JANDARMAYI YENİDEN DÜŞÜNMEK
JANDARMA; Görev ve sorumlulukları 2803 sayılı kanunla belirlenmiş, Türkiye sorumluluk sahasının kural olarak kırsal kesimleri veya belediye sınırları dışındaki bölgelerde emniyet ve asayişten sorumlu bir kolluk kuvvetidir.
Emniyet ve asayiş görevlerinin ifası bakımından İçişleri Bakanlığına, eğitim, silah ve teçhizatın sağlanması ve seferde yapılacak görevler bakımından Milli Savunma Bakanlığına ( Genelkurmay Başkanlığına) bağlıdır. Yani Kısaca askeri yetkililerin her fırsatta belirttikleri üzere; Türk Silahlı Kuvvetlerinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Türkiye nüfusunun çoğunluğunun kırsal kesimlerde yaşadığı, ulaşım, haberleşme, imkânlarının çok kısıtlı olduğu ve polis teşkilatının henüz yeni ve zayıf olduğu dönemlerde Jandarma Teşkilatı çok fedakârca görevler yapmıştır. T.S.K.nın bir parçası olarak Çanakkale’de Kurtuluş Savaşında, Kıbrıs Harekâtında kahramanca savaşmıştır.
Zamanla vatandaşlarımızın şehirlere göç etmesi, kontrolsüz büyüyen şehirlerde güvenliğin sağlanması görevi Jandarmadan alınarak Polise devredilmeye başlamıştır. Yeni kentleşen yerlerde bu devir işlemleri zaman zaman devam etmektedir.
Jandarma; asker olması ve komutanının karacı bir orgeneral olması dolayısı ile siyasi iradeden çok Genelkurmaya yüzünü dönmesi ve pek çok sebepten dolayı esnek ve çağın gerektirdiği yeniden yapılanmayı başaramamıştır. Belki burada personelinin esasını teşkil eden jandarma erlerinin (polis memuru eşidi) amatör oluşu ve belirli süreler ile kurumda görev yapmaları da bu gelişmeye mani olmuştur.
Bazı gelişmeler; turizm jandarması, trafik jandarması olsa da son yıllarda polisin sağlamış olduğu teknik, eğitim ve insan gücü kaynaklarına kavuşamamıştır. Çünkü Jandarmayı idare edenlerin temel felsefesi; Jandarma önce asker, sonra güvenlik görevlisidir. Hâlbuki görev ve teşkilat kanunu incelendiğinde esas görevini; güvenliği sağlamak olduğu görülecektir.
Polis ile kıyas kabul edilmeyecek kadar amatör bir güvenlik sağlama anlayışı vardır. Personelin tamamına yakını kendini öncelikle asker olarak kabul eder. Terfi bakımından TSK ya bağlı olduğundan yüzü tamamen TSK’ne dönüktür. Sivil otoriteye sadece bütçe açısından gevşek bir bağı vardır.
Son yirmi otuz yılda Jandarma; PKK terör örgütü ile mücadele eden ana kuvvettir. Terör ile mücadele yöntemleri itibari ile bir askeri taktik ve teknik istediğinden, gücünün büyük bölümü bu göreve yöneltilmiştir. Diğer bir ifade ile terör ile mücadele Jandarmanın asker olarak kalmasını zorlamaktadır. Kısacası Türk Jandarması Dünyadaki örneklerli gibi gelişip çağdaş güvenlik kurumları arasına girememiştir
Bir de Jandarmanın tarihinde, milletimizin hafızasında “dipcik korkusu” vardır. Maalesef tek parti dönemlerinin, darbelerin adeta tek güvenlik sağlayıcısı Jandarmadır. İhtilal dönemlerinde polis teşkilatı etkisiz hale getirilerek jandarmanın emir ve komutasına verilmiştir. Yani son yıllarda Jandarma belki de darbelerin uygulama aracı olarak, TSK’nin bir parçası olarak durumu muhafaza eden/ ettirilen bir kurum olmaya devam etmektedir.
Jandarma tek parti ve darbe dönemlerindeki, insan haklarına aykırı ve hukuk dışı uygulamalarına alet edilmesi ile halkımızın hafızasında silinmesi zor kötü izler bırakmıştır.
Darbe mantığı sahipleri, 12 Eylül zihniyeti Türk Halkına güvenmediği ve her an her yerde kalkışma, isyan ve olay olur düşüncesi ile ülkemizin hemen en ücra noktalarında Jandarma karakolları vasıtası ile var olan Jandarmayı bile yeterli görmemiş emniyet asayış (EMASYA) planları çerçevesinde Kara kuvvetleri Komutanlığına bağlı tugay ve üzeri büyüklükte birlik bulunmayan bütün illerde Garnizon Komutanlıkları kurarak adeta ülkemizi topyekûn kışlaya çevirmişlerdir.
Halen mevcut Garnizon Komutanlıkları ve Jandarma birliklerinin varlığı darbeci zihniyetin varlığını sürdürmelerine en önemli dayanaktır.
Bugün Türkiye’nin ve de dünyanın ulaşmış olduğu, ulaşım haberleşme ve sosyo ekonomik seviyesi itibari ile Jandarmanın sağlayacağı bir güvenlik hizmetine layık değildir. Yöneticileri hariç tamamı amatör olan personelin kısa sürelerle (askerlik süresi) teşkilatta kalmaları ve en önemlisi esas görevleri askerlik olan karacı orgeneraller tarafından yönetilmesi dolayısı ile çağdaş bir güvenlik kurumu olmaktan uzaktır.
Esasen bugünün dünyasında biri birini gözetleyen, devlette aynı işi bir yerine iki birim paraya mal eden iki teşkilata da ihtiyaç yoktur.
Polis teşkilatı, bir miktar personel ve teknik takviye ile Türkiye’nin bütün noktalarında çok daha kolay ve daha az maliyetle daha kaliteli güvenlik hizmeti verebilecek konuma ulaştırılabilir.
TSK ‘de çağdaş dünya ordularının yüklendikleri esas görevlerinin başına dönerler. Burada şu sorulabilir. Güvenlik kuvveti olarak TSK ‘ya hiç mi ihtiyaç olmaz? Evet olabilir. Türkiye’nin geçirmiş olduğu tecrübeler ışığında söylüyorum. Polisin de toplu güvenlik birimleri olur ve vardır. Bunlarında takviye ihtiyacı her zaman olabilir.
Ülkemizin güvenlik ihtiyaçlarının gerektirdiği kadar komando birliğine, ek olarak emniyet ve asayiş hizmetlerine dönük eğitim verilmek şartıyla aynı zamanda bu ihtiyaçlar için hazırlanır ve gerektiğinde şimdi olduğu gibi mahallin mülki amirinin isteği üzerine garnizon komutanlıkları tarafından yerine getirilir.
Detaylarına girmeyeceğim böyle bir uygulama ile Halen Jandarma Genel Komutanlığının Komando birliklerinin Kara kuvvetleri Komutanlığı bünyesine aktarılarak, diğer unsurlarından polisin ihtiyacı olanlarının onlara verilmek, kalan askeri unsurlar ya lağv yada KKK’na bağlanmak suretiyle ne kadar büyük bir maddi tasarruf, emniyet ve asayiş hizmetlerinde etkinlik ,sürat, emir komuta birliği, demokratik gelişim,sadelik , sivil otorite tesisi gibi pek çok problemin çözümüne sağlayacağı katkının düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
Böylelikle; çağdaş demokrasilerdeki güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması gibi, Polis teşkilatımız daha modern, daha etkin ve hepsinden önemlisi ülkemiz tek başlı, emir komuta birliği sağlanmış, siyasi iradenin emrinde ve sorumluluğunda bir güvenlik hizmeti almaya başlamış olacaktır.
Aksi taktirde; Ergenekon Terör örgütü soruşturmasının bugüne kadarki süreci dikkate alındığında ülkemizin demokratikleşmesinin önündeki engellerden biri olarak yerinde durmaya ve denetlenemeyen fonksiyonunu sürdürmeye devam edecektir.