Değerli Adaleti Savunanlar Derneği,
19.. ……. doğumluyum. Babam …, annem ev hanımıdır .
Yolculuğum bundan tam altı yıl önce ….. tarihinde Kuleli Askeri Lisesi intibak kampına katılmakla başladı. O yolculuk ki beni şu an sizlerle tanıştırıyor. Severek ve isteyerek gittiğim Kuleli Askeri Lisesi’ne 5,00 ilköğretim kredisi ile adım atmıştım. Çok başarılı, takdirlerle dolu bir eğitim ve öğretim süreci geçirdim. Dersime gelen öğretmenlerim olsun idari amirlerim olsun, tüm komutanlarımın gözdesi ve el üstünde tutulan bir askeri öğrenciydim. Aynı zamanda okulun sunucu öğrencisi ve mihmandarıydım.
Kuleli Askeri Lisesi’nde tiyatro, çevrecilik, uçak yapımı-maketçilik, biyoloji proje ve dans kollarında etkin olarak faaliyet gösterdim. Biyoloji proje grubunda Tübitak ve Çevre Okulları yarışmalarına katılarak ödüller aldım. Yanı sıra okulda keman, bağlama, hızlı okuma gibi kurslara katıldım. Bilgisayar ve elektronik becerilerimle arkadaşlarıma yardımcı oluyordum. Dördüncü sınıfta Michigan ve MIT (Massachusetts Institute of Technology) üniversitelerinden teklif aldım. Fakat bunun için maddi durumumuz uygun değildi. Kafamda Kara Harp Okulu’na gitmek, subay olmak ve vatanıma güzel hizmetler vermek vardı. İnternet Kuvvetleri Komutanlığını kuracak ve ülkemizi geleceğin askeri bilişim devi yapacaktım. Bu duygu ve düşüncelerle Kara Harp Okulu’na geçtim.
Kara Harp Okulu intibak kampı eğitimlerinde azim ve sabırla başarı gösteriyordum. Bir gün ortada hiç neden yokken “Eğitim eksiği olanlar”, “Disiplin eksiği olanlar” adı altında ortalama on kişilik bir grup oluşturuldu ve ben de bu gruba dâhil edildim. Hangi faaliyette olursa olsun, bir şekilde olmayan eksiklerim bulunuyor, tekrar tekrar süründürülüyor, disiplin kazandırmak adıyla bezdiri(mobbing) faaliyetlerine maruz kalıyordum. Sabah kalk saatimiz beş iken gece üç buçuk, dörtlere kadar ayakta tutuluyordum ve istirahatim engelleniyordu. Elli beş günlük intibak kampını bu şartlar altında usanmadan tamamladım. Yaşadıklarıma rağmen kırılma noktasına gelen, bırakmayı düşünen arkadaşlarıma da dayanmaları için yardım ediyordum.
İntibak kampının ardından birinci sınıfa başladım. Değişen bir şey olmamıştı. Son derece düzenli olan dolabımdan, bakımını tam yaptığım tüfeğimden savunmalar alıyor ve bu savunmalar neticesinde oda hapsi cezasına maruz kalıyordum. Arkadaşlarımın dolaplarında yumak yumak kirler, düzensiz malzemeler varken numaraları bile alınmıyor, takdir ediliyorlardı. Tüfek bakım kontrollerinde takım komutanı bölüğün tüfeklerine parmağının ucuyla bakarken bile kir buluyor, uyarmıyor, bende bir eksik bulamadıkça da inatla tüfeğimi söktürüp eksik bulmak için uğraşıyordu. En sonunda mekanizmanın iğne deliğinde, tüfeğin çalışması için gerekli olan yağı gösterip “Bu ne pislik! Hiç şaşırtmıyorsun! Senin yapacağın bakımda bu kadar olur zaten! Disiplinsiz adam! Senden asker masker olmaz! Yarın senin takımını ‘pislik’ götürür!” diye taburun ortasında azarlıyor, numaramı alıyor, savunma veriyordu. Böyle yoktan nedenlerle neredeyse senenin tamamında, hafta sonu izinlerim oda hapsi cezalarıyla geçti.
Sürekli beni meşgul edecek, ders çalışmama ve sınavlara hazırlanmama engel olacak emirler aldım. Sık sık aşağılanarak bezdiriye(mobbinge) maruz kaldım. Takım komutanları kısma(sınıfa) girdiklerinde, yirmi sekiz kişinin arasından her seferinde beni seçip, imalı davranışlarda bulunarak gözdağı vermeye çalışıyorlardı. Nitekim birinci sınıfın kampı da böyle geçti.
Birinci sınıf kampında bütün arkadaşlarım istirahat ederken ben ve benim gibi üç-dört arkadaşım İzmir Menteş’in yaz sıcağında, öğle vakti tepelerde çukur kazıyorduk. Sıcaklar öylesine bunaltıcıydı ki bir Harbiyeli o kampta susuzluk ve aşırı yüklenme sonucu, benimde katıldığım teçhizatlı koşu yarışmasında yere yığılarak can verdi. Komutanların ölüm nedeni olarak bize aktardıklarıysa, organ yetmezliğiydi. Ve ben de bu şartlar altında, herkesten farklı bir eğitim yapmaya devam ediyordum.
Tüm olanlara rağmen birinci sınıfın ilk döneminde 3,4 kredi derecesi ve yılsonunda 3,5 kredi derecesi yaptım. Kampın ardından ikinci sınıfta da durum farklı olmadı. Bölüğün toplu halde tabur bölgesine döndüğü eğitimlerde, takım komutanı tarafından kenara ayrılıp, sürünerek, yuvarlanarak ve geriye dönüp tekrar tekrar aynı yolu kat ederek, kan ter içinde tabur bölgesine dönebiliyordum. Herkesin sınavlarına çalışması için serbest bırakıldığı sınav dönemlerinde gece üç-dörtlere kadar iş yapıyor, gösteri mangasına seçiliyor ve eğitim yapıyordum. Takım komutanının kapısının önünde saatlerce esas duruşta bekletiliyordum. Bu bekleyişin sonunda da odaya alınıp, aşağılanıp, azarlanıp, komutanının eline rastgele gelen kalın bir kitabı, ertesi sabaha özetlemek üzere emir alıyor, odadan def edilip yine ders çalıştırılmıyordum. İşin en ilginç yanı da yüksek notlar alacağıma emin olduğum sınavlarda notlarım düşürülüyordu. Fakat tüm bu olanlara rağmen sınavlar neticesinde, kısımda zayıfı olmayan tek beş kişiden biri olmayı başardım. Yine ilginçtir ki, takım komutanım bunu öğrendiğinde, bana şaşkınlıkla “Senin zayıfın yok mu?” diye sormuştu.
İkinci sınıfta da oda hapisleri ve çeşitli cezalar verilmeye devam edildi. Artık ailem dayanamıyordu. Çünkü benim orada yaşadıklarım, onlara yüz kat daha ağır geliyordu. Üstelik üzülmesinler diye de her şeyi anlatmıyordum. Buna rağmen babam sonunda strese yenik düşüp bağırsaklarından ameliyat oldu. Delinen bağırsaklarının ameliyattan sonra dört ayda iyileşeceği söylenirken, aynı stres devam ettiği için hastalığı yeniden nüksetti. Annemde hiç olmadık hastalıklar türedi. Zavallı kız kardeşim ise her sabah uyandığında annemle babama “Abime ne olmuş?”, “Abime ne yapmışlar?” diye sorar, bir odaya kapanır gizli gizli ağlarmış. Onun psikolojisini ve düşen başarısını tahmin etmek güç olmasa gerek, edindiği hastalıklarda cabası…
Yaşananlar sonunda irademiz dışında, okuldan ayrılma kararı almak zorunda kaldık. Çünkü bunun alt yapısını olgunlaştırmışlardı. Beni kendi isteğimle ayrılıyor gibi göstermek için de, ayrılma dilekçeme müdahale ettiler. Yaşananları yazmama izin vermediler ve ellerindeki hazır matbu evrakı imzalattılar. “Format bu” deyip geçiştirdiler. Tabur komutanım ise “Zaten iddia ettiğin şeyleri ispatlamadan, seni buradan göndermem” diyerek seçim şansı tanımadı. Ve nihayetinde . -. 201. tarihinde babam beni okuldan almaya, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, İnsan Hakları Komisyonu, Genelkurmay Başkanlığı’na yazdığı yazılarla geldi. Komutanlarım o yazıları görünce birden Türk Silahlı Kuvvetleri için çok değerli olduğumun, geleceğimin çok parlak olduğunun farkına vardılar. Her nedense o güne dek sürekli “askerlik mesleğinin bana göre olmadığını ve askerlik mesleğini istesem de yapamayacağımı” söyleyenler, o gün “Silahlı Kuvvetlerin bana ihtiyacı olduğunu, ayrılsam da dışarıda bir yerlere gelemeyeceğimi” belirtme ihtiyacı duydular. Ve tam sekiz saat boyunca babamla birlikte beni almak için okula gelen bir yakınımızı, vazgeçirme girişimlerinde bulundular. “Size açık çek çocuğunuzun taburunu, bölüğünü, takımını istediğiniz gibi seçeceksiniz, artık bu çocuğa kimse dokunmayacak!” cümleleriyle kandırmaya çalıştılar. Kandırmaya çalıştılar diyorum çünkü bir-iki ay önce bunları söyledikleri bir arkadaşım vaat edilen değişimler sonucu daha kötü bir takıma gönderildi. Ve yine ayrılmak zorunda kaldı. Babamı tabur komutanının makam aracıyla(jipiyle) bir oraya bir buraya götürdüler, alay komutanlığında yemek yedirdiler, çeşitli tekliflerde bulundular. Sonuç olarak babam sabah girdiği okuldan, akşam muvafakatname imzalayarak çıkmayı başardı. Ve babam okuldan çıkar çıkmaz taburdaki bütün muvazzaf subaylar, tabur komutanı odasında acil toplantı yaptılar. Tüm subayların ellerinde birer ajanda, tabur komutanının odasına doğru gidiyorlardı. Toplantı sonunda odadan çıkan takım ve bölük komutanları beni gördüğü yerde isimliğime dikkatlice baktılar.
Babamın beni almak üzere okula geldiği tarihten, ayrıldığım güne dek, komutanlarım tarafından eskisi gibi “işe yaramaz, gereksiz” diye değil, “…ciğim” diye hitap edilmeye başlandım. …… tarihinde bir koşuşturmayla okuldan ilişiğim kesildi. Ayrıldıktan sonra da arkadaşlarımla görüşmeye devam ettim ve öğrendim ki ben gittikten sonra arkamdan bir sürü sahte tutanak tutulmuş, arkadaşlarıma da zorla imzalattırılmışlar. İmzalamak istemeyen ve komutanların iddialarını doğrulamayan arkadaşlarımı ise tehdit edilmişler.
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, İnsan Hakları Komisyonu ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan henüz bir cevap alamadık. Fakat yazdığımız yazı okulda etkisini göstermiş olacak ki, ayrıldım ayrılalı benim durumumda olan öğrencilere, bariz bir işkence yapılmıyormuş. Aynı muamelelere maruz kaldığımız, annelerinin başları örtülü dört arkadaşım, ayrılmamın ardından komutanların eskisi gibi kendileriyle uğraşmadıklarını, rahatladıklarını ifade ediyorlar.
… tarihli “Ödeme Giderlerinden Kaynaklanan Hazine Alacağı (İlk Borç Bildirimi)” evrakı elimize ulaştı.
Gelen evrakta;
Toplam Borç Miktarı : 44.000.00TL.
Asıl Borç Miktarı 37.000.00TL
Yani onca mobbinge maruz kalıp, üstüne de yüklü bir miktarda tazminat ödemem isteniyor!? Böylesine mantıksız bir durum olamaz. Pozitif hukuk kurallarına göre öğrenim giderleri 1) “Başarısızlık”, 2) “Disiplinsizlik”, 3) “Kendi isteği ile okuldan ayrılma” sebepleriyle öğrenci velisinden tahsil edilebiliyor. Ama ben ne başarısızlıkla ne disiplinsizlikle ne de kendi isteğim ile okuldan ayrıldım. Ayrılmak zorunda bırakıldım. Mobbing faaliyetleri neticesinde benim tazminat almam gerekirken, benden tazminat isteniyor!? Hepsinin yanı sıra herhangi bir üniversiteden ayrılan öğrenci, aldığı kredileri iki yıl sonra ödeme hakkına sahipken, bizler ödemememiz gereken bir parayı, en geç bir ay sonra ödemek zorunda bırakılıyoruz. Ve bu paraya geçen yılların faizinin birer birer eklenmiş olması da bambaşka bir konu…
Bundan sonraki süreçte, yapılan haksız uygulamaların ve talep edilen haksız tazminatın peşini bırakmayacağım. Hakkımı arayacağım. Tabi bu sırada da akademik eğitimime devam etmeliyim. Üniversitelere yatay geçiş hakkım var, fakat referansım yok. Harp okullarının YÖK’te bir eşdeğeri bulunmadığı için durumum referanssız bir anlam ifade etmiyor. Kaliteli bir üniversitede, iyi bir bölüme yatay geçiş yapabilmeyi hedefliyorum. Önümüzdeki yıl da eğitim-öğretimime başlamak istiyorum. Çünkü aksi halde bir senemi daha sınava hazırlanmakla kaybedeceğim.
Şimdiden ilginiz için teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim…
20/05/2011
İSMİ BİZDE SAKLI
HARP OKULU ÖĞRENCİSİ