Salı, 02 Mayıs 2017 12:00

Türkiye’nin yeni ittifak rotası insanlık adına Asya ve Ortadoğu olmalıdır

Tarihimiz insanlık adına önemli fenomenler ürettiği gibi zaman zaman zulüm fenomenleri de ürettiğini görmekteyiz. İskender ve Roma imparatorluğu dört yüz yıl boyunca baş aktör olarak Asya tarihi sahnesinde boy gösterisinde bulundular. Asya ve Ortadoğu kıtası aslında insanlık ve medeniyet beşiğinde önemli coğrafya politik alanıdır. Avrupa’nın 17. Yüzyılın ortalarından itibaren Asya ve Uzakdoğu’yu sömürü merkezi olarak hedefe koyduklarını iyi analiz edelim.

Batı Avrupa’da sanayileşme ve kapitalizmin doğuşu ile birlikte Asya kıtası hızla dünyanın jeopolitik merkezi olma niteliğini kaybederken, Avrupa dünyanın merkezi haline gelmiştir. 20. Yüzyılın ortasına kadar devam eden bu durum, 2. Dünya Savaşı sonrasında değişmiş, dünyanın sıklet merkezi Avrupa’dan doğuya ve batıya, SSCB’ye ve ABD’ye kaymıştır. Buna rağmen Batı Avrupa ABD ve SSCB’nin korumak ve ele geçirmek için mücadele ettiği önemli bir politik ve ekonomik alan olarak 20. Yüzyılın sonuna kadar önemini korumuştur.

1960’lardan itibaren adım adım ekonomik bir deve dönüşen Japonya, 1980’lerden itibaren büyük bir ekonomik kalkınma süreci içerisine giren Çin ve 1990’lardan itibaren hızla gelişmeye başlayan Hindistan Asya kıtasını 21. yüzyıla bu kıtanın son üç yüzyıla 18. 19. ve 20. yüzyıllara girdiğinden çok daha farklı bir iddia ile sokmaktadırlar.

Asya, Amerika ve Avrupa’yı geriye iterek dünya ekonomisinin motoru haline gelmektedir. Küreselleşme sürecinden en fazla istifade eden kıtanın Asya olduğunu söylemek mümkündür. 2020’de Çin, ABD’yi ekonomik büyüklük açısından geride bırakmış olacaktır. Hindistan ise üçüncü büyük ekonomi haline gelecektir. Asya kıtası ve özellikle Çin, ABD’nin son 70 yılda oluşturduğu dünya ekonomisinin itici motoru görevini devralmaya başlamıştır. 2000-2009 arasında Asya ülkeleri aralarında 56 serbest ticaret bölgesi anlaşması imzalanmıştır. 

Böylece Asya küreselleşen ekonominin en önemli halkalarından birisi olacaktır. Asya’nın yükselen ekonomileri arasında yoğun bir ilişkinin ve anlaşmaları ağının oluşması 1997/98 ekonomik krizi ve kriz sonrasında ABD’nin bölgeye ilgisizliği üzerine Asya ülkelerinin “Pan-Asyacı” bir yaklaşım içine girerek kendi sorunlarını ABD olmadan çözme arayışına girmeleri sonucunda oluşmuştur. Asya’nın ekonomik yükselişini politik ve askeri yükselişi izlemektedir.

Sadece askeri değil, aynı zamanda siyasi bir silah olan nükleer silah Asya’da diğer kıtalara oranla daha yaygındır. Asya kıtası hâli hazırda dünyanın en yoğun nükleer güç ve silah barındıran merkezidir. Bu anlamda dünyanın yeni “merkezi stratejik dengesi” Asya’dadır. Bu kıtadaki nükleer silah sahibi devletler Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail’dir. İran da muhtemelen yakın bir tarihte nükleer silah sahibi olacaktır. Japonya ve Güney Kore için nükleer silah üretmek bir istek meselesidir. Kitle imha silahlarının yayılması Asya için bir iç sorun olmasının ötesinde Asya’nın dünya siyasetindeki etkisini ve önemini de artırmaktadır.

Yeni-liberal yaklaşımın sözcüsü olarak Kissenger 2011’de yayınlanan 800 sayfalık “Çin” adlı kitabında 20. Yüzyılda ortak değerler ve ortak tehdit etrafında birleşen Atlantik Dünyası/ittifakı yerini “dünya düzenini yeniden dengeleme çağındaki” ortak menfaatler etrafında toplanan bir “Pasifik Dünyası/İttifakı” oluşması gerektiğini savunmaktadır. 

Yeni-muhafazakar yaklaşım ise Çin’in kaçınılmaz olarak ABD’nin üstünlüğüne meydan okuyacağını, bundan dolayı Pekin’e bu ölçüde güçlenme imkanı vermemek için gereken önlemlerin alınması gerektiği noktasından hareket etmektedir.

Çin’i ABD’nin 21. Yüzyıldaki tek kutupluluğu için bir tehdit olarak gören yeni-muhafazakar yaklaşım daha 1990’ların başında Wolfowitz ve Lewis Libby’in hazırladığı “Savunma Planlama Rehberi”ndeki ABD’nin 21. yüzyılda tek kutuplu dünya düzenini sürdürebilmesi için Asya ve Avrupa’da sürekli politik üstünlük kurması gerektiği görüşünden kaynaklanmaktadır. Ancak Çin’i Amerikan üstünlüğü için tehdit olarak yaklaşımın altyapısının işlendiği görülmektedir.

Amerikan strateji cemaatinin en önde gelen ismi olan Prof. Dr. Samuel Huntington, 1993’de yazdığı “Medeniyetler Çatışması” adlı makalesinde, artık savaşın ideolojiler arasında değil, din merkezli medeniyetler arasında gerçekleşeceğini söylemiştir. Huntington’a göre çatışmanın tarafları bir tarafta Hıristiyan medeniyeti bloğu,  öte tarafta İslam-Konfüçyüs ittifakıdır. Gerek İslam’ın, gerek Konfüçyüsçülüğün Batı değerlerini kabul etmeleri mümkün değildir. Böyle bir ittifak, Batının üstünlüğünü sona erdirmeye çalışacaktır. Böylece, Çin-İslam dünyası ideolojiler sonrası dünyada ABD’nin düşmanı olarak tanımlanmaktadır.

Asya dengelerin çok önemli bir diğer oyuncusu hiç şüphesiz Hindistan olacaktır. Hindistan da büyük bir ekonomik kalkınma süreci içerisindedir. Hint ekonomisinin gelişmesi Hint ordusunun hızla modernleşmesi ve Hint alt kıtası ve Hint okyanusunda etkin bir güç haline gelmesine neden olmuştur. Çin ile Hindistan 1060’ların başından itibaren birbirlerine şüphe ile bakmışlardır. Bugün de hızla gelişen iki ülke birbirlerine şüphe ile bakmaktadır. Bir yandan Çin-Pakistan yakınlaşması öte yandan ABD-Hindistan yakınlaşması, Pekin ile Yeni Delhi arasında bir gerilim kaynağı olabilir.

Tebliğin sonuna doğru gelirken üzerinde durmamız gereken son husus: Türkiye’nin Asya’daki bu gelişmeler ile hangi ittifaka yakınlaşacağıdır. Çin’in büyük bir güç olarak Orta Asya üzerinde yapacağı baskı, muhtemelen Türkiye’nin Asya’da hangi ittifak sistemine yaklaşacağını belirleyen temel husus olacaktır. Daha da önemlisi bundan böyle Neconcular ve Evanjelistler şer ittifakına karşı Türkiye’nin aslı rotası Asya, Uzakdoğu ve Ortadoğu olacaktır.

Sabri BALAMAN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...