Yaşadığımız coğrafya bir yerde kaderimizdir. Dünyaya gelirken tercih edemeyeceğimiz şeyler vardır. Ailemizi, cinsiyetimizi, gözümüzün rengini, hangi milletten olacağımızı, nerede doğacağımızı ve dahası dünyaya insan olarak gelip gelemeyeceğimiz hakkındaki tercih de bize ait değildir.
Atalarımız bin yıl önce Malazgirt’ten sonra bu toprakları bize vatan kıldılar. Anadolu, üç kıtanın birleştiği, elinde tutabilene bir çok nimeti bahşeden, kıymetini bilmeyene de uykuyu haram eden bir coğrafya. Ceddimizin “Su uyur düşman uyumaz” sözü bu topraklarda yaşayanların tecrübeleriyle her gün bir kez daha doğrulanmakta. Savaşların, karışıklıkların hiç eksik olmadığı bölgemizde bizi bize hiç bırakmadılar. Oysa bu kadim topraklarda, tüm çeşitliliğimizle birlikte huzur içerisinde yaşamak istiyorduk. Dedim ya coğrafyamız kaderimizdir. Dünyanın en stratejik su yollarından dokuzu yakınımızda. İkisi bizde olmak üzere, yedi su yolu da hemen yanı başımızda. Öte yandan dünya enerji kaynaklarının yüzde 67’si yine bu bölgede. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal bir konuşmasında “iyi ki Türkiye'de petrol yok, olsaydı başımıza ne işler açarlardı” demişti. Doğrudur petrol yok ama petrol ve doğalgaz hatları Anadolu toprakları üzerinden geçiyor. Sözün kısası burada yaşayacağız. Adam gibi yaşamak istiyorsak ya güçlü olacak ve oyunu biz kuracağız ya da başkalarının yazdığı oyunun figüranı olacağız. Bize figüranlık düşmez, kendi coğrafyamızda oyun kurucu olmak durumundayız. Yeri geldiğinde cennet gibi bir vatana sahip olmanın gururunu yaşarız. Ancak bilelim ki cennet hiç ucuz değil.
Asıl oyuncular sahnede
- En son Kuzey Irak'ta gerçekleşen referandum öyle sıradan bir iş değil. Güneyimizden bir koridor açılarak İslam ülkeleri ve Arap coğrafyası ile olan irtibatımız tamamen kesilmek isteniyor. Bunu yapanlar görünürde müttefik olsa bile yaptıkları düşmancadır. Önceleri terör örgütleri üzerinden yürüttükleri vekâlet savaşları şimdi açıktan yapılıyor ve asıl oyuncular sahnede. Tek hedef ümmetin ümidi olan Türkiye'yi kuşatmak, gönül coğrafyasıyla bağlarını tamamen kesmek. Dışarıdan yapılan bu hasmane tutumlara karşı Türkiye elbette gereken cevabı verebilecek güçtedir. Ancak MİT krizi ile başlayan, gezi olayları, 17/25 Aralık yargı darbesi ve en son 15 Temmuz Darbe teşebbüsü ile zirve yapan ve bizi içerden yıkmaya matuf eylemlerin yanında, bunlara söylemleri ile destek veren siyasi kanadı da görmezden gelemeyiz. Kendi ülkesini dışarıya şikâyet etmek, ülkemizin yurt dışındaki itibarına gölge düşürmek için dışarıdakiler ile işbirliği yapan ihanet şebekelerini de unutmayalım.
Kuzey Irak'ta gerçekleşen referanduma hayır diyen Türkiye'ye karşı sesini yükselten çevrelerin İspanya'daki Katalonya’nın bağımsızlık referandumuna polisin müdahalesi hakkında tek kelime etmeyişleri de ibretliktir. Görünen o ki Türkiye'nin büyümesini, gelişmesini engellemek isteyenler hem içerden hem de dışarıdan müthiş bir saldırıya geçmiş durumda. Bizim ise tüm bunlara karşı koyabilecek bir tek gücümüz var o da milli birlik ve beraberliğimiz.
Anadolu bir hicret yurdudur. Farklılıklarımız vardır, ancak bunlar bir ayrışma vesilesi değil tam tersine tanışma, gelişme ve zenginlik vesilesi olarak görülmelidir. Birlik olduğumuz sürece, kurulan tüm tuzakların üstesinden geliriz. Kimin neye inandığı, ne düşündüğü, nasıl giyindiği, nasıl yaşadığı bir ötekileştirme sebebi olmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan tüm insanlar bu ülkenin vatandaşıdır. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Genel yaklaşım bu olmalıdır.
