Çarşamba, 25 Haziran 2008 02:28

BAHÇELİ İLLÜZYONU

AK Parti hakkındaki kapatma davasıyla ilgili toplumdaki yaygın kanaat şudur;

Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmasa ve türbanla ilgili anayasa değişikliği yapılmasa, bu dava açılmazdı.

Yani bu iki karar, müesses nizamı yol ayrımına getirdi ve iktidar partisinin tasfiyesine ilişkin projenin önü açıldı. Başka bir ifadeyle AK Parti, 22 Temmuz sonrası bu iki kritik kararın kefaretini ödüyor.

Bu görüşe katılmayanlar olabilir, ‘kim ne düşünürse düşünsün milletin dediği olmuştur, iyi de olmuştur’ diyenler seslerini yükseltebilir, ‘keşke olmasaydı’ diye hayıflananlar çıkabilir. Kişisel yaklaşımımız ne olursa olsun, önemli olan bu davanın toplumda genel olarak nasıl algılandığıdır.

Nitekim, kapatma davası iddianamesine baktığımızda benzer bir yaklaşımın ayak izlerini görürüz. Cumhurbaşkanı anayasa sınırları zorlanarak davaya sokuldu, anayasa değişikliği laiklik karşıtı eylemlerin ilk sırasına yerleştirildi.

Hakkında kapatma davası açılan AK Parti, demokrasinin gelişimi, milli iradenin tecellisi, temel hak ve özgürlüklerin tesisi bakımından kararlarından pişmanlık duymuyorsa, daha yaşanabilir bir Türkiye özlemi için gerekirse bedel ödemeye hazırsa, sözkonusu algılama biçiminin AK Parti açısından siyasal karşılığı yoktur.

Anlaşılıyor ki, MHP, aynı düşüncede değil. Devlet Bahçeli’nin dünkü meclis grup konuşmasına bakarsak, Türkiye ciddi bir rejim bunalımına doğru sürükleniyor. Üretilen mucizevi formül ise Başbakan Erdoğan’ın siyasete veda etmesi, bağımsız adaylık yoluyla bile olsa asla vekil olmamasıdır.

Bu formüle ‘krizden çıkış anahtarı’ adını veren Bahçeli, şöyle diyor: ‘Bugünkü tehlikeli sürükleniş karşısında, Türkiye’nin ihtiyacı olan, Başbakan’ın oyun planı değil, demokrasinin kurtuluş planıdır... Burada herkes çok dikkatli olmak ve rejimi tehlikeye atmamak için büyük bir sorumluluk anlayışıyla hareket etmek durumundadır.’

MHP suç ortağı

Bir an için Bahçeli’nin haklı olduğunu, bu çerçevede Türkiye’nin tehlikeli bir yola sürüklendiği ve rejim tehlikesi yaşandığını kabul edelim. Şimdi yazının başına dönüp Bahçeli’ye soralım: Abdullah Gül, MHP’nin desteği olmasa cumhurbaşkanı seçilebilir miydi? O anayasa değişikliği meclisten geçebilir miydi?

Dün parti grubunda ‘Herkes çok dikkatli olmak ve rejimi tehlikeye atmamak için büyük bir sorumluluk anlayışıyla hareket etmek durumundadır’ diyen Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve anayasa oylamasında bu sözüne neden uymadı?

MHP’nin penceresinden baktığımızda eğer ortada bir suç varsa, demokratik rejim tehlikeli bir yolculuğa sürükleniyorsa AK Parti kadar en az MHP de suçludur, bu sürecin müsebbiplerindendir. Halk ağzıyla ‘hem suçlu hem güçlü’ olamazsınız.

O zaman insanın aklına (Deniz Bölükbaşı’nın kulakları çınlasın) AK Parti’ye MHP’nin tuzak kurduğu iddiası geliyor. Hem tuzak kuracaksanız hem kurt kapanının başında ağıt dökeceksiniz, böyle bir siyaset anlayışı olmaz.

Kurt kapanı anahtarı

Daha da vahimi, bir parti liderinin siyaset yasağını ‘anahtar’ olarak önermesidir. Yüreğinde ve zihninde zerre kadar demokrasi inancı olan kişilerin dahi telaffuz etmekten çekineceği ayıplı bir öneridir bu. Parlamentoyu vesayet altına alma girişimlerine karşı direnmek yerine çareyi siyaset yasağında aramak, genel başkan unvanı taşıyan milletvekili için ömür boyu taşıyacağı kamburdur.

Hele bu öneriyi ‘yoksa AK Parti parçalanır’ ambalajına sarıp sarmalamak, Tolga Çevik’in sunduğu Komedi Dükkanı’nda bile sergilenecek seviyede değildir. Senin işin AK Parti’nin ikbali değil ki. Bırakın, parçalanırsa parçalansın. Ama temel kaygı, bu değil. Hepimiz biliyoruz. Erken seçim korkusu, dağları sardı.

Korkuyu yenmek için mezarlık yanında ıslak çalanlar gibi iki kurt kapanından sonra Erdoğan’a bir bilen olarak ‘kenara çekil’ diyeceksiniz, sonra ‘kalan milletvekilleriyle yeni hükümeti kur yola devam et’ önerisinde bulunacaksınız, ikna için ‘parçalanmanıza yüreğim dayanmaz’ timsah gözyaşını kullanacaksınız, sonra bu şark kurnazlığına ‘çıkış anahtarı’ adını vereceksiniz, pes doğrusu. Fatih Terim’e imrenip çekirgenin birden fazla zıplayacağını düşünüyorlarsa, yanılıyorlar.

Deniz yolculuğu

22 Temmuz’dan önce Kızılelma senaryosuna dahil olan MHP yönetiminin sandıklar açıldıktan sonra yanlıştan dönüp milletin gönlüne doğru sefere başladığını düşünüyorduk, yanılmışız. Meğer Deniz Bölükbaşı’nın açtığı yolda, gösterdiği ufukta ilerliyorlarmış. Cumhurbaşkanlığı seçimi de anayasa oylamaları da birer illüzyonmuş.

Ne diyelim; Sap döner keser döner yanlış hesap sandıktan döner. Korkunun da ecele faydası yoktur.
Şamil Tayyar

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...