Uyarı

JUser: :_load: 989 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Pazar, 01 Ocak 2012 17:29

2. Susurluk Kazası

28 Aralık 2011 gecesi sınır ötesinde meydana gelen olay “Irak’ın Uludere ilçesine yakın sınırında gerçekleştirilen hava harekâtı sonucunda 35 kişi vefat etmiş, 1 kişinin yaralanmıştır” şeklinde  devlet kurumları ve hükümet yetkilileri tarafından açıklandı.

Bu olay polis-mafya-aşiretler arasındaki ilişkileri ortaya çıkaran “Susurluk kazasına” çok benziyor. Çok küçük ayrıntılarda fark var. Mesela polis yerine askerin, aşiret yerine de korucuların olayın içinde yer aldığı bu kaza, yakın tarihimizin karanlık yönlerine ışık tutacak her şeyi içinde barındırıyor.

Devlet yetkilileri “vurun dedikte öldürün mü dedik” türünden açıklamalar yapıyor, vatandaşların hayatlarını kaybetmesinden dolayı üzüntülerini dile getiriyor. Fakat gözden kaçan bir gerçek var ki, herkesin canını bir başka açıdan acıtacak şekildedir. Bu acı gerçek şudur; devlet kaçakçılık da dâhil olmak üzere bazı suçlara bilerek göz yumuyor.

Aynen Susurluk’taki kazada olduğu gibi. Hatırlayacak olursak, 1996 yılında Bursa-Balıkesir yolu üzerinde içinde milletvekili Sedat Edip Bucak, polis okulu müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ile 1970 doğumlu Gonca Us isimli kadının içinde bulunduğu araca kamyon çarpmış ve milletvekili dışında bütün yolcular ölmüştü.

Bu kaza sonucunda devletin bazı suçluları tanıdığı hatta işbirliği yaptığı ve buna siyasetçilerinde karıştığı gayet net bir şekilde ortaya çıkmıştı.

Uludere de benzeri bir durum var. Devlet, genellikle koruculardan oluşan Uludere’nin Ortasu köylülerinin yapmış olduğu kaçakçılık suçunu biliyor, fakat göz yumuyor. Bu hukuk devleti ilkelerine aykırı kabul edilemez bir durum gözler önüne serildi.

Peki, Hava Kuvvetlerine ne demeli. F-16’ların teröre karşı kullanılmasını kim makul bir şekilde izah edebilir. Daha önceki yazılarımda dediğim gibi, teröre karşı ancak özel yetiştirilmiş birlikler ile etkin bir şekilde mücadele edilebilir. İşte askeri, savaş uçağını kullanırsan böyle olur. Vur dediğin vakit öldürürler.

Hâlbuki yakın zamanda güvenlik güçleri çok doğru bir stratejiyi hayata geçirmiş uygulamalardan da başarılı sonuçlar almaya başlamıştı. Teröristleri öldürmeden yakalamaya çalışıyor, elde edilen bilgiler sayesinde terör yuvaları kolayca bulunup etkisiz hale getiriliyordu. Sanki gizli bir el “bu şekilde giderse terör etkisini yitirir” dercesine bu stratejinin tam tersi bir uygulamayı devreye soktu. Canlı terörist yakalama yerine “hepsini toptan öldürme” maksadı ile uçakları kullanmaya başladı.

Her ne ise, terörle mücadele konusu, üzerinde çok konuşulması gereken bir mahiyet taşıdığı için burada keselim. Biz asıl devletin yaptığı yanlışlara değinmeye çalışalım.

3 Kasım 2011 tarihinde yayınlanan “Köy koruculuğu kaldırılmalıdır” yazımda da belirttiğim gibi Güneydoğu’da en önemli problem “eşkıyalık ve husumettir” yani düşmanlıktır. Bu tehlikeli hastalığın tedavisi de sevgi ve muhabbeti geliştirip kuvvetlendirmekle olur. Koruculuk sistemi, içinde çocuklarında yer aldığı 35 kişiyi kaybetmemize yol açmış tır. Devlet ayrıcalık tanıdığı bir kısım vatandaşımızın suç işlemesine göz yummaktadır.

Devlet bazı vatandaşlarını suç işlediğini bildiği halde korumakta, adeta terörist olmasına çalıştığı diğer vatandaşlarına karşı kullanmaktadır. Susurluk’ta da polis ve siyasetçi suçlu olduğu bilinen Çatlı’yı tanıyor hatta yaptığı kanunsuz işleri görmezden geliyordu.

Böyle devlet olmaz. Böyle terör eylemlerini önlemek ise hiç olmaz. Suçlu kim olursa olsun isterse Bakan’ın en yakını olsun derhal yakalanıp kanun önüne çıkarılır. “Sen bizdensin, senin kaçakçılık yapmana göz yumuyorum” diyen devlet anlayışı oldukça hiçbir olumlu adım atılmaz, burası böyle biline…

Bakın Bediüzzaman’ın dediği gibi üç önemli hastalığımız vardır. Cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilaf yani düşmanlık. Bu üç derdin devası da yine Bediüzzaman’a göre sanat, marifet ve ittifak (yani sevgi ve muhabbet) ile mümkündür.

Sen, kaçakçılığa veya bir başka ismi olan kayıt dışılığa göz yum, sonra da sanat ve marifette bu günün ifadesi ile bilim ve teknolojide gelişmiş ol. Bunun nesi, neresi mümkün. Hangi hukuk devletinde bir kısım vatandaşına suç işleme özgürlüğü verilir ve göz yumulur. Bugünkü Afrika’daki vahşi insanlara karşı dahi böylesine ahmakça bir yöntem uygulanmaz.

Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki; devlet yöneticileri ve hükümet, bu üzücü olaydan ders çıkarmalı ve bir suç örgütü ile mücadele ederken başka bir suç örgütüne asla destek olmamalıdır. Her üç korucudan birisinin suç işlediği bizzat devlet tarafından tespit edilmiş ve yayınlanmış iken hala bu düşmanlık hislerini kuvvetlendiren köhne sistemi sürdürmek, kaldırmamaya çalışmak günahtır, insanı vebal altında bırakır, vesselam…

 

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...