Bu mektubda görülen samimi ifadelerden dolayı, virgül ve noktasına dahi dokunmaya gönlümüz el vermedi. Nasıl geldi, öylece yayınlandı.
Başbakana mektup
Kınalı kuzuların hatırasına…….
Sayın başbakanım,
Size bu satırları yazarken karmaşık duygular ve gelgitlerin içinde yazıyorum.
Gözlerim dumanlı, içim hicran, duygularım ebede uzanmış…gözümden iki damlayaş ha damladı ha damlayacak.
Sayın büyüğüm,
Geçen günlerde 12 yaşındaki oğlum zübeyr ile aramızda geçen bir diyaloğu anlatmak istedim. Bunu anlatırken bir babanın çaresizliğini ve çıkmazlarını ve boğazına takılan o bir yudum duyguyu özümsemenizi istedim…nede olsa siz de önce baba sonra başbakansınız…
Evet saygıdeğer büyüğüm,
Ben kim miyim???
Ben mustafa damar,
1984 yılı ışıklar askeri lisesi
1988 yılı harp okulu mezunu ve
1999 yılı ağustos y.a.ş zedesiyim.
Dedem mehmet damar
Babam mustafa şadi damar
Diyeceksiniz ki seni anladıkta deden ile babana ne oluyor?
Dedem bu vatan için yemen’e kadar gitmiş ve yaklaşık olarak 13 sene askerlik yapıp vatanına dönmüş,kurtuluş savaşında ege dağlarında milis kuvveti olarak bulunmuş ve babam 9 yaşında iken vefat etmiş büyük bir gazi…
Babam yine bu vatana hizmet etmiş ve bu hizmetini kore’de savaşarak yerine getirmiş 79 yaşında kore gazisi piri fani ihtiyar bir gazi…
Evet ben de bu iki neslin arkasından gelen y.a.ş gazisiyim.
Dedem ve babam gibi savaşmak bana nasip olmadı ama bizde ayrı bir cephede iman ve istikamet savaşı vererek gazi olduk…
Atalarım ile aramdaki fark onlar kurşunlara göğüslerini siper etti biz imanımızı…fikriyatımızı…yaşantımızı….
Bir gün akşam vakti işten döndükten sonra evde ailecek otururken oğlum bana beklenmedik bir soru yöneltti:
--baba bugün okulda bir anket doldurulurken babanızın mesleği diye bir bölüm vardı ve ben burayı boş bırakmak zorunda kaldım çünkü oraya ne yazacağımı bilemedim dedi
--neden oğlum o bölüme her zaman övünerek k.k.k lığından ayrılma y.a.ş zede resen emekli ordudonatım yüzbaşı olarak yazabilirsin evladım dedim…
--baba! Olmaz o tabiri yazarsam ben arkadaşlarımın yanında kendimi ezik hissediyorum. Sanki seni vatana hainlik yapmışta onun için askeriyeden uzaklaştırmışlar duygusu hakim oluyor. Kimse sizin yaptığınız annemin başını açmayarak yanında duruşunu senin namazın için her şeyi feda edebilek kadar kararlılığını, fedakarlığını ve islam kahramanlığını anlamıyor…meseleyi derinlemesine bilmediklerinden psikolojik olarak kendimide suçlu hissediyorum dedi ve benim başımdan aşağı kaynar sular döküldü, hanımla sadece birbirimizin gözlerinin içine bakakaldık.
sonra oturdum düşündüm. Bu iz bende olduğu sürece evlatlarımında arkasından bu damga devam edip gidecek.
Oysa ben 1999 yılında görevimden el çektirilirken oğlum 13 aylık, kızım 2,5 yaşında idi ve dünyadan bihaber idiler. Benim çocuklarımın ve benzer durumda olan diğer y.a.ş zede çocukların ne suçu olabilirdi.bugün bu çocukların ne suçu varki babalarından dolayı belkide hayat boyu yaftalanacaklar. Belki ilerde oğlum subay olmak istediğinde olmaz sen irticai sebeplerden dolayı hüküm giymiş bir babanın oğlusun bu orduda sana yer yok diyecekler…belki kızım bir memuriyete girmek isteyecek ona da duuurr diyecekler…varın gerisini siz düşünün…
bu satırları size yazarken bir şairin şu adam benim babam ağıtını dinliyorum.nede güzel söylemiş nede güzel bizim hayatımıza özet olmuş.evet benim babam bir işçi idi 6 çocuk değil ama 4 çocuk yetiştirdi. Hemde bir işçi maaşıyla….
Hiç unutmuyorum elleri öpülesi sırtımın ebede kadar yükü olsa taşıyacağım köylü kızı anam ben 15 yaşında askeri lise imtihanını kazanıp beni bursa’ya uğurlarken
--ana neden beni bu çocuk yaşımda gurbete gönderiyorsunuz dediğimde yüreğine taş bağlayarak gözünde iki damla yaş ile
Oğlum baban işçidir aldığı maaşla 4 evladını okutmakta güçlük çekiyor sen yatılı okursan abin, ablan,kardeşin daha rahat okuyacak
Sen benim çanakkale’ye gönderilen kınalı kuzulara benzersin bende seni vatana emanet ediyorum a yavrum ….dedi.
Ve bütün sözler orda bitti….
Dile kolay 15 yaşında başlayan bir gurbet ve 8 yıl yatılı hayatın ardından 1988 yılında ord.tğm. Olarak kıtaya ilk hareketimiz…
Ben teğmen rütbesini omuzlarıma taktığımda gazi babamın gözünde o gurur ne kadar görülmeye değerse, ben 1999 yılında meslekten ihracımda babamın inançlarında ki yıkıntı o kadar sert ve acımasız oldu ki anlatamam.
Kore savaşındaki kurşun onu yıkamamıştı ama içerden gelen bu kahpe kurşun babamı ta kalbinden vurdu, inandığı değerlerden vurdu,
O günden sonra babamın gururla iki gözü yaşararak anlattığı kore hatıralarını artık dinleyemez olmuştuk,
Çünkü babam ağır yaralanmıştı hatta bu yara bir gün öyle kanayacaktı ki iki dizinin üstüne çökecekti…
Bir gün askeri hastane kapısında bir uzman çvş. Kapıda bu koca çınarı durduracak ve amca sakalını kesmeden hastaneye giremezsin diyecektir…
Babamda ne diyorsun oğlum ben bu vatan için canımı ortaya koymuşum desede o gün bugündür babam bir daha asla o kapının önünden geçmedi…geçemedi…geçmek istemedi…
Ve bana bir gün telefonda şunu söyledi sen haklıymışsın be oğul, bunu yapanlar gerçek vatan evladı olamaz….
Babam beni hep subay olarak hatıralarında yad etsin diye izmir’de yanlarına taşınmaktansa gözünden uzak olmak adına istanbul gurbetine geldim.
Ama ne geliş mak.müh. Bir ev hanımı , 1 yaşında oğlum zübeyr, 2,5 yaşında kızım zeyneb ve sudan çıkmış balık misali bir ben. Ne elde var ne avuçta…şu dünyada yiyeceğimiz lokmalarımızı kıskanmış bizi o halimiz ile sokağa atmış garip düşünceli insanlar…
Meslek…y.a.ş zede yüzbaşı,
o güne kadar hep arazide eğitim alanında, karargahta emir almış emri yerine getirmek için varını yoğunu ortaya koymuş gencecik bir subay idim, ama 33 yaşımdan sonra vasıfsız bir çalışan oldum.
Onuru kırılmış, tel örgüsünün içinden başka hayatı tanımayan bir garip.
Dediler ki ne iş yaparsın,
yaz be zübeyr’im baban için
O .. Yani benim babam ne iş olursa yapar, ama öncelikle vatan için canını vermekse onu en başta yapar…çünkü atasından aldığı ilk dersi bu
Vatan için bu canlar feda olsun.
İşte zübeyr’im sen kınalı kuzuların inşaallah son temsilcisi olacaksın…
Çünkü inanıyorum ve rabbimden dua ediyorumki bu vatan gerçek evlatlarını bir gün anlayacak ve gerçek demokrasi ile tanışacaktır.
Sayın büyüğüm, başbakanım,
Sizden birtek şey istiyorum şu anda 45 yaşındayım, türkiye içinde dönen olayları daha iyi idrak ediyorum. Belki bu yaştan sonra gel eski mesleğini yap deselerde o enerjiyi artık kendimde bulamıyorum ama çocuklarımız için tüm samimiyetimle onurumuzu ve meslek ünvanımızı geri istiyorum. Geri istiyorum çünkü çocuklarımız bizim kimliğimiz altında ezilmesinler…
İnanıyorum ki bu vazifeyi yapmak arzusu sizi de allah(c.c) katında ayrıca onurlandıracaktır.çünkü bu iradenin sizde olduğunu ve daima olacağını müşahede ediyoruz.
Allah yar ve yardımcınız olsun…
2011 yılının milletimiz, memleketimiz ve islam alemine hayırlara vesile kılması nı dua eder,
Saygılarımı sunarım.
Zübeyr bahadır , zeyneb berrenur ve bir ay sonra doğacak
Nesibe zehra damar’ın
Y.a.ş zede babası
Mustafa damar
30.12.2010