Perşembe, 26 Mayıs 2011 17:57

Deniz feneri ışığını kesmemelidir

15 Yıllık bahriye hayatı boyunca dini ve manevi değerlere önem vererek görev yaptım. Bir defasında gereksiz yere, amirlerime şirin görünmek için bir hata yaptım ve sonucunda da ordudan ayrılmak zorunda kaldım. Hâlbuki yıllarca dalkavukluğa, riyakârlığa karşı durmuş, dindar insanlara zulmeden kişileri eleştirmiş ve bir defa olsun diktatörler hakkında iyi söz söylememiş hatta her zaman yermiş bir kişinin böyle bir hatayı yapmaması gerekirdi.

28 Şubat 1997 Post modern darbesi ve başörtüsü nedeni ile ordudan ayrılmak zorunda kaldığım söylenir de, bence bu ikinci derecedeki  ve görünüşteki sebeptir. Asıl sebep, bazı değerlerden asla taviz vermemek gerektiğini bildiğim halde farkında olmadan yanlış yapmamdır.

Olay; 1996 yılının 10 Kasım’ındaki törene katılmadığım gerekçesi ile başladı. Tören hafta sonu yapılmıştı ve gayrıresmi olduğundan katılma mecburiyeti yoktu. Ayrıca benim gibi onlarca subay da çeşitli nedenlerle iştirak etmemişti. Fakat sadece iki subaya ceza verildi.  Bu subayların ortak özelliği eşlerinin başörtülü olmasıydı ve makul mazeretleri olmasına rağmen savunması geçerli sayılmamış, 10 gün hapis cezası verilmişti.

Binbaşı rütbesinde olan diğer subaya üzülmemesi gerektiğini, nasılsa bir gerekçe bulunacağını zira eşinin başörtülü olması nedeniyle “ağzınla kuş tutsan seni orduda tutmazlar” diyerek teselli etmeye çalıştım.

O yıllarda dindar subaylar hukuksuz ve gayrıresmi olarak Batı Çalışma Gurubu tarafından fişleniyor, yaptığı her türlü hareket takip ediliyor akla hayale gelmeyen baskı ve taciz yapılıyordu. İlginçtir, askeri okul yıllarından o güne kadar dindar subaylar hakkında yapılan taciz ve yıldırma politikalarını bildiğim halde ibadetlerimden hiç taviz vermemiştim. “Eğer beni ordudan atacaksanız elinizden geleni ardına koymayın” dercesine serbestçe hareket ediyordum. Zira biliyordum ki “rızkı veren Allah’tır, bir kapıyı kaparsa belki bin kapıyı açar”. Bu düşünceyle meslektaşlarıma “ibadetlerinizi aksatmayın, eşlerinizin başını açtırmayın” diye telkinde bulunuyordum. Buna Gölcük, Karamürsel ve İstanbul’daki yüzlerce arkadaşım şahittir.

Atın ölümü arpadan olsun, beni ordudan atmak için bahaneleri bu olsun diye verilen 10 günlük hapis cezasına aldırmıyordum bile. Nitekim haksız bir uygulama olduğu için bu cezayı çektiremediler. Zaten bahriye hayatı boyunca hiç hapse girmedim. Sadece Bahriye mektebindeki hapishane odasını boş olduğu zaman namazlarımı kılmak için kullanırdım. Çünkü namaz kılmak için oradan daha uygun bir yer bulamazdım.

O günlerde İstanbul’da karargâh subaylığı görevinde bulunuyordum. Aynı odayı paylaştığımız subay arkadaşım tayin olur olmaz “bak bende harika bir cumhurbaşkanı tablosu var, onu odaya asalım” demişti. Kendisine “her taraf tablo ile dolu, nereye asacağız, bırak kalsın” diye olumsuz cevap vermiştim. Yaklaşık bir yıl sonra bu sefer tam aksini söyleyerek “daha önce bir tablo var diyordun amiral denetleme yapacak şimdi gelir bu odada neden fotoğraf yok diye söylenir, başın belaya girer” dedim. İşte yapmış olduğum en büyük hata buydu.

Yahu sana ne, dindar insanlara kan kusturmuş bir insanın fotoğrafını astırmak sana mı düştü. Subay arkadaşım ki benden kıdemli idi hemen ertesi günü bu tabloyu astı. O hafta içinde Yüksek Askeri Şura toplandı ve resen ordudan emekli edildim.

Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki, İslam’a olan düşmanlığını açıktan ihzar etmiş kişileri asla ve kata övmemek hatta onun taraftarlarına dahi şirin görünmek gerekir.  Asla riyakârlığa, dalkavukluğa ve buna benzer tutum ve davranışlar içine girilmemelidir. Başkası ne yaparsa yapsın. Kötü emsal olmaz. Değil mi ki dindar insanlar Nur risalelerini okuyup benimseyerek hayata geçiren insanları  deniz feneri gibi kabul etmiştir. Onların yanlış yönü göstermesi beklenmeyen bir davranıştır ve bu sefer yapılan küçük hatalar bile büyük olur.

Risale-i Nurları okuyan insanlara yakışan hareket tarzı; onurlu bir şekilde dik durmak, zulmü destekleyecek her türlü davranıştan uzak durmaktır.  Zira toplumun manevi değerlerini korumak için bazı insanlar “deniz feneri” gibi olmalı ışığını asla kesmemelidir.

Doğrusu hangisidir? Diyerek kararsız kalmış insanlara yol gösteren deniz feneri gibi önemli vazifeler yüklenmiş insanların bazı hassas konularda yanlış yapmaması gerekir. Herkes cepheyi terk etse bile o insanlar geri adım atmamalıdır. İşte Risale-i Nur eserlerini okuyarak imanını kuvvetlendiren insanlar, deniz feneri gibidir. Manevi olarak fırtınaya tutulmuş insanlar onları görerek istikametini düzeltmeye çalışırlar.

Özellikle sembol olmuş şahıslar ile ilgili konularda ise daha da dikkatli olmak gerekir. Zira hadisi şerifte bahsedilen, Hazreti Adem’den kıyamete kadar gelmiş geçmiş en büyük fitnelerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Risaleleri bilmediği için yalpalayan insanlar hata yapabilir. Fakat gerçekleri görüp bildiği halde riyakarlık yapan, dik durmasını beceremeyen insanlar çok daha büyük bir suç işlemiş olurlar.

Rabbim, deniz feneri gibi dünyayı aydınlatarak inanan insanlara doğru yolu gösteren Bediüzzaman Said Nursi’den ve onun talebelerinden ebeden razı olsun…

Son Düzenlenme Perşembe, 26 Mayıs 2011 17:58
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

4 yorum

  • Yorum Linki haydar akyel Cumartesi, 28 Mayıs 2011 14:39 yazan haydar akyel

    bu satırların doğurabileceği hissiyat ve reaksiyonlar
    gözardı edilmiş gibime geliyor. enaniyet müslümana yakışmaz. çok yazık..

    Raporla
  • Yorum Linki Vehbi Kara Horasanlı Cumartesi, 28 Mayıs 2011 00:38 yazan Vehbi Kara Horasanlı

    Sıcacık makam odasında görev yaptığımı söyleyen cefakar!...
    Önce şunu bilki askeri hayatımın çoğu donanmanın en tehlikeli görevlerini yaparak geçti. Yaklaşık 10 yıl muhriplerde silhçı olarak görev yaptım. acaba sen patlamamış bir mermiyi imha etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu bilir misin? Zannetmiyorum. Bu günahkar kardeşiniz binlerce askere silah atışı yaptırmıştır. Rabbime şükürler olsun bir askerimin burnu kanamadan askeriyeden ayrıldım.
    Hiçbir askeri görevin diğerinden önemli ve zor olduğunu düşünmüyorum. hakkaride görev yapanların işi ne kadar zor ise donanma gemilerinde çalışanların işi de o kadar zordur. soğuğun ne olduğunu çok iyi bilen eski bir askerim.
    kimseye risaleleri okumadığı için kötü demek bana yakışmaz. Lakin teşvik için deniz feneri gibi örnekler vererek bu muaazzam tefsirden insanların faydalanması için gayret gösteriyorum. İnsanların kalbinde geçenleri en iyi Rabbim bilir. Şüphesiz ki Allah hepimize şah damarımızdan daha yakındır.

    Raporla
  • Yorum Linki halil akkoç Cuma, 27 Mayıs 2011 18:22 yazan halil akkoç

    Ne yani şimdi risaleleri okumadık diye kötümüyüz..Ya siz sırf risaleleri okuduğunuz içinmi iyisiniz.Ben Hakkari Çukurcanın dağlarında pusuda yatarken siz sıcacık makam odasında risaleleri okuyun namazınızı eda edin üstelikte benden fazla maaş alın.İnanç kişinin kendi içsel sorunudur.Ben pusuda vatan için eza cefa çekerken siz ibadette kendinize pay çıkarmıyormusunuz.Her ikimizde bu devlete ödenen vergiden maaş almıyormuyuz.Ben sırılsıklam karlar içinde siz sıcacık halı üzerinde,bu hangi adalet.O yüzden içinde kaldığınız ve ekmeğini yediğimiz asker ocağına kusur bulmak yerine kendimizde aramamızda gerekir,ki insan olmak bunu buyurur.

    Raporla
  • Yorum Linki ADEM YILMAZ Cuma, 27 Mayıs 2011 14:54 yazan ADEM YILMAZ

    her şeyin başı ve özü ihlas ALLAH sizin gibi ihlaslı kardeşlerimizin sayısını artırsın. Risale - i Nurun hakikatlarını insan olmak isteyen herkese nasib etsin.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...