Cuma, 24 Haziran 2011 16:08

Askerlerin yargıya müdahaleleri nasıl başladı

25 Ekim 2010 tarihinde, medyada Genelkurmay Başkanı’nın demeçleri yayınlanıyordu. Dönemin başkanı Başbuğ “Merhum Korgeneral Kazım Karabekir’i Özel Anma Töreni” düzenlemişti.

Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü. Genelkurmay başkanı nasıl olurda dönemin idarecileri hakkında ağır ithamlarda bulunan ve kitap yazan Kazım Karabekir hakkında özel anma töreni yapıyordu?

Sakın askerlerin yargıya müdahale etmesi için özellikle seçilen bir kişi olmasın Karabekir.  Zira laikçi kesimin gözünde sabıkalı olan Kazım Karabekir’in idamdan kurtulabilmesi için askerler bakın nasıl yargıya müdahale etmişler. Önce olayları kısaca hatırlayalım.

Halk fırkasına (HF) muhalif olarak İstiklal savaşının başarılı komutan ve sivilleri Terakkiperver Cumhuriyet fırkasını (TCF) kurar. Bu şahıslar parti kurmadan önce HF tarafından göklere çıkarılan kişilerdi. Fakat sonra bütün bu paşalar topa tutulmaya başlanır.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının isminde cumhuriyet kelimesi olması Halk Fırkasını telaşlandırır ve Halk Fırkasının başına cumhuriyet kelimesi getirilir, CHF yapılır. Ayrıca TCF kurulurken bir parti tüzüğü hazırlanmıştı fakat CHF’nin bir parti tüzüğü bile yoktu. CHF’de bir parti tüzüğü hazırlamak zorunda kalır.

Kısaca söylemek gerekirse yeni kurulan cumhuriyetimizin çok partili hayata geçişi güzel bir şekilde başlamış rekabete dayanan siyasi bir hayat başlamıştı.

Fakat İttihatçı ve darbeci gelenekten gelen kişiler buna tahammül edemediler. Derhal tertip ve komplolara girişerek çok partili hayata geçişimize engel oldular. İşte bunun için 1926 da “İzmir suikastı" iddiası ile istiklal mahkemesi kurulur.

Fakat yargılanan Kazım Karabekir ve paşalara askerler ve halk sahip çıkar hatta büyük destek verir. Öyle ki Karabekir mahkemede sert cevaplar verirken Mahkeme üzerinde baskı kuran silahlı subaylar üstlerinin emrini dinlememektedir. Eğer mahkemeden paşalara idam hükmü çıkarsa “mahkeme heyetini temizleyeceklerini yani öldüreceklerini sonra da komutanlarını alıp dışarıya çıkarak ayaklanmayı başlatacaklarını” açıkça söylemeye başlarlar.

İzmir suikastı davasında Mahkeme ve onu yönlendirenler çok istemelerine rağmen paşaları idam edememiştir, çünkü paşaların yargılanması bile memlekette büyük bir öfkeye sebep olmuştur. Mesela Karabekir yargılanırken genç subaylar tören kılıçlarını takarak mahkeme salonunu doldurur ve duruşma sırasında ayaklarını yere vurarak mahkeme başkanı için “Kel Ali, Kel Ali” diye bağırarak sürekli ayaklarını yere vururlar.

Karabekir hakkındaki iddianamenin iftira olduğu ve ceza alması halinde isyan edeceklerini açıkça belli ederler. Genç subayların ve halkın paşalara büyük sevgisi mahkemenin elini koluna bağlamıştır. Zaten Paşaların suikastla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı halde bir şekilde bu ilişki kurulmuş fakat istenilen netice alınamamıştı.

Mahkeme, muhalif parti kuran Karabekir ve arkadaşlarını idam etmeyi, halk ve askere rağmen göze alamaz.

İzmir’in hemen yanı başında, Çeşme’den mahkemenin safhalarını izleyen Cumhurbaşkanı,  fena halde sinirlenir, mahkeme başkanını tam iki saat boyunca haşlar ve “Gidin ve yaptığınız bu berbat hatayı temizleyin!” emrini verir.

Gazeteci Zeynel Besim Sun, mahkeme heyeti tarafından çağrılır ve kendisinden Kâzım Karabekir Paşa aleyhine bir yazı yazması istenir. O da mecburen yazar. Bir karalama kampanyası başlatılmıştır.

Fakat Mahkeme, askerlerin isyanı karşısında beraat kararı vermek zorunda kalır. Suikast davası bu şekilde sonuçlanırken mahkemede olay çıkaran subaylara gereken cevap hemen verilir. Ertesi sabahtan itibaren İzmir garnizonuna mensup ne kadar subay varsa tayinleri başka yerlere çıkarılır.

İşte askerler komutanlarını kurtarmak için böylesine isyankâr bir davranış içine girmişlerdir. İster istemez Ergenekon ve Balyoz davalarının devam ettiği günlerde Karabekir’i anma toplantısı adı altında toplantı yapılması, Karabekir Paşa’nın gündeme getirilmesi insana böyle kışkırtmaları düşündürüyor.

Fakat aradan 85 yıl geçmiş dünyada demokrasi ve insan hakları ön plana çıkmıştır. Askerlerin yargıya müdahale etmesi çok sert tepkilerle karşılanmış görevdeki bir Korgeneralin Silivri’de yargılanan meslektaşlarını ziyaret etmesi bile kabul edilemez bulunmuştur. Zira böyle bir davranışın mahkemeyi etkilemeye yönelik bir hareket olduğu bütün hukukçular tarafından dile getirilmiştir.

Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki “Adalet mülkün (devletin) temelidir”. Adalete ne asker ne sivil hiçbir güç karışmamalıdır, vesselam…

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...