Çarşamba, 17 Ocak 2018 09:53

Neden Sadat ?

                 2012 yılında kurulma aşamasında haberdar olduğum ve misyonundan heyecan duyarak ilk kurucularından olduğum SADAT’ın son günlerde medya gündemine getirilmesi dikkat çekici bir durumdur. Dünyada nice benzeri ve Türkiye’de de diğer birkaç örneği olmasına rağmen, cımbızla çekerek SADAT’a dikkatlerin çekilmesinde önemli bir neden var!

                 SADAT, devletin askeri konularda yapmak zorunda olduğu görevlerinin dışında kalan benzer faaliyetlerin, çerçevesi yasal mevzuatla çizilmiş alanda özel sektörün de çalışabileceği ticari bir şirket olarak kurulmuştur. Nasıl ki; telsiz, radyo ve haberleşme alanında devletin kapsam alanını ihlal etmeden benzer faaliyette bulunan medyatik şirketler varsa, askeri danışmanlık şirketleri de aynı mantıkla faaliyet sürdürebilir. Zaten dünya devletlerinde, askeri alanda klasik anlamda ordular üzerinden tüm silah ve savunma sanayii ihtiyaçları üretiminin artık yapılmadığını ve çoğunluğunun sivil alanda şirketler üzerinden yürütüldüğünü, dünya gündemini takip eden herkesin görmesi gerekir, hatta sade vatandaşlar için bile bu alanın çok mahrem olmadığı da malumdur.

                   Hal böyle iken, SADAT üzerinden koparılan fırtınaların sebebi nedir o zaman? Türkiye’nin gündemini değiştirmek ve hükümetin sanki bir özel askeri birlik oluşturduğu zannını işlemek. Neden özel askeri birlik kursun ki devlet? Zaten milli ordusu varken! 15 Temmuz gibi bir badireyi sarsılmadan atlatan ve hemen akabinde, Ortadoğu yangınında ve güney sınırlarımız ötesinde terör cehenneminde çok başarılı bir mücadeleyi sürdürmekte iken, niye ihtiyaç duysun böyle bir oluşuma. Gayeleri dış mihrakların ülkemize karşı uluslararası arenada yaptıkları saldırıları, yurt içinde vatandaşın gözünden kaçırmaktır. Ha TSK’ya binlerce yeni asker alımı devam etmektedir, isteyen ve şartları uyan başvurabilir.

                 SADAT’ın kurucularının çoğunluğunun asker kökenli kişiler olması bir tesadüf müdür? Hayır. Fikir babası ve vatanımız için çok mühim bir ihtiyacı karşılayacağını görüp çevresine anlatarak, yeterli hüsnü kabule göre oluşumuna emek veren kişi; Emekli General Adnan Tanrıverdi Paşa'dır. Halen Cumhurbaşkanı baş danışmanı olan bu değerli vatansever Paşamız, daha görevde olduğu yıllarda, dünya devletlerinin bu tür faaliyetlerini yakından inceleme fırsatı bulmuş ve ülkemizde de böyle bir faaliyetin, milli gayeler doğrultusunda değerlendirilebileceğini düşünmüştür. Niçin milli gayeler? Açıklayalım:

  • Türkiye Cumhuriyeti; daha kuruluş aşamasında zorlu bir savaştan çıkmanın       imkansızlıkları ve Çanakkale’de kurtuluşa bedel ödenen on binlerce eğitimli evladının şehadetiyle meydana çıkan beyin açığı girdabı nedeniyle askeri ve bilim alanında çok zayıf düşmüştü. İhtiyacı olan silah ve askeri teknolojiyi transfer edeceği devrin süper güçlerine, istikbalini ve yer altı/üstü kaynaklarını ipotek ettirmişti.
  • Savaş sonrası yeni bir devlet oluşumuyla ve Osmanlı devletinin devamı olmadığını (dolayısıyla Osmanlı’nın bakiye borçlarını “reddi miras” ederek) iddia ile adeta sıfırdan bir devlet kurulmaya çalışılıyordu.
  • Demokrasi şırıngasıyla zehirlenen genç cumhuriyetimiz; hayata geçirdiği her özgürlük ve medeniyet adımlarına rağmen, yüz yıla yaklaşan devlet ömründe; BM’e de hükmeden beş emperyalist ülkenin, dünyayı parmağında oynattıklarını ve demokrasinin faziletlerini sadece kendi menfaatlerine hizmet ettiği sürece geçerli saydıklarını, Dünya devletler ailesinde en erken idrak eden ülke  olmuştur.
  • Dünyayı parselleyip aralarında gizli ajandalarla anlaşan beş devlet; hegemonyalarını sürdürmek ve ürettikleri silahları pazarlayabilmek için, ölümcül teknolojik silahlarına ihtiyacı ortaya çıkaracak savaşları oluşturacak paralı terörist/askerleri ve iktidar hırsıyla devletini dahi satabilecek işbirlikçilerini kullanmışlardır.
  • Etnik milliyetçilik duygularıyla uyuttukları üçüncü dünya ülkelerini küçültürken, kendileri büyük ve ultra zengin devasa birlikler kurarak dünya hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir.
  • BM, NATO ve AB gibi teşkilatlarla; siyasi ve ekonomik sahalarda dünyayı parselleyen etkin ülkeler, daha çok halkı Müslüman olan ülkelerin kaynaklarını kontrol altında tutarak bunlardan nemalanmışlardır.
  • Dünyanın 5’ten büyük olduğunu söyleyebilen olmadığı yıllarda, hep yukarıda bahsettiğimiz senaryolarla; siyasi-etnik çatışmalar çıkartarak önce silah satmışlar ve sonra da güya demokrasi getirmeleri için davet(!) edilerek, girdikleri ülkeleri kendilerine muhtaç hale getirerek çekilmişlerdir.
  • Aynı oyunu yüz yıldır temel prensip olarak tekraren uygulamışlardır.1900’lerin daha başlarında bu acı reçeteyi ilk kullanan ve yokluğa mahkum edilen ülkemiz, son yetmiş yıllık demokrasi ve bin yıllık devlet geleneği tecrübelerini birleştirerek “kral çıplak” demiştir.
  • Türk milletine reva görülen, ruhuna zıt  başsızlık ve inanç zayıflığı dönemlerinin artık sona ereceği sinyallerini alan Batı dünyası, çeşitli kanallardan ülkemize karşı savaş açmış durumdadır. Bizim de bu saldırılara karşı gafil davranmamız mümkün değildir  ve gereği yapılmaya çalışılmaktadır.
  • Savunma danışmanlık şirketleri; batılıların uyguladığı tarzda menfi faaliyetlerde çalışabileceği gibi, SADAT’ın vizyonunda ve resmi sitesinde şeffaf biçimde açıkladığı faaliyet alanı gibi, dost ve Müslüman ülkelerin, savunma silah ve danışmanlık ihtiyaçlarını karşılamak ve bu alanda ülkemizin geçmişte yaşadığı acı tecrübeleri aktararak kendilerine kurulacak tuzaklardan haberdar ederek danışmanlık yapılacağı müspet faaliyetlerle de çalışabilir.

SADAT şirketi tam da bu gayeyle hayata geçirilmiş, yasal mevzuat için yıllardır gayret eden ve dünya silah fuarlarında üçüncü devletlerle irtibat kurabilmek ve gereken masraflarını karşılayabilmek için, ticari faaliyet kapsamında birkaç küçük donatım satışından öteye henüz gidememiştir. İddia edilen eğitim kampları ve askeri faaliyeti asla olmamıştır.

Arap baharı aldatmacasıyla islam ülkelerini yıllardır kaosa sürükleyenler, elbette bu oyunlarını deşifre edecek argümanlara kayıtsız kalmıyorlar. Ne yazıktır ki; içimizdeki aymaz gafiller ve işbirlikçi hainler, senelerce bu milli duruş ve samimi gayretleri yok etmek için dışarıdan gelen saldırılardan daha ağır darbelerle yaralama ve karalama yapabiliyorlar. Sağduyulu ve milli iradeyi önemseyen Türk halkımızın feraseti, 15 Temmuz’da olduğu gibi yine zuhur edecek ve tüm bu hezeyanların ALGI OPERASYONU olduğunu anlayacaktır.

Osman KAÇMAZ

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...