Perşembe, 10 Nisan 2008 08:35

İlker Başbuğ, Barroso, Tayip Erdoğan ve demokrasi

İlk niyetler ve ilk ittifaklar belirginleşmeye başladı. AK Parti sıkıntının “demokratik tavır”la aşılacağını vurgularken, “demokratik siyaset” sözcüğünü hareket planlarının manivelası ilan etti.

Tayyip Erdoğan açısından “demokratik siyaset”le AB merkezli “reform siyaseti” arasında önemli bir paralellik olduğu ortada. Nitekim, bir konuşmasında şöyle diyordu Başbakan: “Hükümetimiz AB konusundaki kararlılığını gösterecektir. 301. maddede gerekli değişiklikleri yapma yönünde bir adım atmış bulunuyoruz. Bunu Türk demokrasisini daha ileri götürecek başka seri adımlar da izleyecektir…”

Hükümetin demokratik siyaset konusunda daha şimdiden en yakın destekçisinin de AB olduğu da açık.

AB Komisyonu Başkanı Barroso'nun birkaç gün önce verdiği çarpıcı demeci hatırlayalım:

“Demokratik yollarla seçilmiş, parlamentoda çoğunluğu bulunan AK Parti'ye kapatma davası açılmasına şaşırdık ve endişelendik. Laiklik bir dinmiş gibi empoze edilemez. Davada hukukun üstünlüğü ve demokrasi çerçevesinde karar verilmesini umuyoruz”…

Demokratik siyaset sözcüğünü duymak, bu konudaki iradeyi ve buna yönelik desteği görmek memnuniyet verici...

Bununla birlikte “demokratik siyaset” meselesi biraz açılmaya, deşilmeye muhtaç…

Hemen şunu söyleyelim: AB hattındaki reformcu politikaların ya da müzakerelerin derinleşmesini sağlayacak, Güney Kıbrıs'a liman ve alan açmak gibi meselelerin Türkiye'yi bu otoriter cenderenin içinden çıkarabileceğinden pek emin değiliz…

Demokrat seferberlik, bizce, AB desteğini de, AB çerçevesini aşar…

Zira gereken, “Türkiye'nin şu anda yaşadığı sıcak sorunlara, tıkanıklıklara bulunacak siyasi çözümler, bu çözümler etrafında üretilecek olabildiğince geniş toplumsal koalisyonlardır”. Gereken “iç dinamikler”i AB haritası ve mantığını da aşan bir şekilde “demokratik bir cephe” etrafında harekete geçirebilmektir.

Unutmamak gerekir ki Barroso'nun söylediklerinin arasında “son gelişmeler Türkiye'nin AB üyeliğinin zor bir konu olduğunu gösterdi” cümlesi de var.

Bu cümle anlamlıdır.

Bir yandan geldiğimiz noktayı göstermekte, AB-Türkiye ilişkilerinin, siyasi yapıların demokratik eksikliklerinden değil, tersine siyaset dışı kurumların anti-demokratik girişimlerle siyasi yapıları cendereye almasından kaynaklandığını ortaya koymaktadır.

Öte yandan Türkiye'de kimi güçlerin istedikleri sonuçları almaya başladıklarına işaret etmektedir.

Kimi güçlerin istediği sonuçlar; nedir bunlar?

Daha dün yeni bir andıç ortaya çıktı, AB'nin kamuoyunu yönlendirmesine karşı tedbirleri Genelkurmay 2. Başkanı'na sunan bir andıç…

Kimi güçlerin almaya başladıkları sonuç işte budur, bu “andıç”taki zımni öngörülerdir…

Ağustos ayında Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ ordunun başına geçecek…

Başbuğ Karar Kuvvetleri Komutanı olduğu yıl 25 Eylül 2006'da Kara Harp Okulu'nda yaptığı, bugünün anlam ve önemine uygun konuşmayı hatırlar mısınız?

Konuşmada iki hususun altını çizmişti Başbuğ.

Bunlardan ilki “Türkiye'de karşı devrim hareketlerinin 1950'de başladığını ifade etmesi”ydi.

İlhan Selçuk, Mümtaz Soysal, Çetin Yetkin gibi isimlerin temel tezi olan, devrim, Kemalizm, rejim ile çok partili hayatı karşı karşıya getiren, otoriter anlayışın en kaba biçimini ifade eden bu tavrın Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından “dolaylı bir yolla” olsa da dile getirilmesi son derece dikkat çekiciydi...

İkinci önemli nokta Başbuğ'un; askerin ve devletin temel politik hedefini, karşı devrimle topyekûn mücadele olarak tanımlamasıydı.

Sorun budur…

O zaman karnımızdan konuşmaya devam etmeyelim.

Otoriter cendereyi kırmak için AK Parti'nin kendisini aşması yetmez, hepimiz kendimizi aşmalıyız, bu toplum kendisini aşmalı, özellikle laik kesim, modernist solcular kendilerini aşmalıdır…

Aydın Doğan, Eczacıbaşı, TÜSİAD da kendilerini aşmalıdır…

Bu toplumu camici, muhafazakar, gerici, reşit olmayan topluluksu yapı gibi kavramlarla tanımlamak ye-rine, onu anlamayı ve güvenmeyi öğrenmek zorundayız…

Bu ülkede özgürlüğün yolu buradan geçiyor…

Aksi halde faturayı hep birlikte öderiz…

Son Düzenlenme Perşembe, 10 Nisan 2008 14:04
Ali Bayramoğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...