Salı, 10 Şubat 2009 02:33

KAR YAĞDIRAN ALLAH'A İNANMAK...

KAR YAĞDIRAN ALLAH’A İNANMAK…

                                                                                              Prof.Dr.Mustafa NUTKU

            “KAR” romanının en mühim cümleleri

            Türkiye’de Nobel ödülü alan tek kişi, “KAR” romanını yazmak için, en fazla kar yağışı alan illerimizden olan Kars’ta bir yıl kalmıştı. Bu romanı beğenmek, yazarını takdir ve tüm yazdıkların tasvip manâsında değil; fakat, bu romandaki diğer cümlelerinden farklı olarak bir karakterine söylettiği şu cümlelerinin, Kars’ta bulunduğu sırada maneviyat dünyası bir süre için de olsa kardan etkilenen yazarının kendisini mi ifade ettiği, merak konusu olabilmektedir:

            “…Bütün hayatım boyunca eğitimsizlerin, başı örtülü teyzelerle eli tespihli amcaların inandığı yoksulların Allah’ına inanmadığım için suçluluk duydum. İnançsızlığımın mağrur bir yanı vardı. Ama şimdi şu güzel karı yağdıran Allah’a inanmak istiyorum. Dünyanın gizli simetrisine dikkat kesilmiş, insanı daha uygar, daha ince kılacak bir Allah var.”

          “..bir Allah var.” diyen iman etmiş sayılır mı?

            “…dünyanın gizli simetrisine dikkat kesilmiş..”, “… insanı daha uygar, daha ince kılacak...”sıfat cümlecikleri, dinî kitaplarımızda belirtilen Allah’ın sıfatlarına çok benzemese de, “KAR” romanı yazarının, romanının kahramanına söylettirdiklerini  “... bir Allah var.” hüküm cümlesiyle noktalaması iyi olmakla beraber, bu sözün Allah’a iman manâsında yeterli sayılacağı da söylenemez. İnsanlar, hakikaten  iman etmiş olmadıkları halde, “inkâr etmemek” manâsında  da “.. .bir Allah var.” diyebilirler. Çünkü, “İnkâr etmemek başkadır; iman etmek bütün bütün başkadır.”

           

            Kâinatta en yüksek hakikat

            Allah’ın varlığı ve birliğine: “Tevhid hakikatı” denilir. Kâinatta en yüksek hakikat budur. Kelime-i şehâdet ve kelime-i tevhidin ilk bölümü, bu hakikati ifade eder. Kur’an-ı Kerîmin üzerinde en fazla ehemmiyetle durduğu konu da budur. Tevhidin aksi “şirk”, yani Allah’a ortak koşmaktır ve en büyük günahtır. Varlık âlemi, en küçüğünden en büyüğüne kadar, aslında hâl lisanıyla: “Bir Allah var.” der.

            Kar kristallerinde,

            Allah’ın Vahidiyet ve Ehadiyet  Şeklinde Birliğinin Tecellîsi

            Kar kristallerinin hepsi altıgen geometrisindeki kristal yapılarında teşekkül eder; fakat birbirinin ayni iki kar kristaline hiç rastlanmaz! Ömrünün elli senesini kar kristallerinin fotoğraflarını çekerek geçiren ve binlerce kar kristali fotoğrafı çekmiş olan W.A.Bentley, çektiği kar kristali fotoğraflarından 2453 adedini 1931 de Amerika’da 226 sayfalık “Snow Crystals”(Kar Kristalleri) kitabında neşrederek, Allah’ın varlığı ve birliğinin kar kristallerindeki bir çeşit deliline -bilerek veya bilmeyerek- dikkatleri çekmiştir.

            Ayni cinsten olan canlı veya cansız bir varlığın, genel olarak anahatlarıyla birbirine benzer yapıda olmalarına rağmen hiçbirinin diğerinin ayni olmaması, konuyla ilgili kitaplarda açıklaması yapılan, Allah’ın “Fert” isminin içindeki “Vahidiyet” ve “Ehadiyet” şekillerindeki birliğinin  tecellîleridir.

            İnsandaki Vahidiyet ve Ehadiyet Tecellîleri

            Allah’ın, Vahidiyet ve Ehadiyet şekillerindeki birliğinin tecellîleri en fazla, en mükemmel mahlûku  olan insanların yaratılışlarında görülür: İnsanların DNA’larında, parmak izlerinde, yüzlerinde, avuç içlerindeki ve ayak tabanlarındaki çizgilerde, ellerinin damarlarında, bakışlarında ve daha başka birçok yerlerinde Allah’ın Vahidiyet ve Ehadiyet şeklindeki birliğinin delilleri mevcuttur. Bilim ilerledikçe, bu birlik tecellîlerinin yeni misallerini de keşfetmektedir.

             İnsanlardaki kadar çok olmasa da, diğer bütün varlıklarda, Allah’ın bu birlik tecellîleri vardır. Meselâ bütün koyunlar, genel görünüşleri ile birbirine benzemekle Allah’ın Vahidiyet şeklindeki birliğini ispatlar; fakat birbirinin tamamen ayni iki koyunun bulunmaması da, her bir koyunda ayrı olarak Allah’ın Ehadiyet şeklinde birliğini gösterdiğinin delilidir. Ayni şey, bir ağacın bütün yaprakları ve bütün meyveleri için de söylenebilir, vd.

            Asıl Bulunması Mühim ve Gerekeni, Nobel Kendisi Bulmuş muydu?

            Bir asırdan fazla zamandır, dünyanın en prestijli bir mükafatı olan Nobel’i  alabilmek için değişik branşlarda insanlar yarışmaktadır. Nobel Mükafatını koyan kimdi ve kendisi neyi bulmuştu? 

            Alfred Nobel (1833-1896), özel olarak kendi kendini yetiştirmiş ve yirmi yaşına geldiğinde, o devrin bilim seviyesine göre mükemmel bir kimyacı olmuştu. Ana dili olan İsveç dilinden başka Rusça, Almanca, Fransızca ve İngilizceyi de mükemmel şekilde konuşabiliyordu. Yaptığı ilmî keşiflerini endüstriye uygulamakta da çok muvaffak olmuş; yirmiden fazla şehirde seksenden fazla şirket kurmuş ve büyük servet kazanmıştı. Hiç evlenmemiş, son derece mütevazi bir hayat yaşamış ve ölümünden bir yıl önce hazırladığı meşhur vasiyetnamesi ile, büyük servetinden her yıl insanlığa en faydalı olanlara mükâfat verilmesini istemişti. Alfred Nobel’in bu vasiyetnamesi gereğince, her yıl fizik, kimya, fizyoloji veya tıp, edebiyat, barış ve kardeşlik için “en büyük çalışma”yı yapanlar seçilmekte ve bu seçimlerin neticelerini bütün dünya alâka ile takip etmektedir.

            Nobel’in 31 milyon İsveç kron’luk servetinin her yıl getireceği gelir, bu vasiyetnamesine göre 5 eşit kısma bölünerek, ölümünün yıldönümü olan 10 Aralık’ta Stockholm’ün meşhur Konser Salonunda, büyük bir merasimle sahiplerine verilir. Mükâfatlar, berat, altın madalya ve para çeki halindedir.

            Onun hayatını yakından takip edenler, l896 yılında 63 yaşında ölen ve Nobel mükafatlarının verilmeğe başlandığı 1901 yılından şimdiye kadar yüzlerce kişiye kendi adı ile şöhret ve servet dağıtmış olan Nobel’in, topluluk içinde neşeli görünmesine rağmen, yalnız kaldığında büyük bir sıkıntı haline girdiğini  nakletmektedirler.

            Nobel mükafatını almak, hem mükafatı alan şahsa hem de onun ülkesine itibar sağlıyor. Bu mükafatı alabilmek çok büyük bir ideal sayılıyor ve onu alabilmek için bütün dünyada çok çalışanlar var. Acaba, “en büyük çalışmalar” ve “en büyük buluşlar” bu mükafatların verilebileceği çalışmalar ve buluşlar mıdır, bu mükafatı ihdas edenin kendisinin yalnızlığındaki büyük sıkıntısı niçindi; 108 yıldır en büyük buluşlara verilen bu mükafatları ihdas eden Nobel’in kendisi, “asıl bulunması en mühim olanı ve en gerekeni” bulmuş muydu?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Son Düzenlenme Salı, 10 Şubat 2009 02:34
Prof.Dr. Mustafa Nutku

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...