Pazartesi, 29 Ekim 2018 13:56

Sömürülmekten Kurtulmak İçin Ne Yapmalı 1

Allah-ü Teâla’nın bir ‘ TEŞRİÎ, birde ‘ TEKVİNÎ’ ayetleri vardır.

  • TEŞRİÎ AYETLER: Şeriatla, din ile ilgili ayetlerdir. Teşriî ayetler Kur’anı Hakim de bildirilmiştir. Resulullah asv da Kur’anın tebliği, talimi ve tatbiki ile görevlendirilmiştir. Teşriî ayetlerin açıklaması, tefsiri ve nasıl hayata tatbik edileceği RESULULLAH’a uymakla mümkündür. Resulullah’ın anlamasının dışında Kur’ana anlam yüklemek yeni bir din uydurmaktır. Teşriî emirlere uyulur veya uyulmaz. Uyanlar ve mucibince amel edenler (gereğini yapanlar) mü’minlerdir. Uymayanlar ise fasıklardır (günahkarlar). Dine uymanın veya uymamanın mükafatı ve cezasının bir kısmı ‘DÜNYA’DA da görülmekle beraber, ekserisinin neticesi ‘AHİRET’TE görülecektir( Allah’ın vadi icabı). Çünkü başta Peygamberler olmak üzere pek çok Allah dostları (evliyalar, abidler, zahitler vs) dünyada sıkıntı içinde yaşamışlar, zalim ve gaddarların eziyetlerine, zulümlerine maruz kalmışlardır( tarihteki ciğersiz vakalar vs) ve halende kalmaktadırlar.Buna karşılık fâsıklar, münâfıklar, zalimler müreffeh bir hayat yaşamış ve çok defada dünyada cezalarını çekmeden gitmişlerdir. Elbette sâdıklar, muhlisler için bir dar-ı saadet, mücrimler ve zalimler içinde bir dar-ı mücazat yeri olacaktır. Ki buda ancak Ahirette olacaktır. Aksi ise muhaldir. Çünkü ADİL-İ MUTLAK OLAN ALLAH’I İNKAR ETMEK GEREKİR,BU DA MÜMKÜN DEĞİLDİR.
  • TEKVİNÎ AYETLER: Yaratılışla, kainatla, mahlukatla ilgili ayetler (kanunlar)dir. Yanlış olarak ‘TABİAT’ (doğa) kanunları denen ‘ ADETULLAH (SÜNNETULLAH) kanunlarının (ayetlerin) manasını, açılımını, açıklamasını ‘ İLİM VE İLİM ADAMLARI’ yapacaktır.

Dine ( teşrii ayetlere) uyulup, uyulmaması gibi Tekvinî kanunlara (Sünnetullah) da uyulur veya uyulmaz.

UYULMASI DEMEK;

AKLI kullanarak DÜŞÜNMEK, ÇALIŞIP,GAYRET EDİP,ARAŞTIRARAK CANLI – CANSIZ YARATIKLARI İNCELEYİP , İNSANIN İHTİYAÇLARINI KARŞILAYACAK FAYDALARI,İCATLARI,KEŞİFLERİ,TEKNOLOJİYİ ÜRETMEK YANİ ‘ İLİM’ YAPMAKLA OLUR.

UYULMAMASI İSE;

AKLI KULLANMAMAK, DÜŞÜNMEMEK, ÇALIŞMAMAK,ARAŞTIRMAMAK, TÜKETMEK FAKAT ÜRETMEMEK VEYA TÜKETTİĞİNDEN AZ ÜRETMEK VS DEMEKTİR.

Teşriî ayetlere ( kanunlara) uyup- uymamanın ekseri ‘ KÂRI VE ZARARI’ DÜNYADA görülür.

ADETULLAH’A (TEKVİNÎ KANUNLARA) UYUP, GEREĞİNİ YAPAN TOPLUMLAR ; gelişir, zenginleşirler. Zenginleştikçe ilmi çalışmalara ( AR-GE) daha çok yatırım yaparlar, dolayısiyle ileri teknoloji ürünleri ( katma değeri yüksek) üretirler. Katma değeri yüksek ürünlerin fiyatları da yüksek olur. Bu ürünleri üretemeyen, fakat ihtiyacı da olan toplumlara satarak sermaye birikimi yaparlar. Sermaye birikimi yeni yatırım ve kâr demektir. Bu kârlı döngü devam eder durur tâ ki tüketim toplumları üretim toplumu oluncaya kadar.

TEKVİNÎ KANUNLARA UYMAYAN TOPLUMLAR; Tüketim toplumlarıdır. Böyle toplumlar ihtiyaçları olan ürünleri üretemez, üreten toplumlardan yüksek bedeller ödeyerek satın alırlar. Mevcut kaynaklarını satın almada kullanırlar veya kullandırırlar. Böyle toplumlarda üretim yok veya yetersiz olduğundan paralarının değeri düşer, emeğin ücreti azalır, enflasyon yükselir, hayat zorlaşır. Tüketim toplumları tam bağımsız da olamazlar, ekonomik olarak hep dışa bağımlı olurlar. Bu bağımlılık, belli bir seviyeden sonra hayatı daha da zorlaştırarak kargaşa, nifâk, ihtilâl vs zeminini hazırlar ve toplum bölünür veya devlet yıkılır.

Batı toplumları düşünceyi keşfedinceye kadar skolastik öğretinin baskı ve zulmüne maruz kalıp, yakılarak,giyotine giderek bir bedel ödemişlerdir. Ama düşünce uykudan uyandırılıp aktif hale getirildikten ( rene’descartes) sonra süratle ilimi çalışmalar gelişmiş, icat ve keşifler artmıştır .İlimle teknolojilerini geliştiren milletler kuvvetlenerek, teknolojileri gelişmemiş zayıf toplumları sömürmeye başlamışlardır. sömürgecilikle, sermaye ve kaynak elde edilince, ilmi çalışmalar daha da hızlandırılmış ve inovasyonla yeni ileri teknoloji ürünleri ( askeri, kimyevi, sağlık, sanayi vs ürünler) üretilmiştir. İleri teknoloji ürünleri, bunları yapamayan ama ihtiyaç duyan ülkelere pahalı olarak satılarak sermaye ve kaynak artırımı sürdürülmüştür.

Netice olarak; sermaye ilmi, ilim de teknoloji üreterek sermayeyi destekleyip kuvvetlendirmiş ve bu üreten daire genişleyerek devam etmiştir.

Üreten, ihracatı, ithalatından fazla olan, cari fazlalığı, sermaye birikimi olan ülkeler; üretemeyen, cari açığı olan ihtiyaç sahibi ülkeleri pazar yaparak, hem ürünlerini, hem de sermayelerini pahalıya satıp sömürmeye devam ediyorlar.

Bu sömürü, sömürülen ülkelerin gelişimini tamamlayıp, üretip, cari açıklarını dengeleyinceye kadar da devam edecektir.

Devam edecek…

Prof.Dr.Yusuf ÖZERTÜRK

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Nafi Yalçın Salı, 30 Ekim 2018 14:53 yazan Nafi Yalçın

    Kıymetli Hocam, iman, ibadet, ahlak ile çalışmak, üretmek, ilim öğrenmek, araştırmak, keşfetmek, üretmek ve dünyevi nimetler arasında olan bağları güzelce dile getirmişsiniz. Dilinize sağlık.
    Madem konu ile ilgili yazılarınız devam edecek, bir konu belirsiz gibi görünüyor, sanki biraz daha tavzih etmeye ihtiyaç var. O da şudur:
    Batılı toplum ya da devletlerin bilim, keşif, sanayileşme ve üretme ile başlayan gelişmeleri sanki beraberinde öteki milletleri sömürgeleştirmeyi zorunlu hale getirmiş gibi bir imayı akla getiriyor. Oysa zayıf ve fakir ülke ve milletleri sömürme Batı toplumunun merhametsiz hayat felsefesinden ve doğru iman, ahlak ve ibadet ekseninden uzak düşünce ve yaşayışından kaynaklandığını düşünüyorum.
    İstikamet üzere olan zengin ve müreffeh bir toplum daha zayıf ve fakir milletlere üstünlüğünü onları Batının emperyalist ve sömürgeci politikalarına sapmadan da gösterebilir. Var olan üretimini ve diğer güçlerini teşrii ayetlerin/dinin rehberliğinde onlarla paylaşarak gösterebilir. Kazan-kazan usulünü tercih edebilir.
    İlahi irşattan mahrum Batı toplumlarının dayanağı kuvvet, hedefi menfaat ve toplumlararası ilişkileri milliyetçilik ve ırkçılık olduğundan kendisi dışındaki insanlığa sömürgecilik, mücadele, savaş, yıkım, karmaşa ve emniyetsizlik gibi sonuçlar getirmiştir. Oysa Kur’an medeniyetinde toplumlar hakka dayanır, hedef fazilettir, topluluklar arası bağlar dini, sınıfi ve vatani bağlardır. Böyle bir medeniyet anlayışının insanlığa kazandırdığı ise ittifak, dayanışma, yardımlaşma, birlikte kalkınma, emniyet ve mutluluktur.
    Selam ve saygılarımla

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...