Pazar, 25 Temmuz 2010 16:09

Ergenekon: Buzdağının görünen kısmı

Ergenekon: Buzdağının görünen kısmı

Balyoz darbe planı ile ilgili olarak yüzün üstünde muvazzaf ve emekli subay hakkında tutuklama emri çıktı. Ne yazık ki bunların neredeyse yarısı Bahriyeli yani Deniz Kuvvetleri mensubu.

Tutuklama listesine bakınca içim ürperdi, zira bunlardan en az 20 kişiyle beraber görev yapmıştım. Bazı subayları görmek benim için büyük bir sürpriz oldu. Onların böylesine iğrenç bir çete suçlaması ile karşılaşacakları aklımın ucundan bile geçmezdi. Görebildiğim kadarıyla dine ve dindarlara karşı olumsuz bir yanları da yoktu. Hatta ailesi çok dindar olan kişileri biliyorum. Fakat maalesef mevki ve makam hırsı insanı canavar bir mahlûk haline getirebiliyor. İşte bunun en büyük delili, bu tutuklamalar listesi.

Şu an İzmit’te müze olarak bulunan ve unutamadığım bir çok olayın gerçekleştiği  gemide, yaklaşık olarak yedi yıl hizmet ettim.  Bahriyede bir subayın bir gemide bu kadar kalması pek nadirdir. Hatta üç defa görev değişikliğim oldu fakat başka gemiye değil de hep aynı gemiye tayin olmuştum.

Şimdi bunun nedenini gayet iyi anlamaya başladım. Zira beni denge unsuru olarak görüyorlardı. Teğmenliğimin ilk yılında soruşturma geçirmiştim. Bahriyeli öğrencilere namaz kılmaları ve Said Nursi’nin kitaplarını okumalarını tavsiye ettiğim için suçlanmıştım. Bu konudaki detaylı bilgileri “Bahriyede 15 Yıl” isimli kitabımdan takip edebilirsiniz. Benim radikal bir dindar olarak soruşturmalara uğramam ve buna mukabil pervasızca hareket etmem birçok insanın gözünü korkutmuştu. Daha gemiye tayin olmadan namım yürümüş özellikle aşırı solculuktan şüpheli ve sakıncalı olanlar bana karşı çok dikkatli davranıyor olmuştu.

Benim de görev yaptığım savaş gemisi ne hikmetse sakıncalı subaylarla doluydu. Bunu gemide çok fazla kişi bilmiyordu fakat ek görev olarak yaptığım personel subaylığı nedeniyle bunlardan haberdardım.

İşin ilginç tarafı şimdilerde Ergenekon ve Balyoz çetesi suçlamaları ile gündeme gelen kurmay albaylardan iki tanesi benim yardımcı subaylığımı yapıyordu.

 Silah elektronik subayı iken ilk yardımcı subayım efendi birisiydi. Onunla kısa bir dönem görev yaptık fakat daha sonra yerine gelen subay pek sağlam ayağa benzemiyordu. Subaydan çok çete mensubu üyesine benziyordu.

Benim namazlarımı açıktan kılmam ve düşüncelerimi kimseden çekinmeden söylemem belli ki bazılarının gözünü korkutmuş zira görevim boyunca dini konularda en küçük bir edepsizlik yapıldığını görmedim. Bilakis benim yanımda gayet saygılı ve demokrat davranırlardı.

Bir defasında şimdi amiral olan silah subayı, bu durumdan rahatsız olmuş bana bir kumpas kurmuştu. Gemide oynatılması yasak olan İğrenç bir filmi oynatırlarken beni de kâğıt oynamaya davet etti. Ben de keyfimi bozmadan ve filme karşı sırtımı dönmüş olarak oyun oynuyordum. Filmi seyredenlere hakarete yakın sözler sarf ettim.  Yaşı benden büyük olan subayların bir kısmı yapmış oldukları terbiyesizlikten dolayı utandı hatta kendileri de bizzat itiraf ederek böylesine iğrenç filmlerin gemide oynatılmasına karşı olduklarını söylediler.

Benim için yürütülen kumpas tam tersi bir etki yapmış gemideki her türlü iğrenç filmlerin ortadan kaldırılması için çalışmalar başlamıştı. Nöbetçi subayları dinlenme salonlarına olmadık zamanlarda baskın yapıyor ne kadar kaset varsa toplayıp imha ediyorlardı.

Her ne ise, şimdi daha iyi anlıyorum ki, gemimizde sayısı bir hayli fazla olan Marksist orjinli cuntacı subaya karşı bir denge unsuru olsun diye başka gemilere tayinimi çıkarmıyorlardı. Bunların çoğu, daha sonra komünizmin çökmesi neticesinde bu çete faaliyetlerini  bırakmak zorunda kaldı.

Bir kısmı iyi bir subay olurken çetecilikten hoşlananlar ise işte bu “Ergenekon” darbecilerinin safına katıldı. Kimseyi bizzat takip etmediğim için sonra ne yaptığını ve ne hallere girdiğini tam olarak bilmiyorum. Zaten 1997 yılında Şura kararı ile ordudan ayrılmak zorunda kaldım. Aradan geçen bunca zamanda neler olup bittiğini okuyucularım gibi işte bu mahkeme safahatından ancak öğrenebiliyorum.

Lakin hâlihazırda gün yüzüne çıkanların buzdağının görünen yüzü olduğunu düşünüyorum. Zira öğrencileri ve subayları yönlendiren cuntacıların elebaşları olan kişilerin isimlerine hala rastlayabilmiş değilim. Buna mukabil ne kadar saygılı veya iyi olarak bildiğim subaylar varsa sanık olarak mahkemeye gidiyor. Burada bir “Çapanoğlu” var, bakalım adalet sistemimiz ve hükümet bunu çözebilecek mi?

Rabbimden bu cefakâr milletimize merhamet etmesini ve darbeler yaparak ülkemizi yıllarca geri götüren çetecileri, hem bu dünyada hem de öte dünyada zelil ve perişan etmesini diliyorum.

Vehbi HORASANALI

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 26 Temmuz 2010 16:10
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...