Cuma, 22 Aralık 2017 14:44

15 Temmuz Küresel Bir İşgal Girişimidir

15 Temmuz’daki hain darbe girişimi, daha önceki darbelerin tamamından daha ahlaksız, daha sinsi ve daha tehlikeli bir darbe girişimidir. Ben bunu ilk anda hissettiğimde, gerek Türkiye adına, gerek Müslümanlar adına gerekse de ümmet adına çok endişeye düştüm.

Bu darbe girişimi sadece Türkiye’ye yönelik bir teşebbüs değil, aynı zamanda İslâm dünyasını dizayn etmek ve onları bir daha kıpırdayamayacak hale getirmek amacını da taşımaktaydı. Bunun bir abartı, Türkiye’yi kayırıcı veya yüceltici bir tespit olmadığını düşünüyorum, aksine bunu bir durum tespiti olarak görüyorum. Güvenilir liman olduğu ve kalkınmasını hızla yürüttüğü, bunu yaparken de kendi kültürel kodlarına dönmeye çalıştığı ve 150-200 yıllık ezilmiş ümmete canlılık aşılayan bir ruh taşıdığı için Türkiye hedefe konuldu. 15 Temmuz darbe girişimiyle aslında Türkiye üzerinden diğer makul ve İslâmî değerleri savunan devlet, cemaat ve partilere de gözdağı verilmek istendi. Onun için tahribatlarını hala devam ettiriyorlar, başka başka örgütleri kullanıyorlar. Onun için darbeciler pes etmiyor, onun için aklın sınırlarını zorlayarak “ahmakça” direniyor ve çırpınıyorlar.

Önceki darbeler de her ne kadar dış destekli olsa da, sonuçta o ülkenin içindeki bozuk zihniyetli insanlar tarafından yapıldı. Bu 15 Temmuz darbe girişimi ise böyle değildi. Planlaması dışarıda yürütmesi içeride olan bir darbe girişimiydi. Dolayısıyla daha büyük bir proje olarak görülmesi gerekiyor. Darbe girişimi başarıya ulaşırsa ulaşsın, ulaşmazsa da ülkede bir iç çatışma çıksın, bir kaos yaşansın ve Türkiye bu kaosun ve iç çatışmanın ardından bir süre sonra da parçalansın amacı güdülmekteydi. Bu tür niyetlerle projelendirilmiş, planlanmış bir darbe girişimi olarak görmek gerekir. Aslında işgal niyetli, kaos niyetli, parçalama niyetli bir darbe girişimi dersek olayı daha iyi anlamış oluruz.

Bu darbeyi dışarıda projelendirenler ve planlayanlar şunu düşündüler. Yaklaşık son dört-beş yıldır çevremizde yaşanan bölünmeler, çatışmalarla, bu çatışmaları yüzde yüz Türkiye’ye aktaramadıkları için, daha önceden gezi kalkışma (siyaset+marjinal halk grubu) denemesi ile, 17-25 Aralık (polis+yargı) denemesi ile diz çöktüremedikleri Türkiye’deki direnişin ayakta kalışı, bu şekilde tekrar son bir gayretle yok etmek istediler. Çevremizde oluşan olaylarla da bu darbe ve işgal girişimini bağımsız düşünmememiz gerekiyor. Dolayısıyla İslam dünyasında, dünya Müslümanlarına sahip çıkan bir ülke olarak Türkiye’nin seçilmesi bana göre ümmetin de hedef seçilmesi anlamına gelir. Onun için de aslında bütün ümmet darbeye karşı çıktı. Sadece Türkiye’deki Müslümanlar, Türkiye’deki halk değil, İslam coğrafyasının bütün ülkelerindeki Müslümanlar bu darbeden ürktüler, korktular, hepsi haklı gerekçelerle Türkiye’ye sahip çıktılar.

                 Türkiye şu anda İslam ümmetinin hamisi durumundadır. Ve ben bu darbe girişiminin başarıya ulaşmamasının en büyük sebeplerinden birisi olarak da Allah’ın bu hamiliğe karşı koruması olarak da görüyorum. Bu üç milyon Suriyeli’ye kucak açmak, o kadar garip, zavallı, mazlum Afrikalı’ya kucak açmak, Filistinli’ye kucak açmak, Allah Teâlâ bundan razı olmuştur. Razı olduğu için de bu ülkeye yönelen hareketlerin başarısızlığa uğraması için Allah Teâlâ’nın özel bir yardımı olduğuna da inanıyorum.

                 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla insanların meydanlara akın ederek mücadeleyi başlatmasıyla beraber darbecilere karşı psikolojik üstünlük sağlanmış, darbecilerin özgüveni sarsılırken darbe karşıtı cephede özgüvenin sağlanmasında bu hamle hayati önem taşımıştır.

                Erdoğan’ın çağrısında kararlı ve tereddütsüz bir tutum sergilemesi ve Atatürk Havaalanı’na gelmesi bu özgüveni pekiştirmiş, ayrıca gece boyunca tüm camilerden sala ve ezan okutulması gibi taktik hamleler, toplum için meselenin bir kurtuluş mücadelesi olarak algılanmasını da sağlamıştır.

     Erdoğan’ın konuşmasının hemen ardından sokaklara çıkanlar, sadece sokağa çıkmak için değil ayrıca mücadele etmek için potansiyel çatışma alanlarına gitmiş, o gecede Allah Teâlâ’nın özel bir yardımına mazhar olmuşlardır. Hep kritik şeyler olmuştur baktığımız zaman. Cenâb-ı Hak yardım etmiştir ümmete. Zaten o yardım etmese sadece biz insan olarak bir şey yapamayız. Hem halkın kalbine büyük bir cesaret ve sekinette vermiştir. Allah’tan geliyor o cesaret ve sekinet. Nitekim bazı insanlar “o anda hiçbir şeyden korkmadım” diyorlar. Ama sonradan “şu anda olsa korkarım” diyor.

Bu Kur’an-ı Kerim ile teyid edilmiş bir duygudur. Allah Teâla diyor ki: “Sizin kalbinize sekinet verdi.” Destek verdi, güç verdi. Allah Teâlâ bazen melekleriyle yardım eder. Geçmişte, tarihte olmuştur. Ben Çanakkale’de de bunların yaşandığına inanıyorum. Çanakkale’deki zafer de normal beşerî planda kazanılabilecek bir zafer değildi. Çünkü karşı tarafın teknolojik gücü çok yüksekti. Çanakkale şehitlerinin o kadar gücü yoktu, imanla savaştılar. Onun için Akif şiirinde onları çok övüyor. Ben bu darbe girişiminde şehit olanları hiç ayırt etmiyorum. İslam tarihinin diğer şehitlerinden ayırt etmiyorum, asla. Biz kalpleri bilemeyiz tabi. Ama ben onların Allah için, din için, namus için, vatan için şehit olduklarına inanıyorum. Zaten gerçek şehitlik de budur. Hiçbir menfaatleri yoktu o insanların. Evlerinde oturabilirlerdi. Ama dışarı çıktılar. Atmış yaşında insanlar var, seksek yaşında insanlar var. Kadınlar var, çocuklar var ondört-onbeş yaşında.

  Fetullah GÜLEN bu asil ve necip milletin Recep Tayyip Erdoğan’a olan saf, duru, beklentisiz muhabbetini görmedi, göremedi, en azından görmezden geldi. Onun bir çağrısıyla milyonların meydanlara akacağını aklının ucundan bile geçirmedi; geçirdi ise bile, nasıl olsa onu etkisiz hale getireceğini düşündüğünden hiçbir alternatif hazırlık yapmadı. Darbeyi önceden bilen paralel hainler ise, ertesi günün galibiyetinden emin, kendi payelerine düşecek kelepirlerin ham hayaliyle oyalandılar.

Evet; Fetullah GÜLEN, meydan okudu, fakat meydanları okuyamadı demek bu bağlamda yanlış olmaz. Fetullah GÜLEN’in narsist (özsever) kimliği ve şişkin benliği  örgütün tüm müntesiplerinede sirayet etmiştir. Kırk küsür yıllık macerasında son derece sinsi, takiyyeci ve iki yüzlü karekteriyle toplumun saf, temiz, bozulmamış dindar kesimini oluşturan camii cematiyle arası hiç bir zaman uyuşmamıştır. Esasen kişi kültü etrafında şekilllenmiş olmaları, ortak katılımlardan yoksunlukları, devletle içli-dışlı olmaya çalışmaları, dinden ziyade dünya işlerine burun sokmaları, halkı sadece maddi araç olarak görmeleri halk nezdinde hiçbir zaman tasvip görmemiştir. 

Kerim Sürel

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...