İslâm Dünyasının en dağınık ve bölünmüş / parçalanmış durumda olduğu bir dönemin içinden geçtiğini söyleyebiliriz. Tarihçiler bu yüzyılı yazarken, İslâm Dünyasında “İlan Edilmemiş Üçüncü Dünya Savaşının” hüküm sürdüğünü yazacaklardır. Öyle bir savaş ki, İslâm Devletlerini oluşturan topluluklar, kendi vatanlarında etnik veya mezhepsel farklılıklara göre cephelere ayrılarak, birbirlerini yok etmek için bütün imkânlarını, sağlayabildikleri dış desteklerle birlikte kullanmaktadırlar.
Dünya hâkimiyeti mücadelesi veren emperyalist süper güçler; sağladıkları hâkimiyeti devam ettirmek, enerji kaynaklarının, enerji ulaşım hatlarının, kara, deniz ve hava ulaşım güzergâh ve merkezlerinin etkili bir şekilde kontrolünü devam ettirmek, mevcut askeri üs ve tesislerinin emniyetle devamını sağlamak, sanayi üretimleri için pazar potansiyelinden azami ölçüde yararlanmak, yüksek savunma harcamalarını finanse etmek, egemenlik bölgelerindeki ülkelerin yönetimlerinin kendi kontrolleri dışına çıkmalarını engellemek maksatlarıyla; İslâm Ülkelerinin etnik ve mezhepsel farklılıklarını olabildiğince tahrik ederek, bölünmelerin ve farklılıkların ihtilaf haline dönüşmesini sağlayacak şekilde, ekonomik, teknolojik, siyasi, askeri, iletişim ve bilişim gücünü kullanarak, İslâm Ülkelerinin kendilerinden olan unsurlarını azami ölçüde ve kışkırtıcı şekilde destekleyerek çatışmalarını sağlamak, çatışma ortamının oluşması için provokasyonlar düzenlemek suretiyle, İslâm dünyasına karşı ilan edilmemiş, gizli, sinsi, kirli ve asimetrik yöntemlerin uygulandığı bir savaş uygulamaktadır. Buna “ilan edilmemiş kirli üçüncü dünya savaşı” diyebiliriz.
Ehli Sünnet itikadına sahip Müslümanlarca radikal görüşe sahip olarak değerlendirilen liderlerin yönetimindeki Irak Şam İslâm Devleti “IŞİD” / "DEAŞ" Örgütü, Suriye ve Irak’ta mevcut olan kargaşa, kan ve vahşete, Haziran 2014 başından itibaren yeni bir boyut katmıştır. Suriye’de rejim kuvvetlerinden ziyade rejim muhaliflerine; Irak’ta ise başlangıçtaki göstermelik merkezi devlete yönelik saldırısından sonra Kürt, Türkmen ve Yezidilere yönelmiştir. Akıl almaz bu zulüm ve anarşi Irak, Libya, Yemen ve Mısır’da da yıllardır hüküm sürmektedir. İslâm Dünyası kanayan yaralarını saramamakta, yaranın her geçen gün derinleşmesi için açık- kapalı teşviklerin sahibi ülkelere çözüm için bel bağlamaktadır.
İslâm Coğrafyasındaki konumu ve Müslüman Milletler nezdindeki saygın yeri nedeni ile Türkiye’nin yaşadığı iç sorunlarında da, küresel güçlerin parmağının olmaması mümkün değildir. İslâm Dünyasının özlenen huzur ve barışa kavuşabilmesi, birlik ve bütünlüğünü perçinlemiş, iç barışı tesis etmiş, temel insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasını hukuk temeline oturtmuş, refah düzeyini yakalamış, teknolojik üretimde rekabet edebilme seviyesine ulaşmış bir Türkiye’nin varlığı ile mümkündür.
....devamı
Ek dosyada