Salı, 10 Eylül 2019 12:38

Omuz Omuza Duranların Farklı Duruşları ve Çözümleri

Allah’tan başka varlıklara tapanlara, O’nun yerine başkalarına yalvaranlara sövmeyin. Bizzat kendi şahıslarını aşağılamayın. Ayrıca; Onların Allah’tan başka yalvardıkları ve kutsal saydıkları putlarına, önderlerine, ilâhlarına da sövmeyin. Böylece onlar da cahillikle taşkınlık edip Allah’a sövmesinler. Çünkü onlar, doğruyu-yanlışı birbirinden ayırt edemeyen kimselerdir.

İşte biz her topluma, kendi yaptıklarını böyle güzel gösterdik. Allah tarafından ortaya konulan yasalar gereğince, insanlar sürekli yaptıkları kötülükleri zamanla doğal ve olağan davranışlar olarak algılamaya, hattâ bir süre sonra onları savunmaya başlarlar. O hâlde, güzel bir imana sahip olmak isteyenlerin güzel davranışlar göstermeleri gerekir. Bunun için de, şu hakîkatin çok iyi idrâk edilmiş olması şarttır: Her insan bir gün ölümü tadacaktır. Sonra hepsi Rab’lerinin huzuruna çıkacak ve o zaman Allah, bütün yaptıklarını onlara haber verecektir.

İşte bunu idrâk edemeyen kâfirler, Kur’an gibi muhteşem bir mûcizeyi görmezlikten geliyorlar da, sırf bahaneler öne sürebilmek için..” En’âm Suresi 108. Ayet..

“Vahhabilik hareketinin Osmanlılar için önemli bir sorun durumuna gelmesi üzerine II. Mahmud, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'yı sorunu çözmekle görevlendirdi. Mehmet Ali Paşa, oğlu Tosun Paşa komutasındaki orduyla Mekke, Medine ve Taif'i Vahhabilerin elinden kurtardı (1812-1813). Daha sonra bizzat Emir Abdülaziz'in üzerine yürüdü. Emir Abdülaziz'in ölümü (1814) üzerine Vahhabiler ağır bir yenilgiye uğradı. Nihayet Mehmet Ali Paşa'nın kumandanı İbrahim Paşa, Abdülaziz'in yerine geçen oğlu Abdullah ve çocuklarını esir ederek İstanbul'a gönderdi. Bunların 1819 yılında İstanbul'da asılarak öldürülmeleri ile Vahhabilik hareketinin ilk dönemi kapanmış oldu.

Savaş sırasında kaçarak kurtulmayı başaran Suud hanedanından Türki bin Abdullah, Necd bölgesinde yeniden faaliyete girişerek 1821'den 1891'e kadar sürecek ikinci Vahhabi devletini kurmayı başardı. Daha sonraları bir takım çekişmeler olmuşsa da Suud hanedanından Abdülaziz bin Suud, Vahhabi devletini yeniden kurdu (1901). Hindistan İngiliz yönetiminin de desteğini sağlayan Abdülaziz bin Suud 26 Aralık 1916 tarihli anlaşma ile İngilizlerce Necd, Hasa, Katif, Cubeyl ve kendisine bağlı diğer bölgelerin hükümdarı olarak tanındı. Bu anlaşmaya göre Abdülaziz, bu yerleri kendisinden sonra miras yoluyla çocuklarına bırakacak ve kendisinin seçtiği veliaht da İngilizlere bağlı kalacaktı. Osmanlıların yenik düşmesiyle sonuçlanan I. Dünya Savaşı'nın arkasından Vahhabiler Hail, Taif, Mekke, Medine ve Cidde'yi de ele geçirdiler (1921-1926). Abdülaziz bin Suud, Necd ve Hicaz Kralı olarak kabul edildi (1926). 20 Mayıs 1927 tarihinde İngiltere ile yapılan Cidde anlaşmasının arkasından da tam bağımsızlığını ilan etti.

Böylece Abdülaziz bin Suud, Suudi Arabistan Kralı olarak tüm Hicaz'ı egemenliği altına aldı. Bu devlet, Suudi Arabistan Krallığı adıyla varlığını sürdürmektedir.” (https://www.timeturk.com/vahhabilik-nedir/haber-771470)

 

Demek ki, İslam olan topraklarımız elimizden sözde dini bir hareket olan VAHHABİLİK eliyle ve İNGİLTERE’nin desteği ile hareket edenlerce kopartılmış. Yani Türkiye’deki laik arkadaşların ısrarla vurguladığı “Araplar bizi arkadan vurdu.” yalanı yanlış. Bizi arkadan İngiltere’nin elimizden mezhepçilik yoluyla çaldığı aşiretler vurdu. Diğer yandan sözde İslamcı ancak devlet kavramına düşman ya da yabancı anarşist ruhlu selefilik özentisi içindeki arkadaşların yok saydığı Vahhabi-Selefi fitnesi de DAEŞ-IŞİD, El-Kaide, Boko-Haram gibi terör örgütleri aracılığı ile Kraliçe (İngiltere), ABD ve Siyonizmle birlikte başta Afganistan olmak üzere İslam Dünyası’nda fitne ve kan dökmeye devam ediyor. Hatta siyasi sonuç olarak bu gün S. Arabistan, BAE, Mısır, İsrail, ABD, İngiltere ittifakını somut olarak görebilirsiniz.

Neden bunları yazdık..

Ne alakası var?

Neden yazdık biliyor musunuz?

Çünkü Ümmet-i Muhammed’in elinde en büyük koz ve güç Türkiye var.

Çünkü Ümmet-i Muhammed’in muhabbet beslediği bir siyasi lider yetişti Türkiye’de. Bu Lider halen Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı. Sevmeyebilirsiniz kendisini. Siyasetini de beğenmeyebilirsiniz. Ancak R. Tayyip ERDOĞAN Milletimizin yetiştirdiği ve mevcut duruşu ile ülkemizin Milli Güç unsurlarından biri olmuştur. Kendi partililerinin malı değildir. Milletimizin emek, dua ve değeridir.

Çünkü Türkiye ve Türk Tarihi esasında İslam Tarihi’nin önemli bir kısmını kapsar ve sürükler. Anadolu’nun birlik ve beraberliği yani güçlü ve büyük Türkiye Ümmet-i Muhammed’in özgürleşme kavgasının teminatıdır. Dolayısı ile Türkiye’de Milli Birlik ve Beraberlik çok önemlidir. Türkiye’nin bir de Medeniyet Coğrafyası vardır. Bu coğrafyanın tamamı Müslüman değildir. Balkanlar, Altaylar, Afrika…

Sorunumuz şu..

Bireysel hassasiyetlerimiz ve zümre hassasiyetleri. Esasında buna bireysel ve cemaat taassubu ve enaniyetleri de diyesim var. Ama madem fitneden kaçacağız. Hassasiyet diyelim.  Bu ciddi sorun ülkemizde.

Türkiye’de halkın hassasiyetleri var. Bu hassasiyetler içinde birincisi Dinimiz geliyor. Sonra Milli Kimliğimizin diğer Unsurları ve Mustafa Kemal Paşa da bir kısım insanımızın hassas olduğu hususlar.

 

Yakın bir ağabeyim bana “Atatürkçü seni!” deyip bir sürü ithamda bulundu. Kendisi ile konuştuk. Sonucunda dedi ki; “Benim birçok akrabam var, Atatürk deyince her şey durur.” Konuşmamızda şunu da gördüm. “Ülkede mevcut iktidar gidebilir. Ama ülke kazanımlarından bir şey kaybetmez.” dedi. Burası çok önemli işte.. Ülkede Milli Cephe iktidarı kaybettiğinde birçok kazanımını kaybedebilir.

Demokrasinin iyi yanı herkes oy kullanıyor. Kötü yanı herkesin oy hakkı bir tane. Ülkede mevcut iktidar % 52 ile hükümet ediyor. Normalde Milli zeminin oy oranı % 60-70’dir. Peki, neden bıçak sırtında mevcut durum. Sebebi, iktidardan memnun olmayan kesimlerin diğer partilerde yer alması. Maalesef artık karşı blokta yer alan İYİPARTİ, SP gibi siyasi yapılar da var. Sorunu küfrederek, küçümseyerek, ötekileştirerek çözemeyiz. Ayrışma alanlarını azaltıp şahsi ya da zümre hassasiyetlerini öteleyip meseleye “Tüm toplum kesimlerine nasıl ulaşırız?” kaygısı ile hareket etmektir.

Bakın yerel seçim sürecinde CHP, AKPARTİ’nin söylem ve duruşu ile siyaset yaptı. Meydanlarda kur’an-ı kerim okuttu, camilerde görüntü verdiler. Kabir ziyaretleri yaptılar. Dua ettiler. Sadece tarikat, cemaat gibi yapılara açık ziyaretler yapmadılar. En önemlisi de hiçbir polemiğe girmediler. Hatta AKPARTİ’li dengesiz tarafgir ve küfürbaz kişilerin yaptığı yazdığına cevap vermeyip sadece yayınladılar bunları.. Şimdi İstanbul Belediye Başkanı’nı Cumhurbaşkanlığı’na hazırlıyorlar. Zannediyorum Genel Başkanla da anlaştılar. Alman usulü. Genel Başkan devam edecek. Belediye Başkanı, Cumhurbaşkanlığına aday olacak. Ayrıca geçmişin halk düşmanlığı seviyesindeki Kemalistleri dahi söylem değiştirdiler. Dindar pozlarda toplumu istismar etmekle meşguller.. M. Kemal Paşa’ya ait olmayan toplumda algı oluşturacak bir sürü söz sosyal medya aracılığı ile yayılıyor. Bu kanımca emperyalist bir tezgâh. Tutma olasılığı da var. Dolayısı ile toplumu ötekileştirmek kaybetme sebeplerinden biri. 28 Şubat ve öncesinin ihanetlerini, baskılarını halkımız unutuyor artık. Söylem ve duruş oluşturmak çok önem kazandı. Milli zeminde 30 yıldır aynı söylemlerle siyaset yapılıyor. Düşününüz..

         En önemlisi de ayeti kerimedeki ikaz.. Siz putlaştırılan değerlere küfrediyorsunuz. Birilerini sizin Allah’ınıza küfretmeye itiyorsunuz. İkaza bakın!.. Neden bu kadar keskin bir ikaz? Davranışlarımıza bu uyarı yansımalı. Daha net ve keskin bu emir nasıl anlatılır ki!

Özetle; karşı mahalle toplumun tüm kesimlerine ulaşmak için asırlık söylemlerini bastırdı. Kendi kesimini ustaca yönetiyor. Ancak bizim mahallede bireysel hassasiyetler öyle bir konumda ki kimse “Burnundan kıl aldırmıyor.”

Değerli Dostlar…

Mihenk olarak İmanımızın yanına, Aziz ve Fedakâr Milletimizin Milli Hislerini ve Ma’şeri vicdanını da koymak zorundayız. Unutmayın ki, Düşman uyumuyor, şeytan uyumuyor, nefisler mesaide… Ümmet-i Muhammed’in ümidi Türk Milleti’dir. Bunu söyleyince de ırkçı oluyoruz maalesef. İthamda bulunanlara, tarihe ve dünyanın hâlihazır siyasi coğrafya haritalarına bakmalarını öneririm.

 

Omuz omuza duranlara önerim, birbirinizi itham etmeyin. Cumhurbaşkanımız diyor ya, “Her ilde bir Ömer lazım bana.” diye.. Ömer olmak iddiamız yok ama Ömer olanları tükürüğü ve küfürleriyle boğmaya çalışan menfaat şebekeleri var. Bu ihanete meyyal adamlar Cumhurbaşkanımızla halk arasında adeta set örüyorlar. Cumhurbaşkanımıza ulaşamamaktan şikâyetçi olan Milletvekilleri ve parti tepe yöneticileri var. Bu nasıl bir şeydir? Sebebi susanlar. Bunlara riyakâr demeyeceğim. Bir ad da koyamadığımı da ekleyerek, “Milli birlik ve beraberlik ile güçlü geleceğe doğru yürümekten, çok çalışmaktan başka çaremiz yoktur.” diyerek sözlerimi bitiriyorum.

Muhabbetle.

Son Düzenlenme Salı, 10 Eylül 2019 21:25
Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...