Cuma, 02 Aralık 2016 17:45

Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri

Orta Çağın sonunda Avrupa’da yaşanan Ekonomik, Siyasi, Sosyal ve Kültürel geliş­meler sonucunda Avrupa’da neler değişti.

Avrupa’da Seksen yıl ve Otuz yıl savaşlarının ardından, 1648’de Westphalia’da ortaya çıkan "Egemen Devletle­rin eşitliği" ve "İçişlerine karışmama" ilkeleri ile başlayan Barış sürecinden sonra, Avrupa’da barış 1815 Viyana Kongresiyle devam etti. Bazı istisnalara rağmen devletlerarasında bü­yük bir savaş yaşanmadı. Viyana Kongresinde varılan antlaşma gereği, Avrupa'da büyük güçlerin dengelendiği bu sistem, Birinci Dünya Savaşı'na kadar işledi. Avrupa'da uzun barış döneminin devamı, Birinci Dünya Savaşı'yla son buldu.

Birinci Dünya Savaşı'yla yara alan bu sistem 30 yıl boyunca tamir edilemedi ve ikin­ci bir dünya savaşı yaşandı. Birinci Dünya Savaşı ardın­da, katı “Versay Antlaşması'nın” sonucunda acı duygularla dolu, bir Almanya bırakmıştı. Antlaşma Alman askeri meka­nizmasını dağıtmış, Almanya savaş suçlarını kabule zorlamış ve savaş tazminatı ödemeye mecbur bırakılmıştı. Fransız Başbakanı Ge­orges Clemenceau'nun askerî danışmanı olan Ferdinand Foch 1919 yılında nihai barış antlaşmasını görünce "Bu barış değil. Bu yirmi yıllık bir ateşkes." demişti. Nerdeyse günü gününe tam yirmi yıl sonra Almanlar Polonya'yı istila ederek İkinci Dünya Savaşı'nı başlattılar ve Foch'un ürkütücü kehanetini gerçekleştirdiler.[1]

İkinci Dünya Savaşı sonra­sında kurulan BM sistemi ise bu sefer ekonomik olarak ABD'nin liderliğini yaptığı yeni bir güç dengesine da­yanmaktadır. 1945'ten 1990'a kadar ABD ve SSCB ara­sında kurulan denge sebebiyle büyük devletlerarasın­da herhangi bir savaş yaşanmamış, silahlı çatışmalar da­ha çok dünyanın az gelişmiş coğrafyasıyla sınırlı kal­mıştır. Fakat İkinci Dünya Savaşı sonrasında özellikle BM Antlaşması'yla kurulan sistem, XIX. yüzyılın güç dengesini Avrupa'dan Amerika'nın kuzeyine kaydırmış­tır.[2]

İkinci Dünya Savaşı'nın Avrupa'da yarattığı yıkım, bu acı tecrübenin bir daha yaşanmamasını sağlamak için Avrupa Ülkelerinin işbirliğine gitmesine yol açmıştır.

Batı Avrupa Ülkeleri arasında öncelikle ekonomik, daha sonra da politik ve savunma alanlarında işbirliğine gitme gereksinimi görülmüştür. İlk olarak 1951 Paris Sözleşmesi ile Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İtalya, Lüksemburg devletleri arasında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuş.

25 Mart 1957 Tarihinde imzalanan ROMA Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Atom Enerjisinin barışçıl amaçlarla kullanımını içeren EURATOM kurulmuştur.

1 OCAK 1958 Tarihinde yürürlüğe giren ROMA Antlaşması üye ülkeler arasında Tek PAZARI hedeflemiş ve bunu gerçekleştirmek için ilk adım olarak gümrük birliğini öngörülmüştür. 1 Ocak 1968 Gümrük Birliği yürürlüğe girmiştir.

Avrupa Topluluğundan (AT), Avrupa Birliğine geçiş (AB) 1993 Maastricht Antlaşması ile gerçekleşmiştir. Maastricht Antlaşması Avrupa bütünleme sürecini Soğuk savaş sonrası döneme hazırlayan çok önemli bir dönümü gerçekleştirmiştir. Avrupa’nın siyasi kimliği öne çıkmış uluslararası aktör niteliğini kazanmıştır. “AB Vatandaşlığı” kabul edilmiştir.[3]

Avrupa bütünleme süreci “Derinleşme ve Genişleme” olarak iki temel hareket içinde siyasi, ekonomik uyum başlıklar altında gelişmektedir.[4]

1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması'yla Avrupa Topluluğu AET, (AB)Avrupa Birliği adını almıştır;

  • Bu antlaşmayla Avrupa Birliği, Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB),
  • Ortak Güvenlik, Savunma ve Dış Politika (ODGP)
  • Avrupa Vatandaşlığıile İçişleri ve Hukuk alanında işbirliği, Avrupa Parlamentosu’nun yetkileri, başlıkları altında yeniden yapılandırılmıştır.

1 Aralık 2009’da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşmasıyla da, AB üyesi ülkelerin siyasi bir birlik kurma yolunda attıkları en önemli adımı teşkil eden AB Anayasası, tek ve yeni bir metinde bütünleştirilmiştir. Lizbon antlaşması ile Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası anlaşılabilir bir biçimde ayrı bir yetki başlığı altında düzenlenerek. OGDP, (OGSP) haline getirilerek OGSP’ “Avrupa Federal devletine” geçiş süreci oluşturmuştur.[5]

Ulusal tercihler dış güvenlik ve savunma politikaları, AB egemenlik anlayışı çerçevesinde şekillendirilmiş Avrupa Kimliği’ gelişmesi sağlanarak. AB’nin “Yeni Ulus İnşa” etme projesi başlatılmıştır.[6]

Sonuç olarak Avrupa Birliğinin, Siyasal, Ekonomik ve Askeri politikalarla küresel düzeyde bir Aktör olması için, Uzun vadede “Avrupa Birleşik Devletler topluluğu” kurulması hedeflenerek, Avrupa Birliğinin küresel bir aktöre dönüştürülmesi amaçlanmaktadır.

İkinci Dünya savaşından sonra Batı Avrupa’nın Sovyet tehdidine karşı savunulması, ABD yani NATO’ya ihale edilmişti.

SONUÇ

II. Dünya savaşından sonra yaşanan gelişmeler ülkemizin, dış politikada batı bloğu içerisinde yer almak istemesi ile tercihini, ABD-NATO ve Avrupa Birliği AB ülkeleri tarafından yana kullanmış. Bu yeni süreçte Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri Ankara Anlaşmasıyla 1963 başlamıştır.

Soğuk Savaşın bitmesiyle güç dengeleri Türkiye’nin temel dış Politikalarında değişiklere neden olmuştur. Türkiye dış politikasını yeniden şekillendirmiş, Ülkemizin köklü devlet geleneği gereği Afro-Avrasya bölgesinde kurduğu medeniyetler ve tarihi Misyonu, coğrafi avantajları ile dinamik nüfusu yeni dış politikaların belirlenmesinde ana çerçevesini oluşturmuştur.

Türkiye’nin yaklaşık 200 seneden beri çağdaş uygarlık seviyesini yakalama çabasında AB üyelik serüveni, AB Parlamentosu Türkiye ile ilişkilerini Kasım 2016 tarihinde, durdurması veya dondurması sonucunda, Ülkemizin Tarihi ve kültürel bağlarının bulunduğu Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya bölge ülkeleri eksenine kayarak, tekrar ruhuna kavuşmasıyla özüne döndü denilebilir.   

2001 Nice Antlaşmasıyla Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) oluşturulması neticesinde AB’nin Askeri Komitesi bünyesinde AB Genel Kurmayı kurularak AB bütünlenme süreci tamamlanmıştı.  

AB’nin küresel düzeyde sivil bir aktör olmanın yanı sıra Askeri bir Aktörede dönüşmek istemesi bu paralelde yeni güvenlik ve savunma politikaları uygulaması, Askeri bir güce dönüşmesinin emareleri olarak görülmelidir.

Avrupa, II. Dünya savaşından sonra kaybettiği Askeri gücünü ve kabiliyetini tekrar kazanarak, ABD ve NATO ya alternatif bir güç oluşturma gayreti içerisindedir.

NATO’nun Komuta kademesi ABD ve İngilizlerin kontrolünde olması "Anglo-Sakson" ların Batı Avrupa üzerinde bir egemenlik kurması demekti. AB, kendi savunma sistemini kurmalı ABD-İNGİLTERE egemenliğine boyun eğmemeliydi.

NATO tarafından uygulanan güvenlik ve savunma politikalarının genellikle Atlantik ekseninde oluştuğu hissi, AB’nin uygulamaya koyduğu güvenlik ve savunma politikalarına karşı ABD’nin uygulamaya koyduğu politikaları dengelemekte yetersiz kalmıştı.

Avrupalılar kendi politikalarını uygulayabilecek seçeneklere yönlenmeleri sonucu, NATO’yu AB çatısı altında yapılandırıp, ABD ve İngilizleri dengelemek istemektedir.

AB’nin Askeri alanda ilan ettiği doktrinin bir maddesinde, Tehditler evimize ulaşmadan tedbirlerin alınması gereğini ifade ettikten sonra, düşmanların devletler değil “ Yaşam Tarzları” olduğunu deklere etmesi savunma ve güvenlik doktrin ana fikrini oluşturması, Türkiye tarafından nasıl yorumlanmalı.

AB ve NATO üyesi ülkeler son dönemlerde NATO bünyesinde üye olan tek Müslüman ülke Türkiye’nin çıkartılması gerektiğini yüksek sesle dillendirmesindeki amaç ne olabilir.

AB’nin yeni üye olan bütün ülkeleri NATO şemsiyesi altına alması, Avrupa Merkezli Askeri bir güç oluşturma politikaları olarak değerlendirmeye alınması olarak görülmekte.

Türkiye bütün AB üyesi ülkeleri niçin NATO’ya üye olmasını arzulamakta, soğuk savaş bitti Avrupa hangi Askeri tehdide karşı savunma politikaları geliştirmekte.

Türkiye üye yapılmadığı AB’nin ileride alternatif bir “Avrupa Askeri Güce” dönüşmesine niçin destek vermekte.  02 ARALIK 2016

                                                                                                                  Çetin ZAMANTIOĞLU

                                                                                                                      Araştırmacı

KAYNAKÇA

1-Burak Tangör, “Avrupa Birliği Dış Güvenlik ve Savunma Politikaları”, Ankara, Seçkin, 2010.

2-Erhan Çağrı, “Siyasi Tarih-1, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi yayını, No-1660”, 1. Baskı, Eskişehir, Agustos-2012.


[1]- Çağrı Erhan , “Siyasi Tarih-1, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi yayını, No-1660”, 1. Baskı, Eskişehir, Agustos-2012.

[2]- Çağrı Erhan, “Siyasi Tarih-1, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi yayını, No-1660”,

[3]- Tangör Burak, “Avrupa Birliği Dış Güvenlik ve savunma politikaları,” Ankara, Seçkin, 2010.

[4]- Tangör Burak, Avrupa Birliği Dış Güvenlik ve savunma politikaları,

[5]- A.g.e.

[6]- A.g.e.

Son Düzenlenme Salı, 06 Aralık 2016 11:11
Çetin ZAMANTIOĞLU

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...