Salı, 11 Kasım 2014 13:43

En büyük iç tehdit Kemalizm’dir

Çözüm süreci, bütün taraflarca aynı anlama mı geliyor? Çözümden hükümet ile PKK ve uzantıları aynı şeyi mi anlıyor?
Bu sorulara olumlu cevap vermek mümkün değildir.
Taraflar şunları deklare etmiş midir?
1- Çözüm sürecinden amacımız ülkeyi herkesin ülkesi, devleti herkesin devleti, kurumları herkesin kurumları haline getirmektir.
2- Çözüm süreci boyunca kamu düzenini bozacak her türlü suç teşkil eden fiillerden kaçınılacaktır.
“Bu iki hususta samimî olarak mutabıkız ve el ele vererek bu yangını söndüreceğiz” şeklinde bir irade birliğinden bahsedebilir miyiz? Böyle bir irade birliği olsa, bu kadar şiddete, etnik ve bölücü sembollerle meydanlara dökülmeye ne gerek var?
Şu anda cereyan eden sürece baktığımızda, PKK ve HDP’nin ülke ve devlet bütünlüğünden yana olmadığı, her fırsatta birlik ve bütünlükten yana bir çözümü değil, bir başka amacı açığa çıkaran sokak eylemlerini ve şiddeti kışkırttığı görülüyor. HDP’nin muhalefetinin, klâsik bir iktidar muhalefeti olarak değerlendirilmesi son derece yanlıştır. Şu güne kadar yönettiği süreç de, çözüm süreci değildir. Devlete, devletin bütün kurumlarına, ortak kimlik değerlerine, birlik ve bütünlüğe muhalefet ediyor. Ve bu tür muhalefeti besleyen sosyolojik dinamikleri ustaca devrede tutarak bölünme sürecini yönetiyor. PKK ve HDP bölünmeyi dinamize edecek sosyolojik tabanın inşa edildiğini düşünüyor. Sürecin kırsal aşamasından kentsel aşamaya geçiş için çözüm sürecini kullanıyor.
Niyetin iyi veya kötü huylu olması, harici âlemdeki tezahürlerinden anlaşılır. Bu tezahürlerin arkasındaki niyeti okuyamayan veya göremeyen veya görmezden gelen bir tavırla sürecin yönetilmesi mümkün değildir.
Problemin kökeninde, ortak paydaları tahrip eden Kemalist ideoloji vardır. Kemalist ideoloji bağlamında gelişen süreç günümüzdeki aşamaya gelmiştir ve ülkenin ve devletin parçalanması yönünde ilerlemektedir.
Etnik kimliği merkezîleştiren Kemalist dünya görüşü ile birlik ve bütünlüğü sağlamak imkânsızdır. Böyle bir merkezîleşme farklı etnik kimliklerin bütün ortak sosyolojik ögelerini devre dışı bırakıyor. Bir yanda bütünlüğü sürdürmek isteyenlerin, öbür yanda bölünmeyi amaçlayanların güç ögesini, kin ve nefretini, diğerini ötekileştirmesini öne çıkarıyor. Olaya müdahil olan dış dinamiklerin de devreye girmesi ile çatışmacı bir süreç cereyan ediyor.
Hükümet öncelikle haricî âlemdeki tezahürleri değerlendirmeli ve “ülke ve devlet bütünlüğünü ve kamu düzenini bozmamayı deklare etmeyen” art niyetli ve sahte yaklaşımlara aldanarak vakit kaybetmemelidir.
Devlet, sırf belâsından çekinerek kötü huylu özneleri muhatap almaktan kaçınmalı, iyi huylu özneleri, iyi huylu geniş taban ile buluşturarak iyi huylu bir muhatabın önünü açmalıdır. 
Süreç, kötü huylu etnik ideolojiler ve bunların temsilcileri bağlamında ilerlemekten kurtarılmalı ve ortak inanç ve değerler ve bunların temsilcileri bağlamında iyi huylu bir sosyolojik sürece dönüştürülmelidir.
Sorunun çözümü, askerî veya silâh ve şiddette değil, ortak inanç ve değerlerimiz etrafında bütünleşmekle mümkün olacaktır. Ortak değerlerden kopmuş her iki taraftaki kötü huylu özneler çözüm sürecinden ellerini çekmelidirler. Yaşanan şiddet olayları, halkın bütününe hamledilemez. Çünkü örgütlü azınlıklar, örgütsüz çoğunluklara tahakküm ederler. Ortada bu şekilde bir tahakküm olgusu vardır. Ülkenin her tarafına yayılmış ve işinde gücünde olan sessiz çoğunluk şiddet ve bölünme yanlılarının güdümünden ve tahakkümünden kurtarılmalıdır.
Bu süreçte en büyük sorumluluk hükümete, TSK ve MGK’ya düşmektedir. Devlet ve kurumları artık olaya belli bir ideolojinin dikte ettiği klasik bir güvenlik açısı ile bakmaktan kendilerini kurtarmalı, acilen “sosyolojik güvenlik” anlayışını hayata geçirmelidirler.
Bu çatışmanın temel dinamiği teşhis edilmeden çözüm mümkün değildir. Ülkemizde yaşanan süreç, adını çözüm süreci de koysak, çözüm istikametinde cereyan etmiyor. Kemalizm’in iki veledi olan Türk ve Kürt etnisitesinin dinamize ettiği süreç ne Türklerin ve ne de Kürtlerin hayrına değildir. Süreç çözüme değil, hızla büyük boy bir çatışmaya doğru ilerlemektedir. Bunun müsebbibi de, bu etnisiteyi merkezîleştiren Türk ve Kürt ulusalcı aktörler olacaktır.
Bu sebeple diyoruz ki, artık ideolojik ezberleri bozmanın zamanı gelmiştir. İçinde bulunduğumuz süreçte, en tehlikeli iç tehdidin Kemalizm olduğu idrak edilmelidir. Hükümet başta olmak üzere, TSK, MGK ve bütün devlet kurumları kadar PKK ve HDP de kendilerini Kemalist ideolojinin markajından kurtararak, tam anlamı ile ortak değerlerimizi temsili deklare etmelidir. Ayrılıkçı, farklılıkları vurgulayan görsel semboller bu doğrultuda ıslah edilmeli, kardeşliği, birlik ve bütünlüğü vurgulayan semboller öne çıkarılmalıdır.
Acilen “Sosyolojik Güvenlik” sistemi kurumlaştırılmalı, bütün iç ve dış güvenlik kurumları, bu yeni sistemin bir parçası olarak yeniden yapılandırılmalıdır. 

Yusuf Çağlayan

Emekli Askeri Hakim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...