Pazartesi, 23 Haziran 2014 13:40

Balyoza Dair

Balyoz ve Ergenekon davalarının başından beri hep dillendirdiğim bir konudur içlerinde masumların olduğu.

Çünkü bir asker olarak emir ve komuta zinciri gereği benimsemeseniz de yapmak zorunda olduğunuz, mecbur kaldığınız bazı emirleri uygularsınız.

Her ne kadar İç Hizmet Kanununa aykırı emir yerine getirilmez dense de uygulamada yapacak bir şeyiniz yoktur. Sözkonusu emri yerine getirmek zorundasınızdır.

İşte var olduğu iddia edilen darbe seminerlerine katılan bazı subayların da kabullenmeseler de o seminerlere katılmak ve belki de görüşlerini belirtmek zorunda kaldıkları muhakkaktır.

Ancak görünürde tartışmasız bir gerçek var ki o da; o süreçte muhafazakâr olarak isimlendirilen subay ve astsubayların aynı meslektaşları tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerinden tasfiye edildiğidir.

Bu da göstermektedir ki bir darbe düşüncesi vardı ve o gün geldiğinde kendilerine karşı olabileceklerini düşündükleri meslektaşlarını ordu içerisinde istemiyorlardı.

Şimdi yeniden Balyoz Davasına dönelim. Nihayetinde Anayasa Mahkemesi Balyoz Davası sanıkları için hak ihlali olduğuna karar verdi ve İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi de, Balyoz Davası'nda hüküm giyen sanıklar hakkında "infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi" kararı verdi.

Başta Çetin Doğan ve Engin Alan olmak üzere tüm sanıklar serbest.  Kalan sanıklar kameralar karşısında aslan kesilerek kendilerine yapılanların hesabının sorulacağını ima ettiler ve hatta ifade ettiler. Bunu da adalet karşısında yapacaklarını ileri sürdüler.

Halbuki bu tahliye beraat ettikleri anlamına gelmiyordu. Yeniden yargılanmaları gerekecekti. Yani henüz masum olup olmadıkları mahkemece belli değildi. Ama herhalde Türkiye’yi eski Türkiye olarak gördüklerinden bu kabadayılıklarını yapmakta tereddüt göstermediler.

Kameralar karşısında erkekçe konuşan bu subaylar nedense daha dün yani 28 Şubat sürecinde TSK’den fütursuzca ilişikleri kesilen sözüm ona irticacı subay ve astsubayların uğradıkları haksızlık karşısında dut yemiş bülbül gibi sükût etmiş ve bir tek kelime dahi edememişlerdi.

Adalet istiyorlardı, ama adaletin çiğnenmesine sessiz kalmışlardı. Allah bir topluluğa bir zulümden dolayı bela vereceği zaman belayı sadece o zulmü yapanlara değil, zulüm esnasında sessiz kalan tarafa da isabet ettirir.

Yani kul belki haksızlık etmiştir ama kaderi ilahi bu meselede tam adalet etmiştir. Bunun göstergesi Çetin Doğan’ın cezaevi çıkışında yaptığı konuşmadır. “Din devlet işlerine karışamaz ama devlet din işlerine karışır. Bir ülkede şeriat kanunları getirilmek istenirse devlet buna müdahale eder.”

Anlaşılan o ki bu zihniyet akıllanacağına daha da kin dolmuş. Çetin Doğan mahkemede gösterdiği kuzuluk halinden hırçınlığa terfi etmiş anlaşılan. Ancak artık çok geç. Çetin Doğan gibilerinin devri bitmiştir. Karşılarında esas duruşta bekleyen bir hükümet yok. Ülke gençleri İslam’ın, Şeriatın ne anlama geldiğini çok iyi biliyor. Bir din düşmanının kustuğu zehir’in etkisini biliyor. Artık tedbir almak zor değil. Yüzyıllardır Peygamber Ocağı olan orduyu sözüm ona laiklik adı altında dinsizleştirmek çabasında oldular.

Önümüzdeki süreçte Balyoz sanıkları yargılanma sonucu berat edecek olsa da artık maksat hâsıl olmuştur. TSK’leri asli vazifesine yani kışlasına dönmüştür. Siyaseti ve ülke yönetimini siyasilere bırakması gerektiğini idrak etmiş ya da etmek zorunda kalmıştır.

Televizyonlarda tutukluların serbest kalması sonrası aileleri ve dostları ile karşılaştıkları anlardaki sevinçleri hepimizi sevindirdi. Mesele bir insanın hürriyetinin kısıtlanması meselesi değildi. Hiçbir vicdan sahibi bir başka insanın mağduriyetinden haz almaz, mutluluk duyamaz. Nitekim fikirlerimiz uyuşmasa da onların serbest kalmasına bir asker olarak yürekten sevindim. Üzüldüğüm tek şey hala saldırganlıklarının devam ediyor olması.

Geçmişte mağdur ettikleri insanların durumuna üzülmemeleri ve yaptıklarını idrak edememelerini bir arkadaşımın tespitine bağlıyorum; “ideolojik körlüklerine”. Evet, o dönemde ideolojik olarak kördüler ama maalesef bu geçen süreçte hala hakikati görmeyi başaramamışlar. Halbuki bir Müslüman için cezaevi Medrese-i Yusufiye hükmündedir.

Medrese-i Yusufiye de insana ruhi olgunluk verir. Demek onlar bu medreseden istifade edemediler.

Bu durumda söylenecek tek şey Yazık. Yazık oldu geçen günlerine…

20.06.2014

Son Düzenlenme Pazartesi, 23 Haziran 2014 13:56
Ersan Ergür

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...