Perşembe, 05 Eylül 2013 15:55

Tehdit denen şey normalleşme olmasın

Cüneyt Arcayürek'in saçmaladığı yazının yayımlandığı gün, twitter'a, 'Türkiye'de diktatörlük yok, diktatörlüklerini yitirenlerin sergilediği şirretlik var' diye yazmıştım. Söz biraz ağır kaçmış olabilir; kimsenin kalbini kırmak istemem. Ancak bazen sıfat yerine çok yakışıyor, durum ağır olduğu için tasviri de ağır görünebiliyor.

Dün yazdığım gibi, Türkiye'de artık yeni çekişme sahası, 'Modern yaşam biçimlerine müdahale' teması üzerinde biçimlenecek. Bu, açıkçası çok can sıkıcı bir durum. Bunca gerçek sorun varken histerilerle ile uğraşmak ve vakit kaybetmek, öfke uyandırabilir.

Ancak somut sorun haline gelmiş olmakla, bu durum gerçeklik hüviyeti kazanıyor. Yani biraz evvel yaptığım tesbit doğru değil. Bu başlı başına bir sorun ve çözmek gerekiyor.

Cumhuriyet İslamofobik kuruluşludur. Cumhuriyet eliti ve bu elitin mühendisliğinde biçimlenen toplumsal kesim de ister istemez bu kodlara sahip oldu. Devletin dayattığı Sünni-Hanefi mezhebi ise, orijinali ile alakası olmayan, bir tür kültürel Müslümanlıktı. Avrupa gibi daha sert bir geçiş yapmanın zorluğu, İslam'ın bir replikasını yaratmak ve bunu da Diyanet'in sopasıyla kurumsallaştırmayı zorunlu kıldı.

Nitekim, günümüzde Türkiye'de iki tür din var. Biri, bildiğiniz geleneksel İslam. Diğer ise devletin ehlileştirdiği, içini boşalttığı türden bir kültürel dindarlık. Bugün yaşanan çatışmanın altında ise, ikinci grubun ilk gruba tahakküm gücünü yitirmesi yatıyor. Alevilerin ikinci gruba yakın olmaları, tarih boyu büyük baskı ve katliamlar yaşamış olmalarından.

Kabul edilenin aksine, ikinci grup, yani Kemalist totaliter sekülerler, aslında laik değiller. Bugün demokratik laikliği daha çok birinci grup temsil ediyor. Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın eşine başörtüsü nedeniyle küfrediyorsanız, birçok şey olabilirsiniz ama laik filan değilsinizdir.

'Yaşam biçimlerine müdahale var' vaveylası ise, daha çok ülkenin normalleşmesine duyulan alerjiden kaynaklı. Başörtülü binlerce kadın üniversiteye gidemez, YAŞ'larda sayısız asker sırf namaz kıldığı için ordudan atılırken, yaşam biçimleri garanti altındaydı çünkü. Ancak, kamusal alan ve yaşamın türlü bölümlerinde dindarlar görünür olmaya başlayınca, bu karşılaşma tehdit olarak algılandı.

Hükümet, Başbakan bu korkuları tahrik edecek yanlışlar yapıyor mu? Açıkçası popülist amaçlarla İmam Hatip Liselerinin patlama yaptığı Demirelli yıllar kadar bile değil. Ama Erdoğan dindar, Kemalist devleti temsil etmiyor, ülkeyi dönüştürüyor ve evet, eşi Emine Erdoğan da başörtülü...

Aslında, tüm yaygaraya rağmen, gerçekte varolan değil, olması arzu edilen Erdoğan tasvir ediliyor. Yani Erdoğan'ın gerçekten bir diktatör, gerçekten yaşam biçimlerine her fırsatta müdahale eden bir 'stereotype' olması gizlice arzu ediliyor. Çünkü ancak Erdoğan böyle birisi olursa, cumhuriyetin kuruluşundaki ilkeler doğrulanmış olacak ve taşınması imkansız hale gelen sınıfsal depresyon somut bir endişeye dönüşerek meşrulaşacak.

Yani, Erdoğan eşcinsel evlilikleri yasalaştırsa, kürtaj süresini bir aya indirse, çeşmelerden bedava rakı akıtsa bile, bunun mutlaka kötücül bir arkaplanı olduğu öngörülebilir.

Peki bu durum Erdoğan ve partisini 'Durum buysa yapılacak bir şey yok' rahatlığına getirebilir mi? Tabii ki hayır. Siyaset bir sorun çözme sanatıdır. Bu durum ciddi bir sorun olduğuna göre, irrasyonel de olsa bu endişeleri yatıştıracak yeni bir model kurulmalıdır. Kanımca, vesayet güçlüyken başarıyla uygulanan kontrollü gerginlik stratejisi, Gezi'de duvara toslamıştır. Vesayet odaklarına savaş açabilirsiniz, ama karşınızda toplumun bir kesimi varsa, bu savaş ahlaki üstünlüğü zedeler. Topluma sadece hizmet edilir, sorunları anlaşılmaya, çözülmeye çalışılır.

Bunun oy olarak karşılığı olmayabilir. Her şeyden önce demokratik olarak şıktır. Ama bundan da öte, siyasi meşruiyeti güçlendirir.

Unutmayalım ki, ne kadar doğru olursa olsun, bu kesimler yukarıdaki analizleri kabul etmiyorlar ve korkularının gerçek olduğunu düşünüyorlar. Yüzyıla yakındır kandırılmış, sahte bir dünyada yaşatılmış insanlardan bahsediyoruz. O kadar da küçümsenecek bir şey değil bu. Bunun yanında, üslup sert olduğunda, içerikten bağımsız olarak (Alkol Yasası ve sunumu arasındaki fark gibi) bu Arcayürek, Özkök gibilerinin eline ciddi malzeme vermekte.

AK Parti her siyasi tasarrufunda artık bu duvara toslayacak. Her şey manipüle edilecek, rejim sorunu haline getirilecek. Can sıkıcı evet, ama sorunumuzun mahiyeti de bu.

Markar Eseyan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...