Çarşamba, 14 Eylül 2011 01:00

ABD’li Binbaşı gibi ezan okuyan bir askerimiz olacak mı?

Yeni Asya gazetesinin manşetinde yer alan bir resimden çok etkilendim. Resimde ABD’li Müslümanlar, 11 Eylül saldırısında ölenleri anarak bir tören yapmışlardı ve ABD ordusundaki bir deniz subayı, resimdeki rütbesine göre binbaşı olduğu anlaşılıyor; ezan okuyordu.

Kuran-ı Kerim’in okunduğu ve namaz kılındığı bu tören, bize bir şeyler anlatıyor. Cami ve ibadet konusunda eski Sovyet rejimlerindeki uygulamaları yaşıyoruz.  Ordumuzdaki din karşıtlığının “din ve vicdan özgürlüğü” kapsamında bizi ne duruma getirdiğini gösteriyor.

15 Yıllık deniz subaylığı görevimde hiçbir deniz birliğinde ezan sesine şahit olmadım. Hele hele bir deniz subayının ezan okuyabileceği kimsenin aklına bile gelmezdi. Sadece “ordudan atılmak için en kestirme yoldur” diye latife yapardık.

Eskiden mecburi askerlik süresi dolmadan mesleğinden ayrılmak isteyen arkadaşlarımız, yabancı uyruklu kadınlar ile düzmece bir evlilik yapar, kısa zamanda görevinden ayrılabilirlerdi. En kestirme yol bu idi lakin sonradan çıkan bir kanun yabancılarla evlenen askerlerin ordudan ayrılmayabileceğine hükmediyordu. Bu yüzden o kadar masraf yaptığı halde bazı meslektaşlarımız askeriyeden ayrılamamışlardı.

Askeri okuldan ayrılmak isteyenlerin başvurduğu yol ise “kopya çekme”  suçu idi. Bu yöntem o kadar meşhur olmuştu ki sınıf arkadaşlarımdan bir çoğu bu furyaya kapılıp kopya çekmeye başlamıştı. İki defa kopyada yakalananların disiplin puanları siliniyor hemen okuldan atılıyorlardı.

Fakat komutanlarımız buna da engel olacak bir yöntem buldular. Kopyada yakalanan öğrencileri hemen okuldan atmıyorlar, hapis cezası vererek cezalarının bitmesini bekliyorlardı. Suçun ağırlığı nedeniyle bir yıl boyunca izine çıkamadan hafta sonu hapis yatmak tam bir felakete dönüşmüştü. Mecburen askeri öğrenciler arasındaki bu modaya bir son verilmiş oldu. Bu arkadaşlarıma “yahu çık şuarada bir ezan oku, bak bir gün içinde seni buradan şutlarlar” diyerek zalimce bulduğum bu anlayış ile dalga geçerdim.

Evet, sevgili dostlar askerlik zor bir meslektir. Her insan bu zorluklara tahammül edemez. Birkaç yıl askeri okulda okudu diye insanları baskı ile çalıştırmaya çalıştırdığın takdirde işte böyle sonuçlar doğabiliyor.

Bu sorunlar küçük bir kanun-yönetmelik değişikliği ile halledilebilir. Gerekli düzenlemelerin yapılması siyasi iradenin yani Başbakan’ın ağzından çıkacak bir söze bakar. Lakin askerlikteki din ve dindarlara karşı baskıların ortadan kaldırılması bir hayli emek istemektedir.

Halen general seviyesinde görev yapan askerlerin büyük bir çoğunluğuna dinimiz “öcü gibi” gösterilmiştir. Bütün bunları fiilen yaşamış bir kişi olarak söylüyorum. Namaz, oruç deyince bazılarının tüyleri diken diken olur. Sanki zina yapmış gibi tepki gösterirler.

Bir zamanlar Gölcük’teki askeri garnizonda camilere üniforma ile girmek yasaklanmıştı. Ben o yıllarda savaş gemilerinde görev yapıyordum. Gölcük Merkez Camisindeki Cuma namazlarında,  üniformalı askere rastlanmaz olmuştu. Fakat bu hukuksuz ve din düşmanlığı olan yasağa karşı, inatla direnmeye karar vermiştim. Ordudan atılmaktan da korkmuyordum, “atın ölümü arpadan olsun” diyerek kendimce bir tavır sergiliyordum.

Daha önce sivil kıyafetlerimi giyip garnizon dışına camilere giderken, (Koskoca Gölcük garnizonunda hala bir cami yoktur)bu sefer harici elbiselerimi giyip gitmeye başladım. Tersanede görevli bir albay da aynı şekilde üniforma ile camiye gidiyordu.

Bizi üniforma ile Cuma namazında gören Gölcük halkı, çok seviniyor ellerinden geldiği kadar hürmet gösteriyordu. Bana niçin üniforma ile camiye gidiyorsun dediklerinde “Ayıp bir iş yapmıyorum ki, sadece namaz kılıyorum. Allah’ın huzuruna üniforma ile çıkmanın ne mahzuru olabilir” diye cevap veriyordum.

Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki; başta Amerikalılar olmak üzere medeni ülkelerden çook ders almamız gerekiyor. Alman ve Amerikan gemilerinde papaz subaylar bulunurdu. Diğer NATO gemilerinde de moral subayları ve ibadethaneler bulunurdu. Her insan için din ve dindarlık önemli olsa da askerler için zaruri sayılabilir. Zira her an ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalan bir askerin Allah’a iman etmesi, onun huzurunda secdeye gitmesi, görevindeki başarıyı getirecektir. “Ölürsem şehit, kalırsam gaziyim” diyen bir askerin karşısında hiçbir terörist, direnemez, perişan olup kaçar.

Fakat dini eğitimi ortadan kaldıran, dindar insanları ordudan atan bir askeri kurumda işte Koşaner’in itiraf ettiği gibi “tim komutanı silahını bırakıp kaçar”.

Askeriyede namaz kılınabilmesi ve cami yapılması için çeşitli yazılar yazmam işte bu acı gerçeği gördüğüm içindir. Başkomutanımız Gül başta olmak üzere tüm yetkililerden ibadetler konusunda karşılaştığımız engellerin kaldırılmasını talep ediyor, kahraman askerlerimizin imanını güçlendirmesini Rabbimden niyaz ediyorum.

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...