Salı, 27 Eylül 2016 23:36

Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’dan İnciler,

öyle hafızanızı yoklayın. Yıl 1999. Dönemin Başbakanı 28 Şubat sürecinde Başörtüsü ile TBMM’ne giren Merve kavakçı için Meclise hitaben “biri bu kadına haddini bildirsin” diyen, Bülent Ecevit. 28 Şubat darbesi yaşanmış ve milliyetçi muhafazakâr subay ve astsubaylar tahliye edilmiş.
   Böyle bir ortamda PKK lideri yakalanmış ve sorgulanmış. Sorgulayan isim de bugün kamuoyunun yakından tanıdığı ve bir dönem İşçi Partisinin Genel Başkan Yardımcığını da yapmış olan bir isim; Em. Albay Hasan Atilla Uğur. Albay Uğur’u PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ı sorgulayan komutan diye lanse ederseniz Türk Milletinin nezdinde bir kahraman çıkarmış olursunuz. Nitekim öylede oldu.
   Yukarıda anlatmaya çalıştığım meselelerin ışığında Em. Alb. Hasan Atilla Uğur’un aslında bugün gelinen noktada mevcut iktidarın FETÖ ile mücadelesinde başarısını siyaseten istemeyecek bir isim olduğundan asla şüphem yok.
   Bu isim dün Yeni Şafak gazetesine verdiği mülakatta tarih belirterek FETÖ terör örgütünün ikinci bir kalkışmaya kalkacağı ve bu kalkışmanın daha kanlı olacağı hatta daha ileri giderek Kıbrıs’ta konuşlu bulunan İngiliz Deniz Piyade birliklerinin Türkiye’yi işgal edeceğini iddia etmiş. Üstelik tüm ülke olarak zafer sarhoşluğu içerisinde olduğumuzu da ilan etmekten geri kalmamış.
   Elbette 15 Temmuz Türkiye’yi bir işgal planıydı. Ama olmadı. Bu yüce Milleti hesaba katamadılar. Yüzyıldır Türkiye’yi ekonomik ve siyasi anlamda işgal eden emperyalist uluslar bu kez çuvalladılar. Şayet 15 Temmuz başarılı olsa idi bu Siyonist devletler ülke vatandaşlarının hayatını tehlikede ilan edip yeni bir Irak ya da Suriye oluşturmak için Türkiye’yi işgal etmekte tereddüt yaşamayabilirlerdi. Fakat bu işgale tankın üzerine göğsüyle yürüyen, binanın tepesine çıkıp F-16'ların üzerine atlamayı düşünen bu çelik yürekli halk engel oldu.
   Başkomutan 15 Temmuz gecesi yapılmak istenen işgalin ve iç savaş planının farkında olduklarını ve bundan sonra her zamankinden daha uyanık olacaklarını defalarca ilan etti.
   15 Temmuz darbesini Haçlı Ordusunun Kudüs’ü işgal tarihi olan 15 Temmuz 1099’un yıl dönümüne denk getiren iç ve dış düşmanlara hemen akabinde Osmanlının Suriye’yi ele geçirdiği tarih olan 24 Ağustos 1516 tarihinin yıl dönümü olan 24 Ağustos tarihinde cevap veren bir Başkomutanın uyuduğunu düşünmek akılcı olmasa gerek.
   15 Temmuz’da başarılı olmayan darbeci zihniyet ve bunların arkasında ki ABD ve İngiliz aklı kesinlikle geri çekilmeyecek ve bulabildiği enstrümanları ile saldırılarına devam edeceklerdir. BM Genel Kurulunda tüm Dünyanın kaderinin 5 devletin iki dudağı arasına mahkûm edilemeyeceğini ilan eden Başkomutana Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Moody’s ile hemen cevap verdiler. “Eğer bize itaat etmezsen seni ekonomik olarak batırmaya kararlıyız” dediler.
   Ve buna benzer yöntemlerle bu ikinci, üçüncü ve sıralı devam edecek dalgalarla Türkiye’nin belini kırmaya çalışacaklar. Kaos ve belirsizlik ortamını sürdürerek Türkiye’yi zor duruma sokmaya ve Başkomutanın gönderilmesine çalışacaklar. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
   Bunu da 15 Temmuzda destan yazan halkın direncini ve umudunu kırarak başarmayı hedefliyorlar. 15 Temmuz da başarılı olamayan bu güçler piyasada var olan destekçileri ile güçlü olduklarını ve hala bir şeyler yapabilecek imkân ve kabiliyette olduklarını İşçi Partisinin içerisinde olan Hasan Atilla Uğur gibi kalemşorları ile yapacaklar.
   Şunu kesinlikle iddia ediyorum ki habersiz ve ansızın yakalandığı 15 Temmuz gecesinde destanlar yazan bu Millet yeni bir kalkışmada daha şiddetlisiyle ve akıllıca bu işgale karşı koyacaktır. Bunu neye dayanarak mı söylüyorum. İzah edeyim.
   Konuyu uzatmadan kısaca yazacağım. Bir vesile ile Avusturya ya iki Osmanlı askeri düşmüş. Bu askerler orada mesleklerini icra ederek sakin bir hayat yaşamaya başlamışlar. Birinci Dünya Savaşında Avustural’ya devletinin Osmanlı ile savaşmak üzere Çanakkale’ye asker çıkardığını duymuşlar. Bunun üzerine bizde Osmanlı askeriyiz bir şeyler yapmalıyız diyerek Avustralya yetkililerine hitaben bir mektup yazmışlar; “Biz iki TÜRK askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki, devletimiz Osmanlıya Avustralya devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki TÜRK askeri olarak biz de Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız. Bu bir “Osmanlı Savaş Fermanı“ dır. Avustralya’ya duyurulur.”
   Sonrasında Avustralya askerine savaş açmışlar. Başlamışlar etraftaki karakollara saldırılar düzenlemeye ve nihayetinde bu iki asker orada şehit edilir.
   Yukarıda ki hikâyede anlaşıldığı üzere bugün Avrupa’nın dört bir yanına dağılmış Türkler böyle bir işgal karşısında armut toplamayacaklardır. Hiçbir devlet böyle bir işgali göze alamaz. Türkiye’nin ve Türk Milletinin esareti kabul etmeyeceğini çok iyi gördüler. Türkiye’nin bir Irak bir Suriye bir Mısır olmadığı artık herkesçe biliniyor.
   Asla fiziki bir işgale girişemezler. Cesaret edemezler. Ancak Moody’s gibi kuruluşlar ve ekonomik darbelerle Türkiye’yi çökertmeye çalışacaklar. Terör saldırıları ile Başkomutanı yıpratacak ve seçimle gönderebilmek için her yolu deneyecekler. Bize düşen birlik ve beraberliğimizi bozmamaktır. Ülkede yapılacağı iddia edilen bu ve benzeri girişimlerle meşgul olmadan çalışmak tedbir almak ve Başkomutana destek olmaktır.
   Biz bir oldukça, diri oldukça, iri oldukça, tek millet ve tek yürek oldukça ne yaparlarsa yapsınlar bizi yıkamayacaklar, ele geçiremeyecekler, boyunduruk vuramayacaklar, mazlumun ve ümmetin sesi olacak ülkemizin yolunu kesemeyeceklerdir.
   Unutmayınız ki eğer iman varsa imkân da vardır. 
Ersan Ergür

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...