Pazartesi, 04 Mart 2024 13:01

ÇEVİK BİR-28 ŞUBAT-İSRAİL ÖRGÜSÜ

“Middle East Forum” isimli bir web sitesi var. Bu sitede 2002 yılında “İstikrar İçin Formül: Türkiye Artı İsrail” başlıklı bir makale yayınlanmış. Bu makalenin yazarları: Çevik Bir ve Martin Sherman. Bu makalenin tamamını şu linkten okuyabilirsiniz:

https://www.meforum.org/62064/istikrar-icin-formul-turkiye-arti-israil

Evet, bizim meşhur Çevik Bir’imiz. Hani, 28 Şubat post modern darbesini yapıp, sonra yargılanıp, ömür boyu hapse mahkûm edilerek, rütbeleri sökülen Er Çevik Bir!

Er Çevik Bir, bu makalesinde çok önemli ifşaatlarda bulunmuş!

Makalede, İsrail-Türkiye ilişkileri tarihi bilgiler de verilerek detaylı bir şekilde işlenmiş.

Oldukça uzun olan bu makaleden konumuzla alakalı olarak, hiç değiştirmeden, aynen kopyalayarak aldığım cümlelere bakalım:

“İsrail-Türkiye ilişkilerindeki değişim, Türkiye'nin ilişkileri tam büyükelçilik statüsüne yükseltmek için harekete geçtiği Madrid barış konferansının ardından, 1991 yılında başladı. Ancak asıl atılım, Türkiye Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'in İsrail'i ziyaret ettiği Kasım 1993'te gerçekleşti. Ziyaret sırasında, İsrailli mevkidaşı ile işbirliği konusunda karşılıklı anlayış ve ilkeler üzerine bir mutabakat imzaladı. Döndükten sonra Çetin, Türk-İsrail ilişkilerinin her alanda daha da ilerleyeceğini duyurdu ve iki devletin "Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılmasında" işbirliği yapacağını ekledi. Üst düzey temaslar dâhilinde, 1994'te Türkiye Başbakanı Tansu Çiller ve 1996'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel İsrail'i ziyaret etti. İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres ve İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizmann bu ziyaretlere karşılık verdi.

1996'nın başlarına kadar Ankara, askeri işbirliğinden çok İsrail ile ekonomik, teknik ve kültürel bağlardan yana görünüyordu. Ancak 1996'da iki ülke geniş kapsamlı bir askeri koordinasyon anlaşması imzaladı. Anlaşma, diğer şeylerin yanı sıra, İsrail hava kuvvetleri uçaklarının Türk hava sahasını eğitim amaçlı kullanmasını sağladı. Aynı yılın Ağustos ayında iki hükümet, teknik bilgi ve uzmanlık alışverişi için ek bir anlaşma imzaladı ve İsrail'in Türk hava kuvvetlerine ait elliden fazla F-4 Fantom uçağının yenilemesinin yolunu açtı.

1996 anlaşmalarını, her ülkenin ilişkiye verdiği geniş kapsamlı öneme dair karşılıklı açıklamalar ve alelacele gerçekleştirilmiş ziyaretler izledi. Türk ordusu genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı, 1997 başlarında İsrail'i ziyaret etti. Bunu, İsrail Dışişleri Bakanı David Levi'nin Ankara ziyareti izledi. Daha sonra Türkiye Savunma Bakanı Turhan Tayan ve (bu makalenin yazarlarından biri olan) Çevik Bir, Mayıs 1997 başında İsrail'e gitti. Aynı yılın Ekim ayında İsrail Genelkurmay Başkanı Amnon Lipkin-Şahak Türkiye'yi ziyaret etti. Her iki durumda da, bu ziyaretçiler yanlarında kalabalık bir ekiple geldiler, bu sayede 1997'nin ikinci yarısında her iki ordudan önemli sayıda komutan, birbiriyle tanışma imkânı buldu.

En yüksek kademelerden gelen siyasi açıklamalar, ilişkinin stratejik önemini açıkça vurguladı. Örneğin Ağustos 1997'de Başbakan Mesut Yılmaz, Türk-İsrail işbirliğinin bölgede "güç dengesi için gerekli" olduğunu belirtti. 1998'de İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu, benzer şekilde, ilişkinin "istikrarsızlığın hüküm sürdüğü yerde istikrarı tetikleyeceğini" söyledi. O dönem İsrail'in savunma bakanı olan İzak Mordeçay, bağların önemini şu terimlerle tasvir ediyordu: "Ellerimizi birbirine kenetlediğimizde güçlü bir yumruk oluşturuyoruz. [...] İlişkimiz, stratejik bir ilişkidir."

Er Çevik Bir, o günleri çok güzel özetlemiş olduğu için; aynı zamanda tarihi bir değerlendirme olması hasebiyle de kısaltmaya kıyamadım, aynen verdim.

Evet, o yıllarda yaşananlar bu şekildeydi. Bugün gerçek yüzünün iyice ortaya çıkmış olduğu işgalci, soykırımcı İsrail için kimler nasıl çırpınmış, net bir şekilde anlatılmış. Hem anlatan da hariçten bir kişi değil; o yıllarda, devletin üst düzey yönetim kademesinde bulunmuş, İsrail dostu olan bir şahıs. Yazılanlar kelimesi kelimesine doğrudur.

Önemli yerlerinin üzerinden geçecek olursak; asker olarak, İsrail’e giden kimmiş?

-Türk ordusu Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, 1997 başlarında İsrail'i ziyaret etmiş!

Çevik Bir, İsrail'e ne zaman gitmiş?

-Mayıs 1997 başında gitmiş.

Aynı yılın ekim ayında İsrail Genelkurmay Başkanı Amnon Lipkin-Şahak Türkiye'yi ziyaret etmiş. Her iki durumda da, bu ziyaretçiler yanlarında kalabalık bir ekiple gelmişler; bu sayede 1997'nin ikinci yarısında her iki ordudan önemli sayıda komutan, birbiriyle tanışma imkânı bulmuş. (Bu satırlar olduğu gibi Er Çevik Bir’in makalesinden alınmadır)

Evet, o yıllarda Türk milletinin başına ne belalar örülmeye başlanmış, günümüzde daha iyi anlaşılıyor..

Kimdir, bu belaları örmeye çalışanlar? Kahraman Ordumuzun Şanlı Üniformasının içine sızmış, aklını ve ruhunu İsrail’e satmış vatan hainleri!

İfşaat bitti mi? Bitmedi!

Onlar bu bağları kurarlarken meğer bazı tehlikeler atlatılmış! Yine, Er Çevik Bir’in makalesinden aynen alıntılıyorum:

“Yeni bağlar birçok zorlu sınavı atlattı, bunlardan en önemlisi, 1996'da İsrail karşıtı ve İslamcı Refah Partisi genel başkanı Necmettin Erbakan'ın iktidara gelmesiydi. Göreve başladığı ilk günden itibaren Erbakan, hem iç hem de dış siyaset düzleminde, İslami bir ajandayı yürürlüğe koydu. Bu ajanda, eğitim sistemini İslamileştirme arzusunu, Türkiye'yi Arap dünyasına yakınlaştırma vaadini ve İslam devletlerinin "NATO benzeri" bir ittifakı kurmasıyla ilgili vizyonu içeriyordu. Erbakan'ın İsrail karşıtı söylemi, geleneksel Yahudi karşıtı motifler ve efsanelerle doluydu. Onun için İsrail, "ebedi bir düşman" ve "Arap ve Müslüman dünyasının kalbindeki kanser" idi. İsrail'i İslam inancını zayıflatmakla suçladı, Nil'den Fırat'a uzanan "büyük İsrail" hayali konusunda uyarıda bulundu ve Türkiye'nin ekonomik zorluklarından "Siyonist komplo"nun sorumlu olduğunu iddia etti. Erbakan seçilmeden önce, Ankara'nın İsrail ile ilişkilerini dondurma ve iki ülke arasındaki ikili anlaşmaları iptal etme sözü verdi. Bazı analizciler, Erbakan'ın seçilmesinin ilişkiye ölümcül bir darbe indirdiğini düşünüyorlardı.

Ama öyle olmadı. Türkiye'nin anayasal sistemine ait hükümlere uygun olarak ordu, modern Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk'ün laik cumhuriyetçi mirasını korumakla görevlidir. Ordu, boş boş oturup Türkiye'nin İslam'a dönmesini izlemeyeceğini veya İsrail-Türk askeri ilişkilerinin tehlikeye atılmasına izin vermeyeceğini Erbakan'a söyledi. Hem askeri hem de siyasi liderlerden oluşan güçlü Milli Güvenlik Konseyi'nin (MGK) genel sekreteri, laikliğin yüce değer olduğunu yeniden teyit ederek, Türkiye'deki laik toplumun ve eğitim sisteminin, ülkenin ulusal güvenliğinin temel ilkelerini oluşturduğunu ilân etti. Erbakan kontrol altına alındı. Türkiye ve İsrail, Erbakan'ın MGK'nın baskısıyla istifasını sunduğu Haziran 1997'de sona eren görev süresi boyunca en önemli askeri işbirliği anlaşmalarını imzaladı.”

Er Çevik Bir, rahmetli Başbakanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı da gayet güzel tahlil etmiş; bu nedenle kısaltmadan aynen verdim.

Burada, dikkatlerinize sunmak istediğim çarpıcı bir bölüm var; bakınız, birinci paragrafın sonunda, “Bazı analizciler, Erbakan'ın seçilmesinin ilişkiye ölümcül bir darbe indirdiğini düşünüyorlardı.” Dedikten sonra, Ama öyle olmadı. Türkiye'nin anayasal sistemine ait hükümlere uygun olarak ordu, modern Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk'ün laik cumhuriyetçi mirasını korumakla görevlidir. Ordu, boş boş oturup Türkiye'nin İslam'a dönmesini izlemeyeceğini veya İsrail-Türk askeri ilişkilerinin tehlikeye atılmasına izin vermeyeceğini Erbakan'a söyledi. Çevik Bir'in bizzat kendi kaleminden çıkmış olan bu yazılanların muhteşemliğine ve mana derinliğine bakar mısınız?

Bugün gerçek yüzü, icraatlarıyla tüm dünyada tescillenmiş olan; işgalci, bebek katili, Siyonist İsrail’le ilişkilere Erbakan ölümcül darbeyi indirmesin diye, “modern Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk'ün laik cumhuriyetçi mirasını korumakla görevli Ordu, boş boş oturup Türkiye'nin İslam'a dönmesini izlemeyeceğini veya İsrail-Türk askeri ilişkilerinin tehlikeye atılmasına izin vermeyeceğini Erbakan'a söylemiş!"

İlk dikkatimizi çeken cümle; bugün gerçek yüzü ortaya çıkmış olan ve tüm dünya insanlarının nefretle ve lanetle andığı; işgalci, bebek katili, soykırımcı İsrail ile ilişkilere çok önem verilmiş olması... Halk tarafından seçilmiş olan ve milleti temsil eden Başbakanın İsrail'in gerçek yüzünü çok iyi bildiği için; bu lanetli katil sürüsüne layık olduğu muameleyi yapmak istemesine rağmen, Çevik Bir ve şürekâsı buna izin veremezlermiş! Neden izin veremezlermiş? Nereden geliyor bu İsrail sevdası?

Kendi ağzından ifşaatları ilginç, er Çevik Bir’in. Biz de şimdi soruyoruz: İsrail-Türkiye ilişkilerinin tehlikeye atılmasına izin vermemek için neler yaptınız?

28 Şubat post modern darbesinin altındaki asıl ve gizli neden, sakın bu olmasın?

Sadrazam Koca Mehmet Ragıp Paşa ne güzel söylemiş: “Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler”

“Kemal Atatürk” ismi de işte böyle, kendi meş’um emelleri için malzeme olarak kullanılmaktadır, bu hainler tarafından!

28 Şubat post modern darbesinin mimarlarından biri olan Çevik Bir yargılandı, suçlu bulundu, rütbeleri söküldü ve ömür boyu hapse mahkûm edildi. Ancak Çevik Bir ve şürekâsı hainlerin devlete, vatana, millete verdiği hasar telafi edilmedi!

Bu hainlerin, işgalci, Siyonist, bebek katili İsrail’in menfaatleri için canhıraş bu kadar çırpınmaları, bu kadar çabaları nedendir? Bu alçaklar, bu konuda henüz bir soruşturma geçirmediler. O yıllarda İsrail'in menfaatleri için başka neler yaptılar? Bu konu derinlemesine araştırılmadı. İsrail irtibatları detaylı bir şekilde ortaya dökülmedi!

Er Çevik Bir’in makalesinde, açıkça ifade ettiği gibi, İsrail'in çıkarları için son derece başarılı bir hükümeti alaşağı ederek, ülkemizin dirlik ve düzenin bozarak, devletimizi trilyonlarca zarara sokacak olan sonraki süreci başlatan bu hainler, hala bu ihanetleri için yargılanmış değiller!

Rahmetli Erbakan, ömrünün son dönemlerinde, bir mülakatında bu konuyu; tarihi bir vesikayı açıklayarak ifade etmiş! İnternette kolayca bulabileceğiniz bu vesikada; 30 Ekim 1996 tarihli ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher tarafından Ankara ABD büyükelçisine gönderilen bu kripto mesajda şunlar yazılıdır: -" Türkiye, birleşik devletlerin anahtar stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleştirip sürdürmedeki başarımız, bizim milli menfaatlerimizi doğrudan etkileyecektir. Türk askeriyesi, bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır. Bu konudaki aksiyon planlarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum."

Belgeden anlaşılıyor ki, ABD, 15 Ekim 1996 tarihinde post modern darbe için düğmeye basmış, TSK’ya da görev biçmiş!

Bu iddiayı ilk olarak eski Başbakanlık Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu, 11 Şubat 2007 tarihli Vakit Gazetesi’ne yaptığı açıklamada dile getirmiş.  Yazıcıoğlu:  “28 Şubat’ın startı ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gönderdiği çok gizli bir yazıyla verilmiştir”, demiştir.

Ne yazık ki bu kirli ilişkiler ve hainlikler yeterince deşifre edilememiş; birçok karanlık ilişkilerin üzerinden örtü kaldırılamamıştır. O yıllarda başımıza ne tür çorapların örüldüğünü anlamak ve tüm ihanetlerin açığa çıkması için, Er Çevik Bir’in ve BÇG şarlatanlarının İsrail ve ABD ile ilişkileri detaylı bir şekilde araştırılmalıdır!

Kendi ülkesinin menfaatlerini değil de ABD ve İsrail'in menfaatlerini gözeten satılmışlar ve Siyonist ajanlar açığa çıkartılmalıdır!

Ülkemizin zararına neler yapılmış ise artık ortaya dökülerek, hepsinin hesapları sorulmalıdır...

Allah Teâla devletimizi, milletimizi ahmaklardan ve vatan hainlerinden muhafaza eylesin.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Gürcan Onat, 03. 03. 2024, 17,00, Fatih.

 

Gürcan Onat

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...