Perşembe, 03 Temmuz 2014 12:39

Nifak ve Nifaka Meydan Vermek

Nifak kelime manası itibari ile “geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuk” anlamlarına gelmektedir. Ashab-ı Kiram küfürden çok nifaktan korkmuşlarıdır. Çünkü küfür bellidir. Nifak ise sinsi ve yılan gibi sessizdir. Nereye nasıl gittiği hissedilmez. Nifak bir nevi kanser gibidir. Başlangıçta insana acı vermez. Sağlığın da aksaklığı hissettirmez. Sinsice büyür. Tespit edildiğinde artık çok geçtir ve önlenemez. Erken teşhisi zor olsa da bu sağlandığı takdirde tedavisi kolaylaşır.

Nifak ehli dışarıdan çok iyi bir Müslüman gibi görünür. Örnek bir şahsiyet olarak değerlendirilir. Belki de bir evliya gibi hissedilebilir. Etkilemesini yavaş yavaş ve uzun zamanda yapar. Bir de bakmışsınız ki onun tuzağına düşmüşsünüz. Geçmişte İslam içerisinde itikat bozuklukları da bu şekilde olmadı mı? Çok iyi görünse de aslında o düşmandır.

Nifakı iki türlü değerlendirmek lazımdır. Mümin olduğunu ifade ettiği halde aslında inanmamaktadır. Bu itikadi olarak münafık mertebesinde bir nifaktır. Bir menfaat için Müslüman görünür. Amacını elde etmek için en ön safta namaz dahi kılar. Hayır ve hasenatta bir numaradır. Herkesin yardımına koşar ve İslam’a hizmet ettiğini her defasında vurgular. Fırsat buluncaya kadar bekler bulunca da oyununu oynar ve çıkar. Artık iş işten geçmiş olur.

Diğeri de, kişi gerçekten inanır. İslam’a hizmet etmeyi amaçlar. Ancak yaptıkları ile birinci grup münafıkların haline bulaşır. Bu durumda kişi münafık olmaz ama derecesi eksilir. Sevabı azalır. Müslümanları hataya sevk ettiği için belki de günahkâr olur. İşte biz Müslümanların içinde bulunduğu durum bu ikinci duruma girmektedir. İçinde bir iş bir ameli gerçekleştirmek için kendisini gizleyenler de bu gruba girerler. Bunlar da dünyevi bir menfaat ya da bir beklenti için kendilerini gizlerler. Bunlar doğrudan münafık olmamakla beraber bu durumu terk etmedikleri takdirde sonları hayırlı olmaz.

Görüldüğü gibi her iki nifak hali de Müslümana zarar verir. Bu nedenle nifak ehlinin tespit edilmesi ve önlem alınması gerekir. Kul kendi aklı ile adaleti temin etmek isterse hata yapar. Akıl teslimiyetten sonra gelir. Akılla İslam olsaydı mest yaparken mestin üstü değil altı mesh edilirdi.

Şeytan ve şeytanın hadimleri İslam’ın bozulması için dalaleti ve nifakı İslam’ın içinden bir rükün olarak gösterebilir. Nifakın gizlenmesi için İslam’ın bir rüknünü öne çıkarabilir. Müminlerin kardeş olduğunu karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde hareket edilmesi gerektiğini öğütleyebilir. Bu durumda Mümin taraf olması gereken yönü tespit edemez. Tarafsız olacağım diye Hakkın yanında da olmayabilir.

Rasulullah (sav) Efendimiz açıklıyor:

“Dört huy var ki, onlar kimde bulunursa o tam bir münafık olur. Bu huylardan birisi kendisinde bulunan kimse ise, o huyu terk edene kadar münafıklıktan bir huy taşımış olur. Bu huylar şunlardır: Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği zaman sözünü tutmaz. Kendisine bir şey emanet edilince ona hıyanet eder. Birisi ile çekişmeye girince hak yer, haddini aşar.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî)

Biz burada son madde üzerinde duracağız. “Birisi ile çekişmeye girince hak yer, haddini aşar.” Bakınız Osman RA Efendimiz kendisini şehit edenlere karşı savaşalım diyenlere müdahale ettirmemiş ve Müslüman kanı dökmeye taraftar olmayarak bir nifakın önüne geçmiştir. Hasan (RA) Efendimiz halifelik makamından fedakârlık ederek nifakın önüne geçmiş ve Müslüman kanı dökülmesine engel olmuştur.

Birisiyle münakaşaya veya çekişmeye giren bir kimse, karşısındakinin hakkını yer ve o haklıyken haksız göstermeye çalışırsa, bu da bir münafıklık alametidir. Haklıyı haksız duruma düşürmek Müslümanın sıfatı değildir. Din adına da dünya adına da yalan söylenmez. Haksızlık edilerek hak korunmaz. Hak, lâfla değil, edeple korunur. Edep, hak karşısında boyun eğmektir, haklı olana hakkını vermektir. Edep, dosta merhamet, düşmana da adalet göstermektir. Edep, insanın içinin dışından, niyetinin içinden daha güzel olmasıdır.

Ahir zamanda nifak ve imana dikkat çekmek isteyen Resulullah Efendimiz (sav) Abdullah b. Ömer (ra) den rivayetle şöyle demiştir; “Biz Rasûlullah (sav)'in yanında oturuyorduk. Efendimiz, uzun uzadıya fitneleri (meydana gelecek büyük hadisleri) anlattı Ehlâs fitnesini zikretti. Birisi: Ehlâs fitnesi nedir, Yâ Rasûlullah? dedi. Efendimiz; O, insanların birbirinden kaçması ve haksız yere malların alınma­sıdır. Sonra Serrâ (nimet) fitnesi vardır. Bu fitne, benim ailemden, ben­den olduğunu zanneden ama aslında benden olmayan bir adamın ayak­ları altından, yayılacaktır. Benim dostlarım ancak muttaki olanlardır. Sonra insanlar, kaburga üzerindeki oturak gibi (devam etmeyecek olan), bir adamla anlaşacaklar; daha sonra karanlık fitne çıkacak, bu ümmetten dokunmadığı kimse kalmayacak. Bitti, denildiğinde, devam edecek. O fitnede (esnasında) kişi, mümin olarak sabahlayacak akşama kâfir olarak çıkacak. İnsanlar iki çadırda (gurupta) olacaklar. Bunlar, içinde asla nifakın olmadığı iman çadırı ve imanın olmadığı nifak çadı­rıdır. Siz o güne ulaştığınızda o gün veya yarın Deccâli bekleyiniz.”

İşte görüldüğü gibi İslam içerisinden çıkacak nifak adeta iman tarafındaymış gibi olacak. İman noktasında hizmet ettiğini iddia edecek ama gerçekte dalalette ve fitne içerisinde olacaktır. Dolayısı ile bu noktada çok dikkatli hareket etmek gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus herhangi bir fitne çıktığında Resulullah (sav) Efendimizin ashabının nasıl davrandığının ortaya konulması ve nazara verilmesidir. Yukarıda anlattığımız ve değil makam ya da İslam adına hizmeti canlarını dahi feda eden ashabın önde gelenlerinin sergilediği davranıştır.

Madem onlar ümmet içerisinde ayrılık, nifak ve kan dökmek yerine kendileri makamlarından, hizmetlerinden ve canlarından fedakârlık etmişler bugün bizlerde gerekçesi ne olursa olsun ümmetin göreceği bir zarar ve fitne karşısında kenara çekilmeyi, kendi halinde hizmeti ile meşgul olmayı tercih etmeli ve tercih edene uymalıyız. Yoksa aksi takdirde ashabın bu ince fedakârlığını ortaya koyamayanlara uymamalıyız. Böylece nifaka meydan vermemiş oluruz. Selam ve dua ile… 27.06.2014

Ersan Ergür

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: « Zirvede Kalabilmek Erdem Döngüsü »

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...