Çarşamba, 06 Kasım 2013 10:57

Paradigmanın İflası

Hem ülke içinde, hem ülke dışında birilerinin eskiden olduğu gibi Türk dış politikasının sistem içinde kalması gerektiğini ifade edeceklerinden ve masanın hep ucunda, kenarında sinik bir duruş sergilemesinin güven ve huzuru devam ettireceğini telkin etmeye ve felaket tellallığına devam edeceklerinden hiç kuşkumuz yok.

 

Uluslararası ilişkiler terminolojisinde 'içeridekiler' ve 'dışarıdakiler' terimlerine sık rastlanır. İçeridekiler ya da başka bir ifadeyle yerleşikler, uluslararası ortamda kendini kabul ettirmiş ve kendisini normal olarak gören ülkelere verilen bir tanımlamadır. Dışardakiler diye tanımlanan ülkeler ise uluslararası ortamda kendini bir statüye koyamamış, kendini kabul ettirememiş sinik olan ülkelere verilen bir tanımlamadır. Örneğin; Japonya ne Asya'da ne de uluslararası sistemin büyük güçleri arasında, ekonomik gücüne rağmen yerini alamamıştır ve Batılı güçler arasında tamamen rahat değildir. Bu açıdan Japonya'yı dışarıda bir ülke olarak tanımlamak mümkündür.

Ahmet Davutoğlu; bu edilgenlikten kurtulmanın ancak bir varoluş iddiasına dayanan stratejik zihniyetle olabileceğini dile getirir. Ve bunun içindir ki ancak stratejik zihniyeti oluşturmuş olan ve bu zihniyeti değişen şartlara göre yeni kavramlar, araçlar ve formlar ile yeniden üretebilen toplumlar uluslararası güç parametrelerinde ağırlık koyabilme kabiliyeti kazanırlar.

Böyle bir perspektifle bakacak olursak MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın neden hedef seçildiğini anlamamız zor olmaz. 2012 Ocak ayında MİT'in 85. kuruluş yıldönümü münasebetiyle MİT- Medya buluşmasında bir soru üzerine Fidan'ın konuşmasında geçen '…parametreler belli. İnsan kaynakları önemli. Bu kaynakların hepsi Türkiye'de var. Bölgesel değil, global anlamda da MİT'in iki üç yıl içinde dünyada söz sahibi olması için çalışıyoruz… Teşkilatımız bölgenin yıldızı durumundadır. yakın gelecekte küresel yıldız olacaktır….' şeklindeki sözleri aslında MİT'in stratejik yol haritasının ne olduğunun deklarasyonuydu.

YUMUŞAK GÜÇ

Türkiye, ekonomik üstünlüğün ülkelere güç mücadelesi politikalarında yeni araçlar sunduğunun çoktandır farkında olan bir ülke. Nitekim Hakan Fidan, Middle East Policy için yazdığı dış politika makalesinde Türk dış politikasının oluşturulmasında ekonomik, kültürel ve siyasi unsurlara vurgu yaparak 'Premium Türkiye' tanımlamasıyla, TUSKON'dan TİKA'ya, Yunus Emre Vakfı'ndan Türk dizilerine varana dek 'soft power'; yumuşak güç olduğunu, ancak her birinin etkin bir sinerji oluşturduğuna vurgu yaparak şunları yazmıştır: 'Türk dış politikasını takip edenler son on yılda yeni bir etkinlik sürecine girdiğini kabul ediyorlar. Türkiye, dünyadaki rolüne ilişkin yeni bir algıya paralel olarak bölgesel ve küresel ilişkilere benzersiz bir katkıda bulunmaya azmetmiş durumda ve yükselen bir aktör olarak kendini giderek daha fazla gösteriyor…'

Türkiye'nin Afro-Avrasya coğrafyasında yapmış ve yapmakta olduğu ekonomik, politik, kültürel ve stratejik hamleler başta söylediğimiz 'dışarıdakiler' setini aşmasına neden olmuştur. 11 Eylül olayı ve sonrasındaki tarihsel süreç, ABD'nin önderliğindeki uluslararası yapının tek kutuplu olmadığını ve olamayacağını göstermiştir. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD jeopolitiği ve jeostratejisinin Orta Doğu'da, Irak'ta, Orta Asya'da ve Afganistan'da zayıflamasıyla küresel lider olma potansiyeline sahip uluslararası aktörler; ABD'nin küresel rakipleri durumuna gelmişler, gerek bölgesel, gerekse uluslararası ortamda stratejik açılımlarına ivme kazandırmışlardır.

GÖRÜŞLERİ ÇÖKENLER

Bahsettiğimiz bu çok kutuplu dünya düzeni, küresel anlamda dünyanın jeoekonomik, jeopolitik ve jeostratejik sıklet merkezinin Batı'dan Doğu'ya, yani Atlantik'ten Pasifik yönüne kaydığı, küresel jeopolitik güç mücadelesinin Afrika-Avrasya ekseninde yaşandığı, enerji kaynaklarının ve güzergahlarının daha da önem kazandığı, dinamik, dengeli ve çok aktörlü bir uluslararası yapıyı ifade etmektedir. Nitekim Zbigniev Brzezinski, 'Stratejik Vizyon: Amerika ve Küresel Güç Buhranı' isimli kitabında stratejik ve jeopolitik güç merkezinin Doğu'ya (Avrasya'ya) kaydığını kabul etmek zorunda kalmıştır.

Hem ülke içinde, hem ülke dışında birilerinin eskiden olduğu gibi Türk dış politikasının sistem içinde kalması gerektiğini ifade edeceklerinden ve masanın hep ucunda, kenarında sinik bir duruş sergilemesinin güven ve huzuru devam ettireceğini telkin etmeye ve felaket tellallığına devam edeceklerinden hiç kuşkumuz yok. 'Hakan Fidan yönetimindeki MİT'in 'sistem dışı' faaliyetleri Türkiye'nin izole olmasına neden olur. Hatta Türkiye'yi terörü destekleyen devletler arasına sokabilir…'(Emre Uslu, Taraf, 24 Ekim 2013) Emre Uslu ve onun gibi düşünenlere tavsiyem; onların savundukları paradigmaların çoktan iflas ettiğini fark etmeleri için Fidan'ın TİKA'dan bu güne söylediklerini, yaptıklarını, yazdıklarını tekrar okusunlar. İyisi mi dünyayı yeniden okuyup, anlamaya çalışsınlar.

Hüseyin Caner AKKURT

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...