Pazartesi, 30 Mart 2015 11:58

ASDER NE YAPMALI ?

            28 Şubat döneminde YAŞ kararlarıyla TSK’dan re’sen  emekli edildiğimiz  yıllarda benimle aynı kaderi paylaşan birkaç arkadaşımdan başkasıyla görüşemiyordum. Öyle ki; sosyal çevrem de çoğunlukla aynı meslek grubuna sahip olduğum “asker” arkadaşlardan oluştuğu için, birden bire kendilerine zarar vermek endişesiyle çoğundan irtibatımı kesmiştim. Ancak benden önce aynı zulmü yaşamış birkaç arkadaşımın, bu yeni acımasız sivil hayatta neler yapmaya çalıştığını izlemek suretiyle geçim yollarını araştırma  sebebiyle görüşüyordum. Hani ödü patlayanın artık korkmasına gerek olmadığı gerçeğiyle ve dost kıtlığında normalden daha yüksek derecede ve fütursuzca samimiyet kurarak…

            O yıllarda kaderimin sürüklediği İstanbul hayatımda, meğer  aynı kaderi paylaştığımız veya benzer kategorilerde mağduriyetler yaşamış nice “asker” arkadaşlarımız varmış. Fakat nasıl bilecektim  veya  nasıl  bulacaktım ki onları ? Ancak bir buluşma adresi olmalıydı ve var idi, fakat ne aramaya fırsatım ve ne de bir çare olabileceğine ümidim vardı. Görüşebildiğim arkadaşlar ve o vesilelerle zahiren yardımcı olmaya çalışanların gönderdiği işlerde; benim çaresiz (!)  ve sivilleşememiş disiplinli çalışma edebimi suistimal ederek, hak edeceğimin altında bedellerle çalıştıran patronların, iki dudağından çıkacak söze ve menfaatine ters düşmemeye  bağlı iş sürekliliği dönemleri…

            Denize düşüp yılana sarılmak kabilinden yaşanan acılı yıllarımın her birini en az beşle çarpacak kadar ruhen yaşlandığımı hissediyordum. Aile hayatımızda esas olan imani ölçülerimize ve Mevlamızın bizi görüp gözettiğine ve asla hiçbir kuluna zulüm etmeyeceğine, başımıza gelen dünyevi sıkıntıların ya kusurlarımızdan veya ulaşmamız gereken makamın bedeline matuf kaderimiz olması icabettiği inancımıza rağmen, yokluk veya varlık içre yokluğun acılarını unutamıyorum. Hem çalışmaya ve hem de çocuklarımı yetiştirmeye çalışırken, gönül alemimde aileme sıkıntı göstermemesi için  Rabbime niyazlarımı sürdürüyordum, hala niyaz ediyorum…

            Yaşadığımız sıkıntılı  ondört  yılın sonuna doğru iki yıl içinde bir arkadaşımın tavsiyesi ile ASDER’i tanımıştım 2009’da. İki ayda bir Anadolu yakasında yapılan konuklu toplantıları kaçırmamaya gayret ederken bazı arkadaşlarla ve asıl kurucu olan gayretkeş Adalet Savunucularıyla tanışmaya başlamıştım. Yapılan iş ilanları nedeniyle,mail gruplarına üye olan emekli bir asker arkadaşımın bana yardımcı olmak üzere yönlendirmesi vesile olmuştu bu tanışıklığa. Fakat kader sadece tanımakla iktifa etmeyeceğim şekilde ağlarını örmeye başlamıştı daha o zamanlar..

            Derken 12 Eylül 2010 referandumuyla başlayan süreçte, hayallerimizden bile silinmekte olan ümitlerimiz yeşermeye başlamıştı. Emeğini sarf eden ASDER fedailerine ancak dualar edebiliyordum o zamanlarda. MSB’ye ve sırasıyla AYİM’e yaptığımız YAŞ kararlarına  açılan yargı yolunu kullanarak, henüz çıkarılamayan uyum yasaları sebebiyle, mevcut teamül ve mevzuat hazretleri engelini, siyasi iktidara “YAŞ kararlarına yargı yolunun hala kapalı olduğunu!” göstererek yaklaşan genel seçimler öncesi yasal düzenleme gerekliliği talepli görüşme trafiği sürdürüyordu ASDER.

            Nihayet kaderin üstünde bir kader vardı ve çekilen çilelerin biteceği  dönemler gelmişti. 23 Mart 2011’de, bir ay önce gerçekleşen Dolmabahçe görüşmesinde verilen talimat gereği hızlanan yasalaşma çalışmasına nokta konulmuştu TBMM’de. Yargısız infazın adaletsizlik olduğunun devlet tarafından tescili anlamı taşıyan bu yasa daha bir başlangıçtı. Mevcut haliyle, ASDER’in yoğun emekle hazırlattığı hukuk komisyonunun taslağı olarak aynen çıkmasa da, kapı aralanmış ve itibari haklarımız verilmişti. 6191 sk. ile müracaatı kabul edilen yaklaşık bin altıyüz kişiden birisi olarak memuriyete dönebilme hakkını tercih ile Araştırmacı-6191’li olmuştum.

            Yakaladığımız bu sosyal statünün sarhoşluğunu yaşamaya başlamıştım. Etrafımda eskiden belki acıyarak, belki de küçümseyerek uzaktan seyreden nice tanıdık görünür olmaya başlamıştı. Hatta bazıları çektiklerimi unutmamam (!) gerektiği tavsiyesini bile ihmal etmemişlerdi… Sosyal statümüzde gerçekleşen sınıf atlamanın ve kavuştuğumuz ferahlamanın karşılığını eski minnet borçlarının tahsilatını ima eden yaklaşımlar da yok değildi veya ben öyle hissediyordum. Hani yaya-yapıldak arkalardan yetişmeye çalıştığın yol arkadaşlarına, geriden gelip seni arabasına alarak ilerilere ulaştıran arabanın sahibine mi? yoksa sana mı? hasetlenildiği belirsiz durum gibi…

            Daha sonra devam eden dönemlerde; ilk uygulamalarda görülen yine mevzuat hazretlerinin azizliğiyle belirginleşen eksik ve kapsam dışı hakların telafisi için ASDER aynı gayret ve kararlılıkla çalışmalarına devam etti. Benim de artık “geçmişte kaldı” diyebildiğim yüksek dozlu acı reçetelerimin azalmaya başlamasıyla, üyeliğimin gereklerini yerine getirmeye ve müsait olan yeni çalışma hayatımda daha fazla zaman ayırmaya ve önceden izlemeye çalıştığım programların hazırlık safhasında mesai harcamaya  başlamıştım ASDER’de. Öyle samimi şükran duyguları yüklüydüm ki emeği geçenlere, imkanlarım ölçüsünde elimden gelenin en üst seviyesinde katkı sağlamak istiyordum. Hele atandığım kurumun Dernek merkezine yakın olması da, yine kaderin ağlarındandı.

            2012 yılındaki genel kurulda, artan üye sayısıyla birlikte artırılan yönetim kadrosuna benim de girişimi oylamıştı ASDER gönüldaşları. Tabii iş seçilmekle bitmiyor, önceden yapılmalı dediğimiz beklentileri, artık “yapmalıyız” şeklinde telaffuzu gerçekleşiyordu dilimizden. Bu dönemde vakıf olabildiğim prosedür çarklarını gördükçe, sükut-u hayal değil ANCAK SABIR gerekiyordu. Zira yapılması gerekenlerde hiçbir kusur olmadığı gibi, usulün devlet geleneğine uygun yapıldığını  ve kaş yaparken göz çıkarmamak adabına göre yol alınması gerektiğini görüyordum. Aksi halde birilerinin devireceği çamları kaldırmaktan yol almaya fırsat kalmayabilirdi..!

            ASDER yönetiminde geçen iki buçuk yılımda, hem STK’ların işlevini ve hem de yakinen tanıma fırsatı bulduğum nice değerli insanları gördüm. Bu faaliyet dönemimizin bereketli olduğu kanaatindeyken, onca gayret ve samimiyete rağmen maalesef takdirden vazgeçtik, hakarete varan iftira ve hezeyanlarla dolu haksız eleştiriler oldu. Tabii ki; abdestinden şüphesi olmayanlar namazını bozarlar mıydı?

 ASDER doğru yoldan emin adımlarla, adabına uygun ADALETİ SAVUNMAYA devam ediyor ve çalışmalarına gönül veren camiasına, SABIRLA ve İNANÇLA haklı olduğumuz için er yada geç ADALETİN YERİNİ BULACAĞINA olan inancımızı kaybetmemeyi tavsiye ediyor. Gönül ile, emek ile kayıt olmak ile veya en azından DUA ile…

 

Osman KAÇMAZ

27 Mart 2015

Osman KAÇMAZ

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...