Perşembe, 10 Ocak 2008 04:26

DARBELERE GENEL BAKIŞ

DARBELERE GENEL BAKIŞ
Türkiye Cumhuriyeti son 50 yılını darbelerin kaos ve karanlığında yitirmiş bir ülkedir.Bunun nedenlerini araştırmak için Osmanlı Devletinin son döneminde orduya bulaşan siyaset hastalığının ve Cumhuriyetin kuruluşundaki tepeden inmeci uygulamaların hatırlanması gerekir.Osmanlının son döneminde Ordu içinde fırkalaşma ve masonik kadrolaşma Balkan harbinde müşiş bozguna ve kısa süre sonra hiç hazırlıklı olmadığımız halde birinci cihan harbine girilerek Osmanlı Devletinin yok olmasına neden olmuştur.Osmanlının enkazından Kurtuluş savaşıyla da iyice yıpratılmış, 12.5 milyon nüfuslu yeni Cumhuriyetin kurulması için düşmanlarımızın en önemli istekleri olan İslam dan ve İslam ülkelerinden uzaklaşmamız dinde lakayt yöneticiler tarafından da benimsenerek yeni devletin batıdan onay alması sağlanmıştır. Bu konuda İngiltere Avam Kamarasında ‘ Türklerin istiklalini ne için tanıdınız.’ diye yükselen itirazlara Lord Gürzon ‘Biz onları maneviyat ve ruh cephesinden öldürmüş bulunuyoruz. Asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır’ demiştir. Türkler Cumhuriyet sonrası batıya dostça ve samimiyetle yaklaşırken, batı İslam dünyası üzerindeki kirli emellerinden hiçbir zaman vazgeçmemiştir.İslam ülkelerindeki zengin enerji kaynaklarını ele geçirmek,İslam devletlerini parçalayıp bölerek güçsüz,zayıf,küçük kendilerine bağımlı tutmak için her türlü entrikalara,siyasal,sosyal, ekonomik,askeri baskılara baş vurmuşlardır. Bu baskıları bazen gizli servisleri veya ellerinde tuttukları medya organlarından sinsice, bazen kendilerine yakın siyasi ve askeri yöneticiler tarafından, bazen de ekonomik baskı ve askeri güç kullanarak yapmaktadırlar. İkinci Dünya Harbi sonrası Churcil’e Yatla da bir basın toplantısında Türkiye’nin konumu hakkında sorulan bir soru’ya ‘Türkiye’nin belirli bir ağırlığı vardır. Bu kilosunu İslam alemine ve Sovyet Rusya‘ya karşı korumalıdır. Eğer Türkiye zayıflayacak olursa İslam alemine karşı ve Sovyet Rusya’ya karşı desteklenerek eski kilosuna çıkarılmalıdır. Eğer Türkiye şişmanlayacak( fazla güçlenecek) olursa derhal rejime tabi tutulup eski kilosuna indirilmelidir’ cevabı, İngiltere’nin Türkiye’ye bakışını yansıtan bir görüştür. Komünist Blok un güçlü olduğu iki kutuplu dünyada Rusya’ya   komşu İslam ülkelerini Batının savunması için Rusya’ya karşı kalkan olarak kullanmıştır.
İkinci Dünya savaşından sonra Batının önderliğini İngiltere den Amerika devralmıştır. Bu nedenle Türkiye ABD ne yaklaşmak gereğini duydu. 1947 yılında Türkiye ve Yunanistan Sovyetler birliği tehdidi altında diye Truman doktrini çerçevesinde ekonomik ve askeri yardım planına alındı. Genel Kurmay Başkanı Salih Omurtak başkanlığında bir Türk askeri heyeti Amerika’ya gitti.1948 de Türkiye Dünya Bankasından ilk borcunu (50 milyon$) aldı. Marshall yardımı yürürlüğe sokuldu ve 48-52 yılları arası 351 700 000$ yardım aldı.Türkiye 1950 de Kore ye asker gönderdi.Bu birlik, ABD birliklerini korumak için çok büyük kayıplar verdi. ABD Başkanı Truman Türkiye’ye yardımı 3 katına çıkardı.Sonuçta Türkiye 1951 yılında Nato’ya kabul edildi. 1952 de düşünce,finansman ve teçhizatı’nı ABD nin verdiği,Özel Harp Dairesi , Seferberlik tetkik kurulu adıyla kuruldu.Sınavla Türk subayları Amerika’ya davet ediliyor, özel harp kursları görüyordu. İlk giden 16 subay arasında Yüzbaşı Alpaslan Türkeş de vardı. Daha sonra kurulduğu ülkelerde Gladio diye isimlendirilen özel harpçiler Türkiye de tüm ihtilallerde ve kirli işlerde görülecekti. 1927 yılında kurulan Milli Emniyet Hizmeti (MEH) teşkilatının da CİA ve diğer yabancı batılı istihbarat servislerinden yoğun parasal destek gördüğü 1955-56larda Başbakanlık Müsteşarı tarafından tespit edilmişti. 1955 5 Eylülde Selanik de Atatürk ün doğduğu ev bombalanmış ve 1 gün sonra İstanbul Beyoğlu’nda azınlıkların dükkanları çirkin bir şekilde yağmalanmıştı.Bu olayın Özel Harp Dairesi tarafından planlandığını Yıllar sonra özel harpçi Org. Sabri Yirmibeşoğlu hatıratında açıklayacaktı.Planlayıcılar kahraman Türk subayı olarak terfi ederken, olaydan haberi olmayan Demokrat Partisi iktidarı Yassı adada bu olay nedeniyle de Anayasayı ihlalden mahkum olacaktı.21 ocak 1972 tarihli Daily Telegraph gazetesi CİA in hangi ülkelerde darbe yaptığını açıklarken Türkiye de 1960 ihtilalini ve 1971 müdahalesini CİA kaynaklarına dayanarak bildirmiştir. 12 Mart 1971 müdahalesinden birkaç yıl sonra, Eski Dış İşleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ’12 Mart darbesinden 3 ay önce ABD Büyükelçisi’nin ‘haşhaş ekiminin yasaklanmasını Türk Hükümetinden istediğini’ ve Başbakanın bunu kabul etmediğini, ABD Büyükelçisinin ise ‘çok yazık bundan fena neticeler doğacak dediğini’ söyleyerek ‘çok fena neticeler belli oldu. 3 ay sonra hükümetimiz düşürüldü’ dedi. Darbe sonrası kurulan hükümet haşhaş ekimini kısa sürede yasaklamıştı. 12 Mart darbesi öncesi Hv.K.K. Muhsin Batur bir ödül töreni için ABD ye gitmişti.Soğuk savaşın en hızlı olduğu bu yıllarda ABD Türkiye de kendi kontrolünden çıkmış sol eylemlerden rahatsız oluyordu. Bu nedenle Komutana Darbenin ne zaman yapılacağını sordukları yazılmıştır. 1971 darbesinde sol eylemlerde kullanılan pek çok eylemci hapislerde çürür, gizli köşklerde işkenceye tabi tutulur veya çatışmalarda öldürülürken CİA ve Özel harpte bu eylemcileri kullananlar başarıları ile övünüyorlardı.
1974 Kıbrıs müdahalesinden sonra ABD ile ilişkilerimiz bozulunca Org Semih Sancar Başbakan Ecevit’ten örtülü ödenekten, örtülü ödenekteki paranın tümüne yakın olan birkaç milyon lira istiyor.Ecevit ne için istediğini sorunca ‘Özel Harp Dairesi için istediğini, daha önce bu dairenin masraflarının ABD tarafından karşılandığını,bu dairenin ABD askeri yardım kuruluşu ile aynı binada çalıştığını ’ bildiriyor. Ve Ecevit 12 Mart sonrası Kontrgerilla faaliyetleri ile ilişkili bu teşkilatı tam öğrenemeden iktidardan ayrılıyor.
 
1975-80 yılları Türkiye için terörün tırmandığı yıllardı. 1974 de terörden 4 kişi ölürken, 75 de 35, 76 da 104, 77 de 292 kişi ölüyor. 1978-79 İranda Humeyni devrimi ABD’nin gözlerini dört açmasına ve Türkiye ye ayrı bir ilgi göstermesine neden oluyor. 7-8 Haziran 1980 de Gn.Kur. Bşk Kenan Evren ABD ye gidiyor. Başkan Carter in milli güvenlik Danışmanı Zbigniew Brezinski ile görüşüyor. Brezinski İstikrarlı bir Türkiye istiyoruz. Ama Türkiye bu konuda iyiye gitmiyor bir şeyler yapmak lazım’ diyor. 12 mart darbesinde olduğu gibi ihtilalden 1 hafta kadar önce de Hv.K.K. Tahsin Şahinkaya ABD de görüşmelerde bulunuyor. 11 Eylül günü öğle vakti Başbakan Demirel Bir müdahale olacak mı diye etraftan bilgi toplamaya çalışıyor ama sonuç alamıyor. 12 eylül sabahı İhtilal başarılmış Erzurum daydım. İhtilal Başlamadan önce Ankara da basılan taşra baskısı Günaydın gazetesinin birinci sayfası alt yarısında üç sütuna basılmış bir yazı başlığı dikkatimi çekti. Başlıkta’ Ankara da önemli olaylar bekleniyor. Avrupa dan bir uçak dolusu gazeteci geldi.’ Yazıyordu. Yani başbakanın ihtilalden haberi yokken Avrupalı gazeteciler ihtilali yakından izlemek için tam gününde gelmişti. Brezinski darbeyi ABD başkanına tiyatroda oyun seyrederken haber veriyor ve ‘Bizim çocuklar başardılar’ diyordu.Darbe sonu 11 eylüle kadar tırmanarak devam eden terör olayları birden son buldu,Hükümet düşürüldü, Parlamento feshedildi, siyasi partiler kapatıldı. 650 000 kişi gözaltına alındı. ‘Asmayıp da besleyelim mi?’ diyerek 50 kişi idam edildi.14 000 kişi vatandaşlıktan çıkarıldı,229 kişi işkencede can verdiği, kayıpların sayısının ise bilinmediği yazıldı. 1974 Kıbrıs müdahalesi sonrası Nato’dan ayrılan Yunanistan’ın tekrar Nato’ya alınması Türkiye tarafından hiçbir engelleme ile karşılaşmadan sağlandı.Ana çatısı ile bugünde geçerli olan yeni Anayasa hazırlandı.Anayasaya yerleştirilen birbirine zıt pek çok tuzak deyimlerle zalimlere zulüm yapma imkanı sağlandı.İhtilal sonrası Türkiye de görev yapan ABD elçisinin İhtilalin Lideri Kenan Evren hakkında hatıratında yazdıkları çok ilginçtir. Büyükelçi ‘ Evren çok hoş bir insandı,diyalogumuz çok iyiydi Atatürk’e bağlı insandı. Kendisinden bir istekte bulunacağımız zaman, Atatürk’ün o konu ile ilgili bir sözünü bulur söylerdik hemen kabul ederdi’ diyor.Acaba Büyükelçi başörtüsü veya bazı lisanların yasaklanması yönünde bir telkinatta bulunmuş mudur? doğrusu merak ediyorum. 1980 ihtilalinin Time dergisine ‘Dünyanın en zengin generali’ diye kapak konusu olacak generalleri de Türkiye ye kazandırdığını söylemeden geçmeyelim.
1990lı yıllar Dünyada komünist blok un yıkıldığı,tek kutuplu globalizmin benimsenmeye başlandığı, Nato yani Batı tarafından İslam’ın düşman olarak kabul edildiği yepyeni bir dönemdi. Amerika Irakla İran ı 8 yıl savaştırdıktan sonra, diktatör Saddam’ın   Kuveyt’e girmesine önce ses çıkarmamış,daha sonra Saddam’a savaş açarak Orta Doğuda Bütün Kontrolleri eline almıştı.Komünist blok’un yıkılması ile tüm dünyada dinlere yönelmede artış olurken, İslam Ülkelerinde elinde tuttuğu medya ile halkı İslam dan uzaklaştırmaya çalışıyordu.Türkiye de o yıllarda Ali Kalkancı-Fadime, Aczimendiler, Müslim-Fadime,Hizbullah eylemleri medyanın günlük senaryolarında yerlerini alıyordu. Bu arada Prof. Muammer Aksoy, Prof. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi solcu aydınlar faili meçhul suikastlara kurban gidiyor, bütün bu cinayetlerin şeriatçılar tarafından işlendiği medyada çeşitli senaryolarla anlatılıyordu. Bunlardan ilginç olanı Bahriye Üçok   bombalı paketle suikast konusunda MİT tarafından eğitildikten 1 hafta sonra gönderilen bir bombalı paketle öldürülmüştü. En çok araştırılan Uğur Mumcunun ölümü arabasına egsozla motor arasına yerleştirilen askerlerin kullandığı C-4 tahrip kalıbı ile gerçekleştirilmişti.Cinayeti işleyenler telefonla gazeteleri arayarak yığınla İslamcı terör örgütü ismi vermişlerdi. Cinayet öncesinde körfez savaşında türlü numaralar çeviren Amerika’ya karşı tepkiler artmıştı, İslami yayın yapan radyo ve TV istasyonları artmaya ve islami şuurlanma yaygınlaşmaya başlamıştı, İmam Hatiplilerin Harp Okuluna girişine imkan sağlayacak kanun Teklifinin Meclis Milli Eğitim komisyonunda görüşülmesi kabul edilmişti. Ölümünden birkaç gün sonra da İran Dış İşleri Bakanı Türkiye ye gelecekti. Cenaze büyük bir kalabalığın omzunda ‘Kahrolsun Şeriat; Mollalar İran a’ sloganları ile taşınmış, Uğuru öldürenler müşiş bir iş başarmışlardı. Bunun gibi pek çok provokatif olaylar MGK toplantılarına yakın olarak uygulamaya konur, MGK da gündem konusu olurdu.Bu olay sonrası MGK’nın talebi ile özel radyo ve TV’lerin yayınları durduruldu, İmam Hatiplilerin Harp okuluna girmesine imkan sağlayacak kanun teklifi reddedildi, İran Dış işleri Bakanını ziyareti Uğur’un cenaze merasimi gölgesinde sönük geçti. Uğurun Şeriatçılar tarafından öldürülmediği ailesi tarafından da kabul edildi. Ama bugüne kadar kimin öldürdüğü de anlaşılamadı.
Nato’nun yeni düşmanımız İslam fikri başlangıçta Türkiye de benimsenmedi gibi görünse de Nato’nun bir parçası olan TSK da yeni konsept yönünde çalışmalar 94 yılında göze çarpmaya başlamaktadır. Subay ve astsubaylardan eş ve çocuklarının resimleri istendi. Eşi Türbanlı,baş örtülü fotoğraf verenler derhal sakıncalı veya şüpheli listesine alındı.Bir süre sonra Jn.Gn.Komutanı Teoman Koman kışlalarda subay ve astsubayların Cami ve mescitlere gitmesini yasaklayan bir emir yayınladı.Bu arada sivil hayatta Aczimendiler gibi provokatif olaylar devamlı gündeme getiriliyordu. Siyasi ortam ise oldukça karışıktı. ANAP da Genel Başkan Mesut Yılmaz güven sağlayamamıştı. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ekonomik krizi atlatmakta zorlanıyor, rüşvet, hortumculuk, haksız mal edinme dedikoduları iktidarı sarsıyordu. Solcu partiler birbiri ile uğraşmaktan başka bir şey yapamıyor, Refah partisi gittikçe güçleniyor, yeni konsepte ayak uydurmaya çalışan TSK bu durumdan çok rahatsız oluyordu. !995 seçimlerinden Refah birinci parti olarak çıkmıştı, DYP-ANAP koalisyonu yürümemiş, ANAP Refah koalisyonu son anda askerler tarafından engellenmişti. Erbakan Çillerle anlaşarak 96 yılında Refah yol kuruldu. Askerler 96 Ağustos YAŞ toplantısında Hükümete karşı ilk siyasi tavrı koydular.YAŞ ta irticai nedenlerle diyerek 13 subay astsubayı ordudan uzaklaştırdılar.Halbuki daha önceki toplantılarda ordudan YAŞ yolu ile ayrılanlar disiplinsiz diye ilan edilmekteydi. Bu YAŞ toplantısı sırasında ordudan uzaklaştırmalara hiç itiraz etmeyen Erbakan Başbakanlık konutunda verdiği davette alkollü içki vermeyince Güven Erkaya ile rakı krizi yaşanmıştı. Komutanlar bu hükümeti istemiyorlardı.Daha önce baş tacı olan Tansu Çiller Erbakan’la hükümet kurduğu için tukaka olmuştu. AŞ ta ihraç sorunu çıkarmayan Başbakana Aralık Şurasında 69 kişiyi sundular. İmza yine sorunsuzdu. Askerlere karşı ölçülü davranan Başbakan sivil ortamda bu ölçüyü muhafaza edemiyordu.Konutunda bazı tarikat liderlerine verdiği iftar yemeği medya tarafından abartılarak kullanıldı. Arkasından Sincan da Kudüs gecesi nedeniyle provokasyonlar yaşandı. Ve Sincan da tanklar yürütülerek 28 Şubat 1997 de MGK toplantısı sonucu Refah Yol’un ipi çekildi. 3.5 ay sonra da hükümet istifa etmek zorunda kaldı. Silahlı Kuvvetler tarafından çeşitli kurum ve kuruluşlara İrtica brifingleri verildi. Bunların arasında yüksek yargı organları da vardı. Oysa Yargıyı etkilemek Anayasamıza göre Anayasal suçtu. TSK dan 1200 civarında subay ve astsubay YAŞ kararı ile sorgulanmadan, mahkemeye çıkmadan, savunma hakkından mahrum ve ne ile suçlandığını bilmeden yargısız infaza maruz kaldı. Bunu tasvip etmeyen 10.000 in üzerinde subay astsubay da emekliliğini isteyerek ayrıldı. İrtica fişlemesi askerlerden, memurlara,polis, öğretmenlere,hatta işportacı ve kokoreççilere kadar yaygınlaştırıldı. Türkiye de komünist Sovyet rejiminden daha baskıcı bir uygulama görüldü. Bu uygulamada yardımlarından dolayı kartel medyasına teşekkür edildi. Aykırı yazanlar andıçlanarak devre dışı bırakıldı.Pek tabii bu arada menfaatçi hortumcular da boş durmuyordu.Bankaların içleri boşaltılıyor,ekonomi alt üst oluyor, önceden bazıları tarafından birçok maddesi ihlal edilen Anayasa Cumhurun başı ile Başbakan arasında fırlatılıyordu. Milli birlik ve beraberlik çok yara almıştı. Ordu, yargı,Cumhurbaşkanı ve medyanın itibarı her gün biraz daha azalıyordu. 1999 büyük depremi yanında siyasi ortamda yapılan tahribat Ülkeyi tarihinin en büyük krizine sürükledi. Ve Türkiye iflas etmişti. 28 Şubat Post modern darbesini yapanlar Ülkeyi IMF’nin kucağına oturttular. Açlık sefalet, ahlaksızlık, adaletsizlik aldı yürüdü. Batan bankaların her birinin enkazı altından ordudan irtica nedeniyle subay astsubay uzaklaştıran çok disiplinli komutanlar çıktı.Bazı disiplinli komutanların ise orduya iş yapan Müteahhitten 150.000 $ borç alarak, veya kaynağını açıklayamadıkları paralarla mülk edindikleri tespit edildi. Milletimiz bu pisliklerin sorumlularını 3 Kasım 2002 seçimlerinde Parlamentonun % 95 ini değiştirerek siyasi mevta haline getirdi. Böylece bundan sonraki siyasetçilere dürüst davranmaları konusunda gerekli dersini verdi.
Değerli konuklar başından beri izlediğiniz gibi bütün darbeler iç ve dışarıda bu milletin düşmanlarının ve menfaat çetelerinin işbirliği ile hazırlanmıştır. Bu arada bazı vatanseverler farkında olmayarak kullanılmışlardır. Devrimler milletin sosyolojik, psikolojik, ahlaki,hukuki, iktisadi yapısını bozmakta tedavisi çok güç sorunlara neden olmaktadır. İhtilalleri yapanlar cezalandırılmadıkça ihtilal heveslileri daima olacak,ülke bu tehditle her zaman karşı karşıya kalabilecektir. Milli iradenin tecellisini sağlamaya çalışmak ve milletin sesine kulak vermek her Türk vatandaşı ve yöneticisinin görevidir. Milletimiz, Meclisimiz ve hükümetimiz darbelerin yaralarını sarmak için üzerlerin düşen görevi yapmalıdır. Hepinize saygılarımı sunarım.
26-02-2006
 PROF. DR. AHMET ALPER
Son Düzenlenme Pazartesi, 24 Mart 2008 09:50
Prof.Dr. Ahmet Alper

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Cafer Fatihan Cuma, 22 Ocak 2010 18:00 yazan Cafer Fatihan

    Maşaallah Ahmet Bey, darbelerle ilgili herşeyi güzel toparlamış. Darbeci hergelelerin ipliğini, boyasını, foyasını pazara çıkarmış, Diline, kalemine sağlık. Çalışmalarınızın devamını talep ediyorum. Radyo, televizyon ve internet aracılığıyla; konferanslar, seminerler, birifingler hülasa ne yol varsa o yol ile halkın ve ilgili-ilgisiz veya yetkili-yetkisiz herkesin bilgilendirilmesine ve şuurlandırılmasına devam ediniz. Allah yolunuzu açık etsin. Ayağınız Taş değmesin. Sizin gibi imanlı hak aşığı mütefenninler her zamankinden daha çok ve çalışkan olsun Amin...!

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...