Hem meselâ, mühim bir netice için birisini hırsla beklersin. "Aman gelmedi, aman gelmedi" deyip, en nihayet hırs senin sabrını tüketip, kalkar gidersin. Bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur.

Şu hâdisâtın sırrı şudur ki: Nasıl ki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüp eder. Öyle de, tertib-i eşyada bir teennî-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle, teennî ile hareket edilmediği için, o tertipli eşyadaki mânevî basamakları müraat etmez; ya atlar, düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır, maksada çıkamaz.

Hırs, hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir.” Demiş.
İşte hased, kin, şehvet gibi duygular; bu kelimeler gibidir. Varlıkları yadsınamaz, ancak onlar reddedilmek için varlar..
Kullanma klavuzuna göre kullanılsa,
Ubudiyette ihlâs yolunun binekleri ve derece alma araçları olmaz mı?cevap yokmu…….peki o zaman ŞAKİK-İ BELH hz.lerinin çizdiği  BASİT insan tipi olabilirmiyiz yani varken şükretmek yokken sabretmekmi?yani BELH’in köpekleri gibimi yoksa varken infak edip yokken sabretmek gibi olup insanlıkta zirveye çıkmak…..varın tercihi siz yapın ŞU MÜBAREK GÜNLERDE…..!

Mücadele duygusu; bizzat nefsimiz için,Şikâyet arzusu; bizzat hatalarımız için.
Hırs duygusu; Ebedi hayatı kazanmada yapılan ticaret için.
İlim; bilmek için, çaresizliğimizi bilmek için değil mi?Herhangi bir iş veya hedefte çuvalladığında başa dönmek bir kayıp olarak görülür.
Oysa İslam ile teslim olan Müslüman, yaşantısının neresinde olursa olsun bocaladığında, çuvalladığında başa dönmesi ancak bir kazançtır.
İslâm’ın ilk şartı; içişlerini de dışişlerini de yoluna koyar.
Üstelik olumsuz ile başlar bu yolculuk...” Yoktur ilah Senden başka”.En iyisi siz Yok yok, derinlere girmeyin ‘hacı hoca’ derler sonra, kolayı şikayet etmek.

Sadece unutmayın!“Şekva ehlinin, şikayetlerini sağırlar dinler,dilsizler haberini getirir, elsizlere uzatır elini, gözü görmeyenler klavuzu olur da,Gözü başında kalır,İnemez kalbine...”Dostlar iyisimi; olunca şükredip olmayınca sabredelim” YADA NE YAPALIM,NE DERSİNİZ,BİR SÖZÜNÜZ VARMI…..!                                                       

                                                                                                          MEHMET KANMAZ

Son Düzenlenme Perşembe, 24 Temmuz 2014 15:20
Mehmet Kanmaz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...